Rahman
ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
27-KİTÂBU'L-HACC
(Hacc Kitabı) [1]
1- Haccın Vucubü.
Fazileti ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
"... Ona bir yol bulabilenlerin Bey t'i hacc etmesi,
Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim küfrederse, şübhesiz ki Allah
âlemlerden ganîdir" (Âlu İmrân: 97) [2]
1-.......Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: el-Fadl
ibnu Abbâs, Rasûlullah'm redîfi (yânî hayvan üstünde Peygamber'in arka tarafına
binmiş kimse) idi. Has'am kabilesinden genç bir kadın Rasûlullah'a geldi. Bu
sırada Fadl kadına, kadın da Fadl'a bakmaya başladı. Peygamber de Fadl'ın yüzünü
(eliyle kadından) başka tarafa çevirmeye koyuldu.
Kadın:
— Yâ Rasûlallah!
Allah'ın kulları üzerinde hacc hususundaki farizası babama çok yaşlı
ihtiyarlığında erişti. O deve üzerinde sabit duramaz hâldedir. Binâenaleyh
kendisine (vekâleten) ben hacc edebilir miyim? diye
sordu.
— "Evet,
vekâleten hacc edebilirsin!" diye cevâb verdi. Bu suâl ve cevâb, Veda Haccı
sırasında vâki' oldu [3].
2-
Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
"İnsanlar içinde haca Vlân et. Gerek yaya, gerek her
uzak yoldan gelecek arık develerin üstünde (biniciler)
olarak sana gelsinler. Tâ ki kendilerine âid olan
menfâatlere şâhid (ve hâzır) olsunlar" (el-Hacc: 27-28} [4]
"Ficâcen" (Nuh. 20), "Geniş yollar" demektir [5].
2-....... İbnu
Umer (R) şöyle dedi: Ben Rasûluüah(S)'ı Zu'l-Huleyfe'de devesine binmekte, sonra
da devesi kalkıp doğrulasıya değin telbiye okumakta iken gördüm [6].
3-.......Bizeel-Evzâîtahdîsetti.O, AtâibnEbîRebâh'i,
Câbir ibn Abdillah'ın şu hadîsini tahdîs ederken işitmiştir: Rasûlullah'ın
yüksek sesle telbiye okuması, Zu'I-Huleyfe'den devesi onu dümdüz doğrulttuğu
sıradan i'tibârendir [7].
Bu hadîsi, Enes ibn Mâlik ile îbn Abbâs da rivayet
ettiler [8].
3-
(Tevazü İçin) Deve Semeri Üzerinde Hacc Etmek Babı
Ve Ebân ibn Yezîd şöyle demiştir:
Bize Mâlik ibn Dînâr tahdîs etti; o da el-Kaasım ibn
Muhammed'den; o da Aişe'den ki, Peygamber (S), Aişe'nin beraberinde erkek
kardeşi Abdurrahmân'ı göndermiş ve Abdurrahmân da Âişe'yi, devesinin hörgücü
mıkdârında olan küçük semeri üzerinde
taşıyarak Ten*îm'den umre yaptırmıştır [9].
Umer (R) de: Hacc yoluna deve semerlerini bağlayın.
Çünkü hacc, iki cihâdın biridir, demiştir [10].
Muhammed ibn Ebî Bekr el-Mukaddemî de dedi ki: Bize
Yezîd ibn Zuray' tahdîs edip şöyle dedi: Bize Azvetu'bnu Sabit tahdîs etti ki,
Sumâmetu/bnu Abdillah ibn Enes şöyle demiştir: Enes ibn Mâlik cimri olmadığı
hâlde, deve semeri üzerine binmiş olarak hacc etti ve Rasûlullah'ın da binit
devesi azığını ve eşyalarını taşıdığı hâlde devesinin semeri üzerine binip hacc
ettiğini tahdîs etti [11].
4-.......Bize
Eymen ibnu Nâbil tahdîs edip şöyle dedi: Bize.el- Kaasım ibnu Muhammed,
Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Âişe:
— Yâ Rasûlallah,
sizler umre yaptınız; hâlbuki ben umre yapmadım, dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Yâ
Abderrahmân, kızkardeşin Âişe'yi götür de ona Ten'-tm'den bir umre yaptır"
buyurdu.
Abdurrahmân bu emir akabinde Âişe'yi dişi devesi
üzerinde arka tarafına bindirip taşıdı ve bu suretle Âişe umre yaptı [12].
4-
Mebrür Haccın Fazileti Babı
5-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S)'e amellerin hangisi en faziletlidir?
diye soruldu. Peygamber:
— "Allah'a ve Rasûlü'ne îmân etmektir" buyurdu.
— Ondan sonra hangisidir? denildi.
Peygamber:
— "Allah yolunda cihâd etmektir" buyurdu.
— Ondan sonra hangisidir? denildi.
— "Mebrûr (yânî makbul olmuş, içine günâh ve riya
karışmamış) haccdır" buyurdu [13].
6-.......Bize
Habîb ibnu Ebî Amre, Talha kızı Âişe'den; o da Mü'minlerin Annesi olan Âişe'den
haber verdi. Âişe:
— Yâ Rasûlallah! Biz cihâdı amellerin en faziletlisi
görüyoruz. Binâenaleyh biz cihâd etmeyelim mi? diye sordu.
Rasûlullah da:
— "Hayır; siz
kadınlar için cihâdın en faziletlisi mebrûr haccdır" buyurmuştur [14].
7-....... Ben
Ebû Hureyre(R)'den işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber(S)'den işittim, şöyle
fauyuruyordu: "Kim Allah rızâsı için hacc yapar da cinsî münâsebette ve onu
da'vet eden hareketlerde bulunmaz ve tâat yolundan dışarı çıkmaz ise, o kimse
(günâhlardan sıyrılıp) anasının onu doğurduğu günkü gibi tertemiz dönmüş
olur"[15].
5-
Hacc ve Umre Mikaatlarının Farz Edilişi Babı [16]
8-.......Bana
Zeyd ibnu Cubeyr tahdîs etti ki, kendisi Abdullah ibn Umer'e, konağında iken
gelmiştir. îbn Umer'in de kıldan bir çadırı, bir de çadjrın sahnmda yukarı
tarafında aykırı çekilmiş büyükçe perdeli yeri vardı [17].
(İbnu Cubeyr dedi ki:) Ben İbn Umer'e: Benim nereden
umre yapmaklığım caiz olur? diye sordum. İfjn Umer: Rasûlullah (S) mî-kaatları
farz yânî ta'yîn buyurdu. Necd ahâlîsi için Karn'ı, Medine ahâlîsi için
Zu'1-Huleyfe'yi, Şâm ahâlîsi için de Cuhfe'yi ta'yîn buyurdu, dedi [18].
6-
Yüce Allah'ın: "...Bir de azıklanın. Muhakkak ki azığın en hayırlısı,
Olmaktir... " (el-Bakara: 197) Kavli Babı [19]
9-.......Bize
Şebâbe, Verkaa'dan; o da Amr ibnu Dinar'dan; o da İkrime'den tahdîs etti ki,
İbnu Abbâs (R) şöyle demiştir: Yemen ahâlîsi seferde ve hacc müddetince gerekli
olan azıkları hazırlamak-sizın ve: Bizler Allah'a dayanıp güvenen kimseleriz,
diyerek haccaçı-karlardı. Nihayet Mekke'ye geldiklerinde insanlardan azık
isterlerdi. Bu sebeble Yüce Allah: "...B/> de (hacc seferinizde yetecek
mıkdâr-da) azıklarım. Muhakkak ki azığın en hayırlısı da takvâlı olmaktır (yâhud
insanlara yük olmaktan korunmaktır)" (ei-Bakara: i97) âyetini indirdi [20].
Bu hadîsi Sufyân ibn Uyeyne, Amr ibn Dinar'dan; o da
İkrime'den; İbn Abbâs'i zikretmeksizin, mürsel olarak rivayet etmiştir [21].
7-
Mekke Ahalisinin Hacc ve Umre İçin Yüksek Sesle Telbiye Okuyacakları Yer Babı
[22]
10-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Medine ahâlîsi için Zu'1-Huleyfe'yi, Şâm
(Mısır, Mağrib) ahâlîsi için Cuhfe'-yi, Necd ahâlîsi için Karne'1-Menâzil
mevkiini, Yemen ahâlîsi için Ya-lemlem'i (ihrama girme) mîkaadı ta'yîn etti. Bu
yerler, hacc ve umre yapmak isteyen bu memleketler ahâlîleri ile diğer
memleketler halkından yolları bu yerlere gelen kimselerin mîkaatlarıdır.
Bunlardan başka bu mîkaatlarla Mekke arasındaki yerler halkı da haccı inşâ etmiş
bulundukları mahallerden ihrama girerler. Hattâ Mekkeliler de Mekke'den ihrama
girerler [23].
8-
Medine Ahalisinin Mikaadı Zu'l-Huleyfe Mevkii Olduğu ve Medine Yönünden
Gelenlerin Zu'l-Huleyfe'den Evvel İhram ve Telbiye Etmeyecekleri Babı
[24]
11-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S):
"Medine ahâlîsi Zu'l-Huleyfe'den; Şâm ahâlîsi Cuhf e'den; Necd ahâlîsi de Kam
mevkiinden i'tibâren ihram ve telbiye ederler"
buyurmuştur.
Abdullah ibn Umer: Rasûlullah'm "Yemen ahâlîsi de
Yalemlem mevkiinden i'tibâren ihram ve telbiye ederler" buyurduğu bana ulaştı,
demiştir [25].
9-
Şam Ahalisinin İhram ve Telbiye Etme Yeri Babı
12-....... İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Medine ahâlîsi için Zu'1-Huleyfe'yi,
Şâm ahâlîsi için Cuhfe'yi, Necd ahâlîsi için Karnu'l-Menâzil'i, Yemen ahâlîsi
için Yalemlem'i mîkaat ta'ynı buyurdu. Bu yerler, isimleri söylenen memleketler
ahâlîlerinin ve başka memleketler halkından olup da hacc ve umre yapmak isteyip,
yollan bu mîkaatlara uğrayan kimselerin mîkaatlarıdırlar. Bu mîkaatların
berisinde, yânî Mekke tarafındaki yerlerde bulunan bulundukları mekândır. Hattâ
Mekke ahâlîsi Mekke'den ihrama girerler [26].
10-
Necd Ahalisinin İhram ve Telbiye Etme Yeri Babı
13-.......Bize
Sufyân ibn Uyeynetahdîs edip dedi ki: Biz bu hadîsi ez-Zuhrî'den ezberledik; o
da Sâlim'den; o da babası İbnu Umer'-den belledi. İbnu Umer: Peygamber (S)
mîkaatları ta'yîn etti... diyerek hadîsi rivayet etmiştir.
Buhârî dedi ki: H Bize Ahmed ibn îsâ tahdîs edip şöyle
dedi: Bize İbnu Vehb tahdîs edip şöyle dedi: Baha Yûnus ibn Yezîd, İbn
Şihâb'dan; o da Salim ibnu Abdillah'tan; o da babası Abdullah'tan haber verdi.
Abdullah şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Medine
ahâlîsinin ihram ve telbiye etme yeri Zu'l-Huleyfe'dir. Şâm ahâlîsinin ihram ve
telbiye etme yeri Mehyea'dır -ki o Cuhfe'dir-, Necd ahâlîsininki Karn'dır" [27].
İbn Umer şöyle dedi: Sahâbîler: Peygamber(S)'in "Yemen
ahâlîsinin ihram ve telbiye etme yeri Yalemlem'dir" buyurduğunu söylediler;
ben bu fıkrayı kendi kulağımla işitmedim [28].
11-
İkaamet Yerleri Mikaatların Berisinde (Yani Vatanları Mikaatlarla Mekke
Arasında) Olan Kimselerin İhram ve Telbiye Etme Yerleri Babı
14-.......Bize
Hammâd ibn Zeyd, Amr ibn Dinar'dan; o da Tâvûs'tan; o da İbn Umer(R)'den tahdîs
etti (ki, o şöyle demiştir): Peygamber (S) Medine ahâlîsi için Zu'I-Huleyfe'yi,
Sânı ahâlîsi için Cuhfe'yi, Yemen ahâlîsi için Yalemlem'i, Necd ahâlîsi için de
Karn'ı mîkaat ta'yîn etti. Bu mîkaatlar hacc ve umre yapmak isteyen bu
memleketler halklarının ve diğer memleketler halkından bu memleketler üzerine
gelen kimselerin mîkaatlarıdır. Bu mîkaat yerlerinin berisinden (yânı
mîkaatlarla Mekke arasındaki yerler halkından) olan kimsenin ihrama girme yeri
ise, kendi ailesinin bulunduğu çevredir. Hattâ şübhesiz Mekke ahâlîsi de
Mekke'den ihram ve telbiye ederler [29].
12-
Yemen Ahalisinin İhram ve Telbiye Edecek Yerleri Babı
15-.......İbnu
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Medîne ahâlîsi için Zu'i-Huleyfe'yi; Şâm
ahâlîsi için Cuhfe'yi; Necd ahâlîsi için Karne'l-MenâziFi; Yemen ahâlîsi için
Yalemlem'i mîkaat ta'yîn buyurdu. Bu mîkaatlar, hacc ve umre yapmak isteyen bu
memleketler ahâlîleri ile, bunlardan başka memleketlerden olup da bu
memleketler üzerine gelecek herkesin mîkaatlarıdır. Bunlardan başka, bu
mîkaatlarla Mekke arasındaki memleketler halkı da haccı inşâ ettikleri o
yerlerden (yânî bulundukları yerlerden) ihram ederler. Hattâ Mekke ahâlîsi de
Mekke'den ihrâmlanırlar [30].
13-
Bab: Zatu Irk Mevkiİ Irak Ahalisi İçin Mikaattır
16-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Şu iki şehir, yânî Basra ile Küfe şehirleri Umer
zamanında feth edilip kurulunca, bu şehirler halkı Umer'e geldiler
ve:
— Ey Mü'minlerin Emîri! Şübhesiz Rasûlullah (S) Necd
ahâlîsi için Karn'ı mîkaat ta'yîn buyurmuştur. Hâlbuki burası bizim yolumuzdan
sapadır. Eğer biz Karn'dan ihrama girmek istersek bu bize meşakkatli oluyor,
diye şikâyet arzettiler.
Umer bunlara:
— Öyleyse siz, Mekke'ye giden yolunuz üzerinden size
sapa olmayan Karne'I-MenâziFin hizasında bulunan bir noktaya bakıp, orayı
mîkaat edininiz, dedi.
Akabinde Iraklılar için Zâtu Irk mevkiini mîkaat ta'yîn
etti [31].
14-
Bab [32]
17-.......Abdullah ibn Umer(R)'den (o, şöyle demiştir):
Rasûlullah (S) Zu'1-Huleyfe'deki vâdîde devesini çökertti. Sonra inip orada
(iki rek'at) namaz kıldı. (İbn Umer'in râvîsi ve azâdlısı şöyle dedi:) Abdullah
ibn Umer de burada bu namazı kılardı [33].
15-
Peygamber(S)'in -Mekke'ye Gidişte, Medine'nin-Şecere Yolu Üzerinden Çıkması
Babı
18-.......
Abdullah ibnu Umer(R)'den (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (MedîneMen çıkarken
Zu'I-HuIeyfe Mescidi yanındaki) Şecere yolunu izleyerek çıkar idi. Medine'ye de
(Zu'1-Huleyfe Mesci-di'nden daha aşağıda ve Medîne'ye daha yakın bulunan)
Muarres yoluyla girer idi. Ve yine Rasûlullah (S) Mekke'ye giderken Şecere
Mescidi'nde namaz kılardı. Mekke'den dönüşünde de Vâdî'nin ortasındaki
Zu'1-Huleyfe'de namaz kılardı ve sabaha kadar burada gecelemek âdeti idi [34].
16-
Peygamber(S)'in "el-Akik, mübarek bir vadidir" Kavli Babı
19-.......Bize
el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Yahya (ibn Ebî Kesîr) tahdîs edip şöyle
dedi; Bana İkrime tahdîs etti ki, o İbn Abbâs'tan şöyle derken işitmiştir: İbn
Abbâs da Umer (R) şöyle derken işitmiştir: Ben el-Akîk vadisinde
Peygamber(S)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Bana bu gece Rabb'im tarafından
bir geiici (yâri Cibrîl) geldi de: Bu mübarek vadide namaz kıl ve 'Hacc içinde
umreye niyet ettim' de! dedi" [35].
20-.......Bize
Mûsâ ibnu Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Bana Salim ibnu Abdillah, babası
Abdullah ibnu Umer'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) -Veda Haccı'nda- Akîk
Vâdîsi'nin ortasındaki Zu'1-Huleyfe'de gecelemek üzere devesinden indiği
görüldü. (Sahâ-bîler tarafından) kendisine: "Sen mübarek Bathâ'da (yânî vâdîde)
bulunuyorsun", denildi. Hadîsin üçüncü râvîsi olan Mûsâ ibn Ukbe şöyle dedi: Bir
hacc seferinde Salim ibn Abdillah, babası Abdullah ibn Umer'in vaktiyle devesini
çökertir olduğu yeri araştırarak, bizi oraya indirdi ki, Abdullah ibn Umer'in
"Rasûlullah VedâHaccı'na giderken, bu vâdîde devesinden inip gecelediği yerdir"
diye araştırarak, buraya gelip indiğini Salim görmüştür. Burası vâdînin
içindeki mescidin alt tarafında idi. Vâdî ile yol arasında tam ortalama bir
mevki' idi [36].
17-
(Hacc Esnasında) Elbiseden Güzel Kokunun Üç Kerre Yıkanması Babı
21-.......Bize
İbnu Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi.
Atâ'ya da Ya'lâ'nın oğlu Safvân şöyle haber vermiştir: Ya'Iâ ibn Umeyye, Umer
ibn Hattâb'a: Peygamber'e vahy edilirken, Peygamber'i bana göster, demişti.
Ya'lâ ibn Umeyye dedi ki: Peygamber el-Cı'râne'de bulundu sırada, yanında
sahâbîle-rinden bir topluluk da varken, yanına bir adam çıkageldi
ve:
— Yâ Rasûlallah! Güzel koku sürünmüş olarak umre için
ihrama giren bir kimse hakkında nasıl re'y edersin (yânî ne buyurursun)? diye
sordu.
Peygamber (S) bir müddet sustu. Akabinde kendisine vahy
geldi. Umer hemen Ya'Iâ'ya işaret etti. Ya'lâ da geldi. O sırada Rasû-lullah'ın
üzerinde bir örtü vardı, bu örtü O'na gölgelik yapılmıştı. Ya'lâ başını bu
örtünün içine soktu. Ve Rasûlullah'ı (vahyin şiddetli ağırlığından) yüzü
kızarmış bir hâlde gördü. Rasülullah, uyuyan kimsenin gidip gelen nefesi gibi
hırıltıyle nefes alıp veriyordu. Sonra Ra-sûlullah'tan bu hâl (yavaş yavaş)
sıyrıldı. Akabinde:
— "Umreden
sormuş olan kimse nerede?" buyurdu. Bunun üzerine yanına birisi getirildi.
Rasülullah ona:
— "Bedenine ve
elbisene bulaşan kokuyu üç kerre yıka, üzerindeki cübbeyi de çıkar, (bu ihramı
giy de) haccında yapacağın işler gibi, umrende de yap!" buyurdu [37].
İbn Cureyc dedi ki: Ben Atâ'ya, Peygamber bu adama üç
defa yıkamasını emrettiği zaman, temizlemeyi paklamayı mı kasdetmiş-tir? diye
sordum. Atâ da bana: Evet, diye cevâb verdi [38].
18-
İhrama Girme Sırasında Koku Sürmek, Şahsın İhrama Girmek İstediğinde
Giyebileceği Şeyihramlının Taranacağı ve Kendine Yağ Sürebileceği Babı
[39]
İbn Abbâs: İhrâmlı kişi güzel kokulu bitkiyi koklar,
aynaya bakar, yiyeceği zeytin yağı ve hayvanı yağ ile tedâvî olabilir," demiştir
[40].
Atâ ibn Ebî Rebâh da:
İhrâmlı kişi yüzük takınır; uçkur, kuşak ve içine para
ve şâire konulan dağarcık kuşanabilir, demiştir[41].
Ve îbnu Umer, ihrâmlı iken, karnı üzerine bir bezi
sağlamca bağlamış olduğu hâlde tavaf etmiştir [42].
Âişe (R) de, hevdecini bağlayıp hazırlayan kimseler için
kaba avreti örtecek çok kısa iç donu giymelerinde bir mahzur görmemiştir [43].
22-.......Saîd
ibn Cubeyr şöyle demiştir: İbnUmer (R) ihrama girme sırasında zeytin yağı ile
yağlanırdı. Mansûr dedi ki: Ben İbn Umer'in ihram sırasında koku sürmekten
çekinmesini İbrâhîm en-Nahaî'ye söyledim. O bana şöyle dedi: Sen İbn Umer'in
sözüyle ne yapıyorsun! (Çünkü Rasûlullah'ın İbn Umer'inkine muhalif olan fiili
sabit olmuştur. Şöyle ki:) Bana el-Esved tahdîs etti. Âişe (R): Ra-sülullah (S)
ihrâmh iken, başının ayrım yerlerindeki kokunun parıldaması, sanki hâlâ gözümün
önündedir, demiştir [44].
23-.......Kaasımibn Muhammed'den: Peygamber'in zevcesi
Âişe'den haber verdi. Âişe (R): Ben Rasûlullah(S)'ı ihrama girerken, ihramı
için, bir de ihramı çıkarıp hılle girdiği için Ka'be'yi tavaf etmesinden önce
güzel koku ile kokulandırır idim, demiştir [45].
19-
Saçlarını Yapışkan Bir Şeyle Bir Yere Toplamış Olarak Telbiye Eden Kimse
Babı
24-.......İbnu
Umer (R): Ben Rasûlullah(S)'ı, başının saçlarını (zamklı bir madde ile) toplamış
olduğu hâlde, yüksek sesle telbiye ederken gördüm, demiştir [46].
20-
Zu'l-Huleyfe Mescidi Yanında Yüksek Sesle Telbiye Etmek Babı
25-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah'ın oğlu Sâlim'den işittim,
şöyle dedi: Ben İbn Umer'den işittim. (Buhârî dedi ki:) H ve yine bize Abdullah
ibnu Mesleme, Mâ-lik'ten; o da Mûsâ ibnu Ukbe'den; o da Abdullah'ın oğlu
Sâlim'den tahdîs etti ki, Salim, babası Abdullah'tan şöyle derken işitmiştir:
Ra-sûlullah (S), Mescid'in yanından başka bir yerde telbiye etmedi, yânî ancak
Zu'I-Huleyfe Mescidi'nde telbiye etti [47].
21-
İhrama Giren Kimsenin Giymeyeceği Elbiseler Babılf.
26-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den haber verdi (o, şöyle demiştir):
Bir kimse:
— Yâ Rasûlallah! İhrama giren kimse, elbiselerden ne
giyer? diye sordu.
Rasûlullah (S) buyurdu ki:
— "Gömlekler,
başlıklar, şalvarlar (yânî donlar), bornuslar, mestler giymez- Ancak iki edik
bulamayan kimse mest giysin ve onları da topuklarından aşağısına kadar kessin.
Siz ihrâmlılar bir de zağ-ferân yâhud vers ile boyanmış bir kumaş giymeyiniz" [48].
22-
Hacc Yolunda Bir Bineğe Binmek ve Bineğin Arka Tarafına da Bir Başkasını
Bindirmek Babı
27-.......İbn
Abbâs(R)'tan (O şöyle demiştir): Usâme, Arafat'tan Müzdelife'ye kadar
Peygamber'in redifi (yânî bineğinin arka tarafına binen kişi) idi. Sonra
Peygamber Müzdelife'den Minâ'ya gelinceye kadar da Abbâs'ın oğlu FadPı, kendi
binitinin arkasına bindirdi. Bunların her ikisi de: Peygamber (S), Akabe
cemresini taşla-yıncaya kadar telbiye etmekten ayrılmadı, demişlerdir [49].
23-
İhrama Giren Kimsenin Elbiseler, Rıdalar ve İzarlar Nevinden Giyebileceği Şeyler
Babı [50]
Ve Âişe (R) ihrâmh olduğu hâlde sarı boya ile boyanmış
elbiseler giymiştir [51]
Ve yine Aişe, muhatabı olan ihrâmh kadına: Ağzına yaşmak
tutunma, vers (yânî alâçehrî veya Yemen zağferânı denilen bitki) ile ve zağferân
ile boyanmış elbise giyme, demiştir [52].
Câbir ibn Abdillah da: Usfurla (yânı sarı boya ile)
boyanmış şeyi, kokulandırılmış görmem, demiştir [53].
Ve Aişe, ihrâmlı kadın için zînet takmada, siyah elbisede, gül rengi boya ile
boyanmış elbisede ve ayakkabı giymede bir mahzur görmemiştir [54].
İbrâhîm en-Nahaî de: İhrâmlının, giymekte olduğu
elbisesini değiştirmesinde bir mahzur yoktur, demiştir [55].
28-.......Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber
(S) gerek kendisi, gerek sahâbîlerİ saçlarım taradıkları, güzel kokular
süründükleri, (en güzel) izâr ve ridâlarmı giydikten sonra Medine'den (öğle ile
ikindi arasında Veda Haccı için) yola çıktılar. Peygamber, giyilmesi âdet olan
ridâlar ve izârlardan hiçbirşeyi giymekten kimseyi men' etmedi. Yalnız (kokusu
ve rengi) vücûda bulaşacak derecede zağferânlı libâsın giyilmesini nehyetmişti.
Bu büyük hacc topluluğu, gündüzün Zu'1-Huieyfe'ye vardı. (Öğle namazını orada
kıldı ve Zu'l-Huleyfe'de geceledi. Sabahleyin) Peygamber devesine bindi. Beydâ
Dağı'na yükselince, Peygamber ve sahâbîleri tehlîl ve telbiye ettiler. Peygamber
kurbanlık devesine kılâde (yânî gerdanlık) takdı ve kurbanlık nişânıyle
nişanladı. Bu telbiye ve kılâde işleri Zu'1-ka'de'den beş gün kala (ayın yirmi
beşinde) olmuştu. Nihayet Zu'1-hicce'nin dördüncü günü Peygamber Mekke'ye
vardı. Beyt'i tavaf, Safa ile Mer-ve arasında sa'y etti. Kurbanlık develerine
nişan taktığı için de artık o hayvanlar kurbanlık bedene olduklarından dolayı,
Peygamber ihramdan çıkmadı. Tavaf ve sa'ydan sonra Peygamber hacca telbiye
edici olarak Mekke'nin yüksek tarafındaki Hacûn mevkiine konakladı, Ka'be'yi
tavaf ettikten sonra, artık tâ Arafat'tan dönünceye kadar Ka'be'ye bir daha
yaklaşmadı. Peygamber sahâbîlerine, Beyt'i tavaf etmelerini, Safa ile Merve
arasında sa'y etmelerini, sonra da saçlarını kısaltmalarını, bundan sonra da
ihramdan çıkmalarını emreyledi. Peygamber'in bu emri, beraberinde kılâdelediği
bir kurbanlığı bulunmayan kimseler içindi. Böyle bir kimse ihramdan çıktığında,
beraberinde zevcesi varsa, artık zevcesi kendisine halâldır (yânî onunla cinsî
münâsebeti halâldır). Güzel koku sürünmesi, (mu'tâd olan) elbiselerini giymesi
de halâldır [56].
24-
Zu'l-Huleyfe'de Geceleyip Nihayet Sabaha Giren Kimse Babı [57]
Bunu (yânî Zu'1-Huleyfe'de gecelemeyi) İbn Umer (R),
Peygamber(S)'den olmak üzere söyledi [58].
29-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Medîne'de (öğleyi) dört rek'at,
Zu'1-Huleyfe'de (ikindiyi) iki rek'at kıldı. Sonra sabaha girinceye kadar
Zu'1-Huleyfe'de geceledi. Bineğine bindiği ve devesi kendisini sırtında dümdüz
yaptığı zaman, yüksek sesle telbiye etti [59].
30-.......Bize
Eyyûb, Ebû Kılâbe'den; o da Enes'ten tahdîs etti. (Enes ibn Mâlik şöyle
demiştir:) Peygamber (S) Medine'de öğleni dört rek'at klıdı. İkindiyi de
Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at kıldı.
Ebû Kılâbe: Ben Peygamber'in Zu'1-Huleyfe'de sabaha
girinceye kadar gecelediğini sanıyorum, demiştir [60].
25-
Telbiye İle Sesi Yükseltmek Babı
31-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Medîne'de öğleni dört, ikindiyi de
Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at kıldı. Ben, Peygamber ve beraberinde Kıran haccına
niyet eden kimselerin hacc ile umreyi birlikte yüksek sesle açıkça söylerlerken
işittim[61].
26-
Telbiye(nin Keyfiyeti) Babı
32-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den, Rasûlullah'ın telbiyesinin şöyle
olduğunu haber verdi: Lebbeyke Allâhumme lebbeyk Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk
fnne'l-hamde ve'n-nVmete leke VeH-mulke lâ şerike leke
(= Yâ Allah, da'vetine tekrar tekrar icabet ettim;
emrini yerine getirmeye tekrar tekrar hâzırım. Tekrar tekrar icabet ettim; Senin
hiç ortağın yoktur. Sana tekrar tekrar itaate hâzırım. Şübhesiz hamd, ni'i met
ve mülk Sana mahsûstur; Sana hiçbir ortak yoktur) [62].
33-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben Peygamber'in nasıl telbiye eder olduğunu elbette
biliyorum:
Lebbeyke Allâhumme lebbeyk Lebbeyke lâ şerike leke
lebbeyk İnne 'l-hamde ve 'n-ni 'mete leke [63].
Bu hadîsi el-A'meş'ten rivayet etmekte Ebû Muâviye,
Sufyân es-] Sevrî'ye mutâbaat etmiştir [64].
Şu'be ibnu'l-Haccâc da şöyle dedi: Bize Süleyman
el-A'meş haber verip şöyle dedi: Ben Hayseme'den işittim; o da Ebû Atıyye'den.
O da: Ben Âişe'den işittim, demiştir [65].
27-
Binek Heyvanı Üzerine Binişten Sonra Yapılan Telbiyeden Önce Tahmid, Tesbih ve
Tekbir (Yapılacağı) Babı
34-.......Bize
Eyyûb (es-Sahtıyânî), Ebû Kılâbe'den tahdîs etti ki, Enes (R) şöyle demiştir:
Rasûlullah" (S) -Veda Hacci'na giderken-öğle namazını Medine'de, biz de
kendisiyle beraber olduğumuz hâlde dört rek'at kıldı. İkindiyi de
Zu'1-Huleyfe'de (kısaltarak) iki rek'-at kıldı. Sonra sabaha kadar orada
geceledi. Sonra (sabahleyin devesine) bindi. Nihayet devesi onu Beydâ yokuşu
üzerine doğrulttu. Rasûlullah, Allah'a hamdetti, tesbîh etti ve tekbîr getirdi.
Sonra hacc ile umreye beraberce niyet ederek, telbiye yaptı. Beraberindeki
insanlar da hacc ile umreye niyet edip, telbiye eylediler. (Ve böylece ihrama
girdiler). Mekke'ye geldiğimizde Rasûlullahjinsanlara emretti. Onlar ihramdan
çıktılar [66].
Nihayet terviye (yânî Zu'1-hicce ayının sekizinci) günü olunca, insanlar hacc
için ihrama girdiler. Râvî Enes: Peygamber kendi eliyle ayakta durdukları hâlde
birçok kurbanlık develer kesip boğazladı. Rasûlullah Medine'de de alacalı iki
koç boğazladı, dedi [67].
Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Bâzıları, bu Eyyûb es-Sahtıyânî'den; o da bir
adamdan -ki o Ebû Kılâbe'dir veya Ham-mâd ibn Seleme'dir denildi- o da
Enes'tendir, dediler [68].
28-
Binek Vasıtası Kendisini Dümdüz Doğrulttuğu Zaman Telbiye Eden Kimse
Babı
35-.......
İfanu Umer (R): Peygamber (S), devesi ayağa kalkıp kendisini dümdüz doğrulttuğu
zaman telbiye etti, demiştir [69].
29-
Kıble Tarafına Yönelerek Telbiye Etmek Babı
36-.......Bize
Eyyûb es-Sahtiyânî, Nâfi'den tahdîs etti. Nâfi' şöyle demiştir: İbn Umer
Zu'I-Huleyfe'de sabah namazım kıldığı zaman binek devesinin hazırlanmasını
emreder, deveye semeri bağlanır, sonra da devesine biner idi. Devesi onu dümdüz
yükselttiği zaman, ayakta olarak kıbleye yönelir, sonra da tâ Harem'e ulaşıncaya
kadar telbiye eder idi. Harem'e girdikten sonra telbiyeyi keserdi. Nihayet Zu
Tu-vâ'ya geldiğinde, burada gecelerdi. Nihayet sabaha girip sabah namazını
kılınca da (Mekke'ye giriş için) yıkanırdı. İbn Umer, Rasûlullah'ın da böyle
yaptığını söyledi [70].
Yıkanmak hakkındaki bu hadîsi Eyyûb'dan rivayet etmekte îsmâîl ibn Uleyye,
Abdulvâris'e mu-tâbaat etmiştir [71].
37-.......Bize
Fuleyh tahdîs etti ki, Nâfi' şöyle demiştir: İbnu Umer (R) Mekke yönüne yola
çıkmak istediği zaman, içinde güzel bir koku bulunmayan bir yağ ile yağlanır,
sonra Zu'1-Huleyfe Mes-cidi'ne gelir, orada namaz kılar, sonra bineğine binerdi.
Bineği onu ayakta olarak dümdüz doğrulttuğunda telbiye ederdi. Bundan sonra da:
Ben Peygamber(S)'i işte böyle yapar gördüm, der idi [72].
30-
İhramlının, Vadinin İçine İndiğinde Telbiye Etmesi Babı
38-.......Mucâhid ibn Cebr şöyle demiştir: Bizler ibn
Abbâs'ın yanında idik. Oradakiler Deccâl'ı konuşup, Peygamber'in: "Onun iki gözü
arasında kâfir yazılmıştır" buyurduğunu zikrettiler. Bunun üzerine İbn Abbâs:
Ben Peygamber'den bunu işitmedim. Velâkin Peygamber: "Musa'ya gelince; ben onu
(Ezrak) vadisinin içinde aşağıya inerken telbiye eder hâlde görüyor gibiyim"
buyurdu, dedi [73].
31-
Bab: Hayızlı ve Nifaslı Kadınlar Nasıl İhrama Girerler?
Kalbindekini yüksek sesle söylediği zaman "Ehelle"
denilir. "İstehlelnâ" ve "Ehleinâ'l-hilâle", "Hilâlin meydana çıktığını gördük"
demektir. Bunların hepsi "meydana çıkma" ma'nâsındadır. "İstehelle'l-mataru (=
Yağmur buluttan çıktı)" ta'bîri de bu ma'nâdadır. "Ve mâ uhille H-gayrıllâh (—
Üzerine Allah'tan başkasının ismi söylenip kesilen hayvanlar..)" (el-Bakara: [74];
el-Mâide: 3; el-En'âm: 144; en-Nahl: 115) kelâmı da, çocuğun doğarken sesini
feryâdla yükseltmesi ma'nâsındadır74.
39-.......Peygamber'in zevcesi Âişe (R) şöyle demiştir:
Peygamber'in beraberinde Veda Haccı için yola çıktık. Ve umre niyetiyle telbiye
ettik. Sonra Peygamber: "Beraberinde hedy, yâni kurbanlık hayvanı bulunan, umre
ile birlikte hacca niyet edip telbiye eylesin, sonra da umre ile haccdan
birlikte ihramdan çıkıncaya kadar da, ihramdan çıkmasın!" buyurdu. Ben hayızlı
olarak Mekke'ye geldim. Beyt'i tavaf etmedim; Safa ile Merve arasında sa'y
etmedim. Bu durumumu Peygamber'e şikâyet tarzında arzettim. Peygamber (S)
bana: "Başının saç örgülerini çöz, saçlarım tara, umreyi terk et ve yalnız
hacca niyetle telbiye et!" buyurdu. Ben de böyle yaptım. Hacc fiillerini yerine
getirip tamamladığımız zaman, Peygamber beni erkek kardeşim Abdurrahmân ibn Ebî
Bekr'in beraberinde olarak, Ten'îm mevkiine gönderdi de, ben oradan umre yaptım.
Peygamber: "îşte bu, senin umrenin yeridir" buyurdu.
Âişe dedi ki: Umre niyetiyle telbiye etmiş olanlar
Beyt'i tavaf ve Safa ile Merve arasını sa'y ettikten sonra ihramdan çıktılar.
Sonra Minâ'dan dönmelerinin akabinde diğer bir tavaf daha yaptılar. Amma hacc
ve umreyi cem' edenlere gelince, onlar ancak bir tavaf yaptılar [75].
32-
Peygamber(S)in Zamanında Peygamberin İhrama Girmesi Gibi İhrama Girip Telbiye
Eden Kimse Babı [76]
Bu başlıkta zikredilen şekli, İbn Umer (R),
Peygamber'den olmak üzere söyledi [77]
40-.......Bize
el-Mekkî ibnu İbrâhîm, İbn Cureyc'den tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Atâ
şöyle dedi: Câbir (R) şöyle dedi: Peygamber (S) Alî ibn Ebî Tâlib'e (Yemen'den,
beraberinde kurbanlık olduğu hâlde Mekke'ye geldiği zaman) girmiş bulunduğu
ihramı üzerinde kalmasını emretti. Atâ yâhud Mekkî dedi ki: Câbir bu hadîsinde
Surâ-ka'nın sözünü de zikretmişti [78].
41-.......Bize
Suleymibnu Hayyân tahdîs edip şöyle dedi: Ben Mervân el-Asfar'dan işittim ki,
Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Alî, Yemen'den (Mekke'ye) Peygamber'in yanına
geldi. Peygamber, Alî'ye: "Ne niyetle ihrama girip telbiye ettin?" diye sordu.
Alî: Peygamber'in ihrama girdiği gibi ihrâmlanıp telbiye ettim, dedi.
Peygamber: "Benim yanımda hedy (yânî kurbanlık) olmayaydı (Mekke'ye varınca
ziyaret tavafı ve sa'yden sonra tıraş olup) ihramdan çıkardım"
buyurdu.
Ve Muhammed ibnu Bekr İbnu Cureyc'den şunu ziyâde etti:
Enes dedi ki: Peygamber (S), Alî'ye: "Yâ Alî! Sen ne niyetiyle ihrama girip
telbiye ettin?" diye sordu. Alî: Peygamber'in ihram ve telbiye ettiği gibi,
dedi. Peygamber: "Öyleyse sen Beyt'e kurbanlık hediye et ve şu hâlinde olduğun
gibi ihrâmlı olarak kal" buyurdu [79].
42- Bize
Muhammed ibnu Yûsuf tahdîs edip şöyle dedi: Bize Suf-yân es-Sevrî, Kays ibn
Müslim'den; o da Târik ibn Şihâb'dan tahdîs etti ki, Ebû Mûsâ (R) şöyle
demiştir: Peygamber (S) -Veda Haccı'n-dan evvel- beni Yemen'deki bir kavme
vazife ile göndermişti. Yemen'den dönüşümde Peygamber'e Bathâ'da ihrâmlı olarak
kavuştum. Peygamber bana:
— "Ne niyetiyle
ihrâmlandın?" diye sordu. Ben de:
— Peygamber'in ihrama girişi gibi ihrâmlanıp telbiye
ettim, dedim.
Peygamber yine:
— "Beraberinde
herhangi bir hedy var mı?" dedi. Ben:
— Hayır, yoktur,
dedim.
Bunun üzerine bana tavaf ve sa'y etmemi emretti. Ben de
Beyt'i tavaf, Safa ile Merve arasını da sa'y ettim. Sonra Peygamber ihramdan
çıkmamı emretti.Ben de ihramdan çıktım. Akabinde kavmimden bir kadının yanına
geldim. O kadın başımı taradı yâhud başımı yıkadı.
Umer (Halifeliği zamanındaki bir hacc mevisiminde
Mekke'ye)
geldi ve şöyle dedi: Allah'ın Kitâbı'm alırsak, o bize
(başlama akabinde umre ile haccı) tamamlamamızı emrediyor. Yüce Allah: "Haca
da, umreyi de Allah için tam yapın.." (ei-Bakara: 196) buyurdu.
Eğer
Peygamber'in sünnetini alırsak, o da kurbânı kesinceye
kadar ihrama dan çıkmamıştır [80].
33-
Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Babı:
"Hacc (ayları) bilinen aylardır. İşte kim onlarda haccı
(kendine) farz ederse, artık haceda kadına yaklaşmak (veya kötü söz söylemek),
günâh yapmak, kavga etmek yoktur... ** (el-Bakara: 197)
"Sana yeni doğan aylan sorarlar. De ki: Onlar,
insanların fâidesi için, bir de hacc için vakit
Ölçüleridir..." (el-Bakara: 189) [81]
Ve İbn Umer (R): Hacc ayları Şevval, Zu'1-ka'de ve
Zu'1-hicce'nin on günüdür, demiştir [82].
İbn Abbâs (R) da: Hacc için hacc aylarının dışında
ihrama girmemek sünnettendir, demiştir [83].
Usmân ibn Affân (R) da; Horasan'dan yâhud Kirmân'dan
ihrama girmeyi kerîh görmüştür °" [84]
43-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Biz Rasûlullah'ın beraberinde, hacc aylarında, hacc
gecelerinde ve hacc hâllerinde (Medine'den) çıktık. Nihayet (Mekke'nin hududu
olan) Şerif mevkiine indik.
Âişe dedi ki: Rasûlullah, sahâbîlerine doğru çıktı
da:
— "Sizden her kimin beraberinde hedyi (kurbânı) yoksa ve
hac-cini umreye çevirmek isterse, o (haccmı feshedip) umre yapsın! Beraberinde
hedyi bulunan da haccını umreye çevirmesin" buyurdu.
Âişe dedi ki: Peygamber'in bu Öğretmesinden sonra,
sahâbîle-rinden umreyi alanlar da oldu, terkedenler de
bulundu.
Yine Âişe dedi ki: Fakat Rasûlullah ile sahâbîlerinden
bir takım kimselerin -ki bunlar kuvvet sahibi kişilerdi- kurbanlıkları
beraberlerinde idi. Bunlar (hacci feshedip) umre yapmaya muktedir değillerdi.
Âişe dedi ki: Rasûlullah bu emri verdikten sonra (çadıra) benim yanıma girdi.
Ben ise ağlıyordum. Rasûlullah:
— "Ey kadın! Seni ne ağlatıyor ki?" dedi Ben
de:
— Senin sahâbîlerine söylediğin sözünü işittim. Demek ki
ben umreden (tavaf ve sa'y edemiyerek) men' olundum, dedim [85].
Rasûlullah:
— "Senin hâlin
nedir ki?" dedi. Ben:
— Namaz
kılamıyorum, dedim. Rasûlullah:
— "Bu sana zarar
vermez. Sen de ancak Âdem kızlarından bir kadınsın. Allah, bütün Âdem kızları
üzerine yazdığı şeyi senin üzerine de yazmıştır. Böyle olunca sen hacca
niyetinde sabit ol. Allah sana umreyi de nasîb eder"
buyurdu.
Âişe dedi ki: Rasûlullah'ın bu (Veda) haccında Arafat'a
çıktık. Nihayet Minâ'ya geldik. Ben de artık temiz olmuştum. Sonra Minâ'-dan
çıktım. (Ve Mekke'ye gelip) Beyt'e ifâda tavafı yaptım. Âişe devam edip dedi
ki: Sonra Minâ'dan sonuncu dönüşte, Rasûlullah'ın beraberinde yola çıktım.
Rasûlullah Muhassab mevkiine gelip, konakladı. Biz de O'nunla beraber orada
konakladık. Rasûlullah, kardeşim Abdurrahmân ibn Ebî Bekr'i çağırdı
ve:
— "Kızkardeşini
haremden çıkar, (hıll ile harem hududunda) umre niyetiyle ihram ve telbiye
yaptır. (Tavaf ve sa'y ettikten) sonra ihramdan çıkınız, sonra buraya geliniz.
Ben burada ikiniz benim yanıma gelinceye kadar sizleri gözlüyorum"
buyurdu.
Âişe devamla şöyle dedi: Kardeşimle birlikte çıktık.
Nihayet (Ten'îm'de) ihrâmlandiktan; tavaf ve sa'yi de yaptıktan sonra, seher
vaktinde Rasûlullah'ın yanına geldim. Rasûlullah:
— "Umreyi
bitirdiniz mi?" dedi. Ben de:
— Evet bitirdik,
dedim.
Bunun üzerine Rasûlullah, sahâbîlerine (Medîne'ye doğru)
hareketi i'lân etti. İnsanlar hareket ettiler. Rasûlullah da Medîne'ye
yö-nelici olarak yürüdü [86].
Buhârî dedi ki: Hadîsteki "Dayra", "Dara yadîru dayran"
fii-Iindendir. Bu fiilde "Dara yadûru davran" dahî denilir. Ve (ma'nâ-si) "Darra
yadurru darran"dır [87].
34-
Temettü', Ikran, İfrad Hacclarının Beyanı İle Beraberinde Hedy (Kurban)
Bulunmayan Kimseler İçin Haccın Feshedilmesi (ve Umreye Çevrilmesinin Cevazı)
Babı [88]
44.......Aışe
(R) şöyle demiştir: Biz Peygamber'in beraberinde haccdan başka bir niyetimiz
olduğunu bilmeksizin (Medîne'den) çıktık [89].
Mekke'ye varıp (umre için) Beyt'i tavaf ( ve Safa- Merve'-yi sa'y) ettiğimiz
zaman Peygamber (S), hedy sevk etmeyenlerin ihramdan çıkmalarını emretti. Bu
emir üzerine hedy sevk etmeyenler ihramdan çıktılar [90].
Peygamber'in kadınları da hedy sevk etmemişlerdi. Onlar da ihramlarından
çıktılar90. Âişe devamla dedi ki: Yalnız ben (Şerifte) hayz oldum da Beyt'i
tavaf edemedim. Hacıların teşrik günlerinden sonra konaklayageldikleri Hasbe
(yânî Muhassab) gecesi olunca, ben Âişe:
— Yâ Rasûlallah! İnsanlar bir hacc ve bir umre ile
dönüyorlar, ben ise yalnız bir hacc ile dönüyorum, dedi.
Rasülullah:
— "Mekke'ye
geldiğimiz gecelerde sen tavaf etmedin mi?" diye, sordu.
Âişe:
— Hayır;
etmedim, diye cevâb verdi. Rasülullah:
— "Öyleyse
kardeşinle Ten'îm'e git, oradan umre ihramına girip telbiye et. Sonra tavaf ve
sa 'y edip, buluşma yerimiz olan bu yere geliniz" buyurdu.
(Mü'minlerin annesi) Safiyye (R) şöyle dedi: Ben de
âdetimi görmüş olduğumdan, kendimi muhakkak insanları yollarından ahkoyucu
sanıyordum. Rasülullah:
— "Ey
yaralayıalığı ve kökünden sökücülüğü halkın hareketim durduran kadın! [91].
Sen nahr gününden ifâda tavafını yapmadın mı?" dedi.
Safiyye devamla dedi ki: Ben de:
— Evet, yaptım,
diye cevâb verdim. Bunun üzerine Rasülullah:
— "Be's yoktur (veda tavafı hayızlıdan düşmüştür), haydi
yollan!" buyurdu.
Âişe dedi ki: Umreden dönüşümde Peygamber bana; ben
Mekke'ye inmekte, kendisi de Mekke'den yukarı çıkmakta iken; yâhud da ben
çıkmakta, kendisi de aşağı inmekte iken kavuştu.
45-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Bizler Veda Haccı yılında Rasûlullah'ın beraberinde hacca
çıktık. Bizden kimimiz umre niyetiyle ihrâmlanıp telbiye etti. Kimimiz hacca ve
umreye birlikte niyetle ih-râmlanıp telbiye etti. Kimimiz de yalnız hacc
niyetiyle ihrama girip telbiye etti. Rasûlullah da hacca niyetle ihrâmlanıp
telbiye etti. Yalnız hacc niyetiyle ihrama girip telbiye edenler, yâhud hacc
ile umreye niyetle cem' eden hacılara gelince, onlar kurbân bayramının ilk günü
oluncaya kadar ihramdan çıkmadılar [92].
46-.......Mervân ibnu'I-Hakem şöyle demiştir: Ben Usmân ve
Alî'ye (hacc sırasında) şâhid oldum. Usmân halkı temettü' haccın-dan ve hacc ile
umreyi cem' etmekten (tenzîhen) nehyediyordu. Alî bu nehyi görünce, her ikisine
birden niyet ederek Lebbeyke bi-umretin ve haccetin diye yüksek sesle telbiye
edip ihrâmlandı. Ve: Ben Pey-gamber(S)'in sünnetini kimsenin sözünden dolayı
terk edici değilim, dedi [93].
47-.......Abdullah ibnu Abbâs (R) şöyle demiştir: Câhiliye
Arabları hacc aylarında umre etmeyi, yeryüzünde işlenen günâhların en büyüğü
nev'indendir diye i'tikaad ederlerdi. Ve bunlar Muharrem ayındaki harâmhğı da
safer ayına naklederlerdi de: Devenin arkasındaki yara iyi olur, ayak izleri
silinir gider, safer ayı da çıkarsa artık umre yapmak işte o zaman umreciye
halâl olur derlerdi. Peygamber (S) sahâbîleri ile beraber (zu'1-hicce'nin)
dördüncü gecesi sabahında hacc niyetiyle telbiye ediciler olarak (Mekke'ye)
geldiler. Peygamber sahâbîlerine, hacclarmı umreye çevirmelerini ve (tavaf,
sa'y, tıraşla) ihramdan çıkmalarını emreyledi. (Hacc aylarında umre yapmayı
büyük günâh gördükleri için) hacc aylarında umre ile emredilmesi, kendilerine
ağır geldi ve:
— Yâ Rasûlallah! Bu hangi hılldır; nasıl umredir
(İHrâmın haram kıldığı şeyleri bu da halâl kılar mı)? diye
sordular.
Rasûlullah:
— "(Hacc aylarındaki) bu emrenin yerine getirilmesi de
bunların hepsini halâl kılar" buyurdu [94].
48-.......Ebû
Mûsâ (R): Ben (Yemen'den) Peygamber'in huzuruna geldim. Peygamber (S), ben Ebû
Musa'ya (umreyi yerine getirdikten sonra) ihramdan çıkmayı emreyledi, demiştir
[95].
49- Bize İsmâîl
tahdîs edip şöyle dedi: Bana Mâlik tahdîs etti. H ve yine bize Abdullah ibn
Yûsuf tahdîs edip şöyle dedi: Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Ibn Umer'den tahdîs
etti ki, Peygamber'in zevcesi Hafsa (R):
— Yâ Rasûlallah!
İnsanların hâli nedir ki, umre ile ihramdan çıktılar; hâlbuki sen umrenden
çıkmadın? diye sormuş.
Rasûlullah (S):
— "Ben başımın
saçlarını yapışkan bir madde ile telbîd edip topladım, kurbânımı da (Ka'be
nâmına) kılâdeledim. Artık ben kurbânımı kesmedikçe ihramdan çıkamam"
buyurmuştur [96].
50-.......Bize
Ebû Cemre Nasr ibnu İmrân ed-Dubaiyyu haber verip şöyle dedi: Ben temettü* haccı
yapmak istedim de insanlar beni temettu'dan nehyetti.Ben de bunu İbn Abbâs'a
sordum. O da bana temettü' üzerinde devam etmemi emretti. Müteakiben ben
ru'yâm-da, bir adamın bana: Temettü', mebrûr bir hacc ve kabul edilmiş bir
umredir, demekte olduğunu gördüm. Ben bu ru'yâmı İbn Abbâs'a haber verdim. İbn
Abbâs bana: Temettü', Peygamber'in sünnetidir, dedi ve tekrar bana: Yanımda otur
da sana kendi malımdan bir pay ayırayım diye ilâve etti. Şu'be dedi ki: Ben Ebû
Cemre'ye: İbn Ab-bâs'ın sana pay vermesinin sebebi nedir? diye sordum. Ebû
Cemre: İbn Abbâs'ın sana. pay vermesinin sebebi nedir? diye sordum. Ebû Cemre:
Görmüş olduğum o ru'yâdan dolayı, dedi [97].
51-.......BizeEbû ŞihâbMûsâibnNâfi' tahdîs edip şöyle
dedi:
Bir defasında Mekke'ye mutemetti' hacısı olarak umre
niyetiyle geldim. Terviyeden üç gün evvel Mekke'ye girdik. Mekke ahâlîsinden
bâzı insanlar bana:
— Şimdi senin haccın Mekkeliler'in (az meşakkatli ve az
sevâb-lı) haccma dönmektedir, dediler.
Ben de hemen Atâ ibn Ebî Rebâh'ın yanına gittim ve
kendisinden fetva istiyordum. Atâ şöyle dedi:
— Bana Câbir ibn
Abdillah (R) şöyle tahdîs etti: Kendisi, Pe-yamber (S) Mekke'ye kurbanlık
develer gönderdiği hacc günü, Peygamber ile beraber hacc etmiştir. Sahâbîler o
günü mufred hacc niyetiyle ihrama girip telbiye etmişlerdi. Peygamber
onlara:
— "Haccınızı
umreye çeviriniz: Bey t'i tavaf, Safa ileMerve arasını sa'y etmek ve
saçlarınızı kısaltmak suretiyle ihramlarınızdan çıkınız. Sonra ihrâmsız olarak
Mekke'de ikaamet ediniz. Tâ terviye (yânî Zu'1-hicce'nin sekizinci) günü olduğu
zaman hacc niyetiyle ihrama girip, telbiye ediniz. Ve evvelki ihrâmlanmış
olduğunuz mufred haccınızı (böylece) temettü' haccı yapınız"
buyurdu.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlaİlah! Biz ilk ihrama girişimizde hacc diye
isimlendirdiğimiz hâlde, o haccımızı nasıl mut'a' (yânî umre) yaparız?
dediler.
Peygamber:
— "Siz benim emrettiğim şeyi yapınız! Eğer ben de kurbân
sevk etmemiş olaydım, muhakkak size emrettiğim gibi yapardım. Lâkin şimdi
kurbânım varacağı yere ulaşıncaya (yânî Minâ'da kesilinceye) kadar, ihrâmlıya
haram olan şeylerden hiçbirisi bana halâl olmaz" buyurdu.
Bunun üzerine sahâbîler de Peygamberdin emrettiği gibi
yaptılar [98].
52-....... Saîd
ibnu'l-Müseyyeb şöyle demiştir: Alî ibn Ebî Tâlib ile Usmân ibn Affân (R) Usfân
mevkiinde bulunurlarken, mut'a (yânî temettü') hakkında ihtilâf ettiler. Alî,
Usmân'a: Sen, başka değil; ancak Peygamber'in yapmış olduğu bir işten nehyetmek
istiyorsun, dedi. İbnu'l-Müseyyeb dedi ki: Alî, Usmân'ın bu nehyini görünce,
umre ile haccı birlikte niyetle ihram edip, telbiye etti" [99].
35-
Hacc Niyetiyle İhrama Girip Telbiye Eden ve Haccın Nevini İsimlendirip Ta'yin
Eden Kimse Babı
53-.......Ben
Mucâhid ibn Cebr'den işittim, şöyle diyordu: Bize Câbir ibnu Abdillah (R)
tahdîs edip şöyle dedi: Bizler Rasûlullah'ın beraberinde ve Lebbeyke Allâhumme,
Lebbeyke bVUhacc diyerek Mekke'ye geldik. Rasûlullah (S) bizlere, bu haccımızı
umre yapmamızı emreyledi [100].
36-
Temettü' Babı [101].
54-.......Katâde şöyle demiştir: Bana Mutarnf tahdîs etti
ki, İmrân ibn Husayn (R) şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah (S) zamanında
temettü' haccı yaptık. Kur'ân da (temettü'un câizliği hakkında) indi. Bir adam
da kendi re'yi ile dilediği şeyi söyledi [102].
37-
Yüce Allah'ın: "... Bu, ailesi Mescidi Harâm'da bulunmayanlara âiddir. Allah'tan
ittikaa edin ve bilin ki Allah, cezası cidden çetin olandır" (ei-Bakara: 196)
Kavlinin Tefsiri Babı [103]
55- Ve Ebû
Kâmil Fudayl ibnu Huseyn el-Basrî (237) şöyle dedi: Bize Ebû Ma'şer tahdîs
etti. Bize Usmân ibnu Gıyâs, İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R), hacc
nıut'a'sından sorulduğunda o şöyle dedi: Veda Haccı'nda Muhacirler, Ensâr ve
Peygamber'in zevceleri ihrama girip telbiye ettiler. Biz de ihrama girip telbiye
ettik. Mekke yakınına geldiğimiz zaman Rasûlullah (S):
— "Hedy
kılâdeleyip beraberinde getirmiş olanlar müstesna, hacc niyetiyle yaptığınız
ihram ve telbiyelerinizi umreye çeviriniz!" buyurdu.
Bizler Beyt'i tavaf, Safa ile Merve'yi sa'y edip
(ihramdan çıktık), kadınlara geidik ve âdetimiz olan dikişli elbiseleri giydik.
Rasûlullah:
— "Kurbanlığa
kılâde ve nişan takmış olan kimselere, kurbân varacağı yere ulaşıncaya (yânî
Minâ'da kesilinceye) kadar ihramın haram kıldığı şeylerden hiçbiri halâl olmaz"
buyurdu.
Sonra bizlere zu'1-hiccenin sekizinci terviye günü
öğlenin ardından hacc için ihrama girmemizi emretti. Nihayet biz Arafat'ta
vakfe, Müzdelife'de geceleme, bayram günü Minâ'da cemre atma ve tıraş gibi hacc
rnenseklerini bitirip de akabinde Mekke'ye geldiğimiz, Beyt'i tavaf, Safa ile
Merve arasım sa'y ettiğimiz zaman, artık bizim haccı-mız tamâm olmuş ve
üzerimize kurbân vâcib gelmiştir. Nitekim Yüce Allah şöyle
buyurdu:
"... Kim hacca kadar umre ile fâidelenmek isterse
kolayına gelen bir kurbânı keser. Fakat onu bulamazsa hacc günlerinde (ihrâmlı
olarak) üç, döndüğünüz vakit yedi gün olmak üzere oruç tutmak (vâcib olur ki),
bunlar tam on gün eder. Bu, ailesi Mescidi Haram 'da bulunmayanlara âiddir.
Allah'tan ittikaa edin ve bitin ki, Allah, cezası
cidden çetin Olandır" (ei-Bakara:
196).
Âyetteki "Döndüğünüz vöft/Y"ta'bîri, "Memleketlerinize
döndüğünüz zaman" demektir. Kurbân olarak bir davar kâfi gelir. Böyle yapanlar
bir yılda iki büyük İbâdeti, hacc ile umre arasını birleştirmişlerdir. Çünkü
Yüce Allah kendi Kitâb'ında hacc ile umreyi cem' etmeyi indirmiş, Peygamber'i
de bunu şeriat ve kaanûn yapmış ve temettu'u Mekke ahâlîsinden başka olan
insanlar için mubah kılmıştır. Allah: ilBu hüküm, ailesi Mescidi Harâm'da
bulunmayanlara âiddir..." (ei-Bakara: 196) buyurdu. Yüce Allah'ın Kitâbı'nda
(ei-Bakara: 197) zikretmiş olduğu hacc ayları ise, şevval, zu'1-ka'de ve
zu'1-hicce'dir. Her kim bu aylar içinde umre ile fâidelenirse, ona bir kurbân
kesmek yâhud oruç tutmak vâcib olur [104].
er-Refes, cinsî münâsebet; el-Fusûk, ma'siyetfer;
el-Cidâl ise kavga etmek'tir.
38-
Mekke'ye Girme Sırasında Yıkanmak Babı
56-.......Bize
Eyyûb (es-Sahtiyânî), Nâfi'den haber verdi. O şöyle demiştir: İbnu Umer (R),
Harem'in en yakın hudûd mevkiine girdiği zaman telbiyeyi keser. Sonra Zû Tuvâ'da
geceyi geçirir, sonra orada sabah namazını kılar ve (Mekke'ye girmek için de)
yıkanırdı. İbnu Umer, Allah Peygamberi'nin de böyle yapar idiğini söylerdi [105].
39-
Mekke'ye Gündüzleyin Yahud Geceleyin Girilmesi(nin Meşru'luğu)
Babı
Reygamber (S) Zû Tuvâ*da geceleyip sabaha ulaştı.
,> Sonra da Mekke'ye girdi. İbnu Umer
de böyle yapardı[106].
57-.......
Ubeydullah şöyle demiştir: Bana Nâfi' haber verdi ki, ibnu Umer (R): Peygamber
(S) Zû Tuvâ mevkiinde geceyi geçirip sabaha ulaştı. Sonra (gündüzleyin)
Mekke'ye girdi demiştir. Nâfi': İbnu Umer de böyle yapardı,
demiştir.
40-
İhramlının Mekke'ye Nereden Gireceği Babı
58-.......Bana
Mâlik,Nâfi'den tahdîs etti ki, İbn Umer (R): Rasülullah (S), Mekke'ye
Seniyyetu'l-UIyâ'dan girer ve (çıkarken de) Seniyyetu's-Suflâ'dan çıkar idi,
demiştir [107].
41-
Bab: İhramlı Mekke'den Çıkışta Nereden Çıkar?
59- Bana
Müsedded ibnu Muserhed el-Basrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Yahya (ibn Saîd
el-Kattân), Ubeydullah'tan; o da Nâfi'-den tahdîs etti ki, İbn Umer (R):
Rasûlullah (S) Mekke'ye Kedâ denilen Bathâ'daki Seniyyetu'1-UIyâ' yolundan
girdi; (çıkışta da) Kudâ denilen es-Seniyyetu's-Suflâ yolundan çıktı, demiştir
[108].
Ebû Abdillah el-Buhârî dedi kirMüsedded, ismi gibi
sağlamlaştırılmış dosdoğru bir zâttır denilir idi.
Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Ben Yahya ibnü
Maîn'den işittim, şöyle diyordu: Ben Yahya ibn Saîd el-Kattân'dan işittim, şöyle
diyordu: Şayet ben evinde Müsedded'e gelsem de ona hadîs söylesem, o buna
elbette lâyıktır; ben, kitâblanm yanımda olmuş yâhud Müsedded'in yanında
bulunmuş olsun, buna aldırmam [109].
60-.......Bize
Sufyân ibnu Uyeyne, Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve'den; o da Âişe(R)'den
tahdîs etti ki, Peygamber (S) Mekke'ye geldiği zaman, içeriye Mekke'nin yüksek
tarafından girmiş; çıkarken de aşağı tarafından çıkmıştır [110].
61-.......Bize
Hişâm ibn Urve, babası Urve'den; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki (o şöyle
demiştir): Peygamber (S) Fetih yılında Mekke'ye Kedâ Tepesi yolundan girdi.
Çıkarken de Mekke'nin yukarı tarafındaki Kudâ'dan çıktı [111].
62-.......Bize
Amr, Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve'den; o da Âişe(R)'den: "Peygamber (S)
feth yılında Mekke'ye, Mekke'nin yüksek tarafındaki Kedâ yolundan girdi" diye
tahdîs etti. Hişâm dedi ki: Urve, Mekke'ye Kedâ ve Kudâ yollarının her ikisinden
de girer idi. En çok da Kedâ yolundan girerdi. Bu Kedâ yolu, O'nun ineceği yere
en yakın olanı idi [112].
63-.......Urve:
Peygamber (S) Fetih yılında Mekke'nin yüksek tarafından Kedâ'dan girdi,
demiştir. Hişâm: Urve de ekseriya bu Ke-dâ'dan girer idi. Hâlbuki bu yol, kendi
menziline iki yolun en yakını İdi [113].
64-.......Bize
Hişâm, babası Urve'den: Peygamber(S) Fetih yılında Kedâ yolundan girdi, diye
tahdîs etti. Hişâm: Urve, bu yolların her ikisinden de Mekke'ye girer idi. En
çok girmekte olduğu yolu da bu ikisinin kendi evine en yakını olan Kedâ'dan idi
[114].
Ebû Abdilîah el-Buhârî: Kedâ ve Kudâ, Mekke'de iki yer
ismidir, dedi.
42-
Mekke ve Mekke'nin En Meşhur Binası Olan Ka"be’nin Fazileti İle Yüce Allah'ın Şu
Kavlinin Tefsiri Babı:
"Hani biz beyti insanlar için bir toplantı yeri ve emin
bir mahall yapmıştık (hatırlayın). Siz de İbrahim Makaamı 'ndan bir namazgah
edinin. İbrahim ile ismail'e de: 'Evimi,
tavaf edenler, ibâdet kasdıyle orada kalanlar, rükû ve sucûd eyleyenler için
titizlikle temizleyin' diye kuvvetli emir vermiştik. Hani
İbrahim:
'Ey RabbHm!
Burasını emniyetli bir şehir yap ve ahâlîsinden Allah'a ve âhiret gününe
inananları türlü mahsûller ve servetlerle rıziklandır* demişti. (Allah
da:)
- Kâfir olanı dahî kısa bir zaman için (yaşadığı
müddetçe) fâidelendireceğim. Sonra onu
cehennem azabına icbar edeceğim. Varacağı yer ne kötüdür,
buyurmuştu.
Hani İbrahim o Beyt'in temellerini İsmail ile birlikte
yükseltiyordu (da ikisi de şöyle dua etmişlerdi): 'Ey Rabb'imiz, Bizden (şu
hizmeti) kabul buyur. Şübhesiz hakkıyle işiten, kemâliyle bilen Sen 'sin Sen. Ey
Rabb 'imiz, ikimizi de sana teslimiyette sabit kıl.
Soyumuzdan da (yalnız sana boyun eğen) müslümân bir
ümmet (yetiştir) ve bize ibâdet
edeceğimiz yerleri (hacc amellerini) göster. Tevbemizi kabul et. Çünkü tevbeleri
en çok kabul eden, kemâliyle acıyan Sen'sin Sen!" (el-Bakarş: 125-127) [115]
65-.......Ben
Câbir ibn Abdillah(R)'tan işittim; şöyle dedi: Kureyş tarafından Ka'be bina
olunurken, Peygamber ile amucası Abbâs' gidip, birlikte taşları omuzlarında
taşıyorlardı. Abbâs Peygamber'e: İzârını çıkar da boynun üzerine koy, dedi.
İzârını çıkarıp koyacağı sırada hemen yere düştü. Ve iki gözü semâya dikilerek;
Abbâs'a: "îzâ-rımı bana göster" dedi. Akabinde izârını alıp onu kendi üzerine
bağladı [116].
66-.......Muhammed ibn Ebî Bekr'in oğlu Abdullah, Abdullah
ibn Umer'e, Âişe'den haber vermiştir: Peygamber'in zevcesi Âişe şöyle demiştir:
Rasûlullah (S), ben Âişe'ye hitaben:
— ''Kavmin
Kureyş'in Ka'be'yi bina ederlerken, îbrâhîm Peygamber'in koyduğu temellerden
bir kısmını terkederek kısalttıklarını bilmez misin?"
dedi.
Ben:
. :
— Yâ Rasûlallah! Sen Ka'be'nin duvarlarını İbrâhîm'in
temelleri üzerine döndürmez misin? dedim.
Rasûlullah:
— "Kavminin
zamanı kâfirlik devrine yakın olmasaydı, muhakkak ben Ka 'be 'nin duvarlarını
îbrâhîm 'in temelleri üzerine yapardım'' buyurdu [117].
Abdullah ibnu Umer: Vallahi Âişe bu sözü muhakkak
Rasûlul-lah'tan işitmiştir. -Ben Rasûlullah'm Hicr'a yakın bulunan o iki Ka'be
köşesini isti'lâmı terkettiğini sanmam; ancak şu var ki, herhalde Beyt,
İbrâhîm'in temelleri üzere tamâm olmamıştır, demiş (böylece Âişe'-yi te'yîd
etmiş)tir [118].
67-.......Bize
Eş'as, el-Esved ibn Yezîd'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Ben
Peygamber'e İsmâîl Hicri'nin duvarından sorup:
— Bu duvar
Beyt'ten midir? dedim. Rasûlullah:
— "Evet, duvar Beyt 'tendir" buyurdu. Ben
yine:
— Kureyş için ne mâni' vardı ki duvarı yânî Hıcr'i
Beyt'in içine katmadılar? dedim.
Rasûlullah(S):
— "Kavmin olan
Kureyş'in bu Hıcr'ı, Ka'be'ye girdirmeye ve Ka'be içine katmaya büdçeleri kısa
gelip yetmedi" buyurdu.
Ben
yine:
— Ka'be'nin kapısı neden bu kadar yüksektir? diye
sordum. :
Rasûlullah:
— "Senin kavmin,
dilediklerini Ka'be'ye girdirmeleri, dilediklerini de girmekten men' etmeleri
için böyle yaptılar. Eğer kavmin Câhiliyet devrine yakın olmasaydı, Hıcr'ın
duvarını Beyt'e katmak ve Beyt'in kapısını yer seviyesine indirmek isterdim.
Fakat duvarı Beyt 'e girdirmem ve Ka 'be kapısını yer seviyesine indirmemden
ötürü, onların gönüllerinin kırılmasından endîşe ederim" buyurdu [119].
68-.......
Bize.Ebû Usâme, Hişâm'dan; o da babası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle
demiştir: Rasûlullah (S) bana şöyle buyurdu: "Eğer senin kavminin küfrden
ayrılması yeni olmasaydı, ben elbette Beyt'i bozar, sonra onu İbrâhîm
Peygamber'in temeli üzerine bina ederdim. Şübhesiz Kureyş Beyt 'in binasını
kısattmıştır ve Beyt için bir half yânı kapı yapmıştır. (Diğer zabta göre
mütekellim zamî-ri ile: Ben ona bir half yânî bir kapı yapardım)"
buyurdu.
Ebû Muâviye Muhammed ibn Hazım şöyle dedi: Bize Hişâm,
"Halfen", yânî bir kapı diye tahdîs etti [120].
69-.......Bize
Cerîr ibn Hazım tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ye-
zîd ibnu Rûmân, Urve'den; o da Âişe(R)'den tahdîs etti
ki, Peygamber (S), Âişe'ye hitaben şöyle buyurmuştur:
— "Yâ Âişe! Senin kavmin Câhiliyet.devrine zamanca yakın
olmayaydı, ben Beyt'in yıkılmasını emrederdim ; o da yıkılırdı. Sonra Beyt'ten
dışarıda bırakılan Hıcr'ı, Beyt'e katar ve kapısını da yere yapışık yapardım.
Bir de Beyt'e biri şark tarafında, öbürü de garb tarafında olmak üzere iki tane
kapı koydururdum. Bu suretle de Beyt'i, îbrâhîm Peygamber'in temeline ulaştırmış
olurdum".
Urve: İşte Abdullah ibn Zubeyr'i Beyt'i yıkmaya ve
yeniden inşâya sevk eden sebeb, Âişe'nin haber verdiği Peygamber'in bu
arzusudur, demiştir.
Cerîr ibn Hazım dedi ki: Bana Yezîd ibn
Rûmân:
— İbn Zubeyr, Beyt'^yıktığı ve yeniden bina ettiği
zaman, ben de hâzır bulundum. O, Hıcr'dan bir mıkdârım Beyt'e katmıştı. Bu
sırada ben, İbrâhîm Peygamber'in deve hörgüçleri gibi olan temel taşlarını
gördüm, dedi.
Cerîr dedi ki: ben de Yezîd'e:
— İbrâhîm'in bu
temellerinin yeri neresidir? diye sordum. Yezîd:
— (Gel!) Şimdi
onu sana göstereyim, dedi. Ben kendisiyle beraber Hıcr'e girdim. O
bana:
— İşte şurasıdır, diye Hıcr'ın aslî hududunun bulunduğu
bir yer işaret edip gösterdi.
Cerîr dedi ki: Ben Hıcr'den olan bu yerin altı zira'
yâhud ona yakın mikdâr olduğunu takdîr ettim [121].
(Hacc Kitâbı'nın devamı dördüncü
cilddedir.)
43-
Mekke Hareminin Fadlı ve Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Babı
"(De ki:) Ben ancak bu şehrin Rabb'ine -ki O buna hürmet
vermiştir- İbâdet etmekle emrolundum. Herşey Onundur. Ben müslümânlardan olmakla
emrolundum" (en-Neml: 91).
'"... Biz onları tarafımızdan bir rızık olarak her şeyin
mahsûllerinin gelip toplanacağı korkusuz bir Harem 'de yerleştirmedik mi? Fakat
onların çoğu (bu hakikati) bilmezler" (el-Kasas: 57). [122]
70-....... İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Mekke'nin fethi günü şöyle buyurdu:
"Şübhesiz bu beldeyi Allah, Harem kılmıştır. (Bu hürmetten dolayı) onun dikeni
kesilmez, av hayvanı ürkütülmez, yitik eşyası el uzatılıp alınmaz, ancak i'lân
edip sahibini bulmak için muhafaza edilir" [123].
44-
Mekke Evlerinin Miras Edilmeleri Satılıp Alınmalarının Hükmü) ve Bütün
İnsanların Hassaten El-Mescidü'l-Harem'de Müsavi Oldukları Babı [124]
İnsanların oradaki bu eşitlikleri, Yüce Allah'ın şu
kavlinden dolayıdır:
"Hakikat o küfr edenler, o Allah'ın yolundan ve
kendisinde (kendisini ziyarette) yerli misafir bütün insanları musâvi kıldığımız
Mescidi Haram 'dan alıkoymakta olanlar... Kim orada zulm ile ilhâda yeltenirse
biz ona pek acıklı bir azâb taddinnz" (el-Hacc: 25) [125]
Bu âyetteki "el-Bâdi", "et-Târî", yâni misafir;
Ma'kûfen" (ei-Feth: 25) de "Mahbûsen" ma'nâsınadır [126].
71-.......Usâme
ibn Zeyd(R)'den, Usâme:
— Yâ Rasûlallah! Yarın Mekke'de nereye ineceksin, kendi
evine mi? diye sormuştur.
Rasûlullah (S):
— "Akıl burada evlerden yâhudyurdlardan birşey bıraktı
mı?" buyurdu.
(Râvî bunu tefsir ederek dedi ki:) Akıl ve kardeşi
Tâlib, Ebû Tâ-lib'e mîrâsçı oldular. Hâlbuki Ca'fer ile Alî (R), Ebû Tâlib'e
mirasçı olmadılar. Çünkü Ca'fer ile Alî müslümân idiler. Akîl ile Tâlib ise
kâfir idiler [127].
Umer ibnu'l-Hattâb (R): Mü'min, kâfire vâris olmaz, der
idi [128].
İbn Şihâb da şöyle dedi: Selef âlimleri Yüce Allah'ın şu
âyetin-deki velayeti, mîrâs velayeti ile tefsîr ederlerdi: "îmân edip hicret
edenler, Allah yolunda mallartyle, canlarıyle cihâdda bulunanlar, (muhacirleri)
barındırıp yardım edenler, işte onlar biribirlerinin (mî-râsta) velîleridirler.
îmân getirip de hicret etmeyenlere ise, hicret edecekleri zamana kadar, sizin
onlara hiçbirşey ile velayetiniz yoktur. (Bununla beraber) eğer onlar dîn
hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üstünüze borçtur. Şu kadar ki,
sizinle aralarında muahede bulunan bir kavm aleyhinde değil. Allah
yapacaklarınızı hak-kıyle görücüdür" (ei-Enfâi: id) [129].
45-
Peygamber(S)'in Mekke'ye İnmesi Babı
72-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) -Minâ'dan- Mekke'ye gelmek
istediğinde: "Yarın inşâallah menzilimiz Kinâne oğulları yurdunda olacaktır ki,
orada Kureyş ile Kinâne oğullan küfr üzerinde ahidleşmişlerdi" buyurdu [130].
73-.......Bize
el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana ez-Zuhrî, Ebû, Seleme'den tahdîs etti ki,
Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Minâ'da iken kurbân kesme gününün
üçüncüsünde şöyle buyurdu: "Bizler yarın Kinâne oğulları yurduna ineceğiz ki,
orada Kureyş ile Kinâne oğulları küfr üzerine yeminleşip
ahidleşmişlerdi."
Zuhrîdedi ki: Peygamber bu Kinâne oğullan yurdu demekle,
Mu-. hassab mevkiini kasdetmiştir. Bu ahidleşme, Kureyş ile Kinâne oğulları
arasında, Hâşim oğulları'yle Abdulmuttalib oğulları -yâhud Muttalib oğulları-
aleyhine, Peygamber'i kendilerine teslîm edinceye (itaatli kılıncaya) kadar onlarla kız alıp
vermemek, alışveriş yapmamak üzere yazılmıştı [131].
Ve Selâme ibn Ravh, Ukayl ibn Hâlid ile Yahya ibn
Dahhâk'-tan, onlar da el-Evzâî'den olmak üzere söyledi ki, Evzâî: Bana tbn Şihâb
haber verdi demiştir. Bu Selâme ile Yahya: Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları
diye söylediler. Ebû Abdillah el-Buhârî: Muttalib oğullan ta'bîri daha doğrudur,
dedi [132].
46-
Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı
"Hatırla o zamanı ki, tbrâhîm: 'Rabb'im!' demişti, *Bu
şehri emniyetli kıl! Beni de, oğullarımı da putlara tapmaktan uzak tut. Rabb'im,
çünkü onlar insanlardan birçoğunu baştan çıkardılar. Bundan sonra kim bana
uyarsa işte bendendir. Kim de bana karşı gelirse hakikat sen çok mağfiret edici,
çok merhamet eyleyicisin. Ey Rabbimiz, ben evlâdlanmdan kimini Sen'in mukaddes
olan evinin yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Sebebi şudur ki Rabb
'imiz, dosdoğru namazlarını kılsınlar. Artık Sen, insanlardan bir kısmının
gönüllerini onlara meyi ettir. Onların şükretmeleri ümid edildiği için,
kendilerini bâzı meyvelerle rızıklandır (îbrâhîm: 35-37) [133]
47-
Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı
"Allah Ka'be'yi; o Beyti Haram'ı, o haram olan ayları,
Mekke'ye hediye edilecek kurbânı ve onların boyunlarındaki gerdanlıkları
insanlar için bir nizâm yaptı. Bu da Allah'ın göklerde ne var, yerde ne varsa
hepsim bildiğini, Allah'ın (zâten herşeyi) hakkıyle bilici olduğunu sizin de
bilmeniz içindir" (ei-Mâide: 97) [134]
74-.......Bize
Ziyâd ibn Sa'd, ez-Zuhrî'den; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Ka'be'yi (zamanın sonunda)
Habeşliier'den iki cılız bacaklı birisi tahrîb edecektir" buyurmuştur [135].
75-.......Bize
el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Urve'den; o da Âişe'den tahdîs
etti.
H ve yine bana Muhammed ibn Mukaatil tahdîs edip şöyle
dedi: Bana Abdullah ibn Mübarek haber verip şöyle dedi: Bize Muhammed ibn Ebî
Hafsa, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir:
Müslümanlar, ramazân farz kılınmadan evvel Âşûrâ (Muharremin onuncu) günü oruç
tutarlardı. Ve o günü Ka'-be'ye (yeni) örtü örterlerdi. Allah ramazân orucunu
farz kılınca Rasûlullah (S): "Âşûrâ orucunu tutmak isteyen, onu yine tutsun; onu
terketmek isteyen de onu ter ketsin" buyurdu [136].
76-.......Bize
İbrâhîm ibn Tahmân, el-Haccâc ibnu Haccâc'dan; o da Katâde'den; o da Abdullah
ibnu Ebî Utbe'den; o da Ebû Saîd el-Hudrî(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S):
"Ye'cûc ve Me'cûc'-un çıkmasından sonra da Beyt elbette hacc edilecek ve umre
yapılacaktır" buyurmuştur [137].
Bu hadîsi Katâde'den rivayet etmekte Abdullah ibnu Ebî
Utbe'-ye, Ebân ibnu Yezîd ile İmrân el-Kattân mutâbaat etmişlerdir [138].
Abdurrahmân ibn Mehdî de Şu'be'den; o da Katâde'den
senediyle "Beyt hacc edilmez oluncaya kadar kıyamet kopmaz" dedi demiştir.
Birinci rivayet (isimleri zikredilen zâtların o lâfızda ittifak ettikleri için)
daha çoktur. Şu'be ise bu ikinci lâfızla infirâd etmiştir. Katâde Abdullah ibn
Ebî Utbe'yi işitti, Abdullah ibnu Ebî Utbe de Ebû Saîd'i işitti (böylece
Katâde'nin tedlîs töhmeti kalktı) [139].
48-
Ka'be Örtüsü(nde Tasarrufun Hükmü) Babı
77-.......Bize
Sufyân (es-Sevrî) tahdîs edip şöyle dedi: Bize Vâsıl el-Ahdeb tahdîs etti ki,
Ebû Vâil: Ben Şeybe'ye geldim, demiştir. H ve bize Kabîsa tahdîs edip şöyle
dedi: Bize Sufyân es-Sevrî, Vâ-sıl'dan; o da Ebû Vâil'den tahdîs etti. Ebû Vâil
şöyle dedi: Ben bir kerre Şeybe ibn Usmân el-Hacebî ile Ka'be içindeki bir serîr
üzerinde oturdum. Şeybe bana dedi ki: Şu kürsîye Umer ibn Hattâb (R) da
oturmuştu: Konuşma arasında bana:
— Ka'be içinde altın, gümüş, ne kadar kıymetli eşya
varsa bunların hiçbirini bırakmayıp, hepsini fakirler arasında taksîm edeyim
diye düşünmüşümdür, demişti.
Ben de:
— Ey Mü'minlerin Emîri! Senin iki arkadaşın Rasûlullah
ile Ebû Bekr bu işi yapmadılar, dedim.
Umer:
— Onlar mürüvvet sahibi iki kâmil insandırlar. Ben
deonların izine uyarım (onların işlemedikleri bir şeyi ben de işlemem), dedi [140].
49-
Ka'be'nin (Zamanın Sonunda) Yıkılması Babı
Âişe (R): Peygamber (S): "(Zamanın sonunda) bir ordu
Ka'be'yi yıkmak için harb eder de hepsi yere batırıhr" buyurdu, demiştir [141].
78....... Bana
İbnu Ebî Muleyke; ona da İbn Abbâs (R) tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Ka'be'yi
yıkacak olan o apışık, iri ayaklı, koyu siyah Habeşli'yi Ka'be'nin (duvar)
taşlarını birer birer koparır hâlinde görür gibiyim" buyurmuştur [142].
79.......Ebû
Hureyre (R): Rasûlullah (S): "(Zamanın sonunda) Ka'be'yi Habeşliler'den iki
cılız bacaklı birisi tahrîb eder" buyurdu, demiştir [143].
50-
El-Haceru'l-Esved Hakkında Zikredilen Şeyler Babı
80-.......Bize
Sufyân es-Sevrî, el-A'meş'ten; o da îbrâhîm ibn Yezîd en-Nahaî'den; o da Abis
ibnu Rabîa'dan haber verdi ki, Umer (R) -bir haccmda- Haceri Esved'e yaklaşıp
onu öpmüş ve akabinde: Ben çok iyi biliyorum ki, sen zarar veremez, menfaat
veremez bir taş parçasısın. Eğer Peygamber'in seni öptüğünü görmeseydim, seni
öp-mezdim, demiştir [144].
51-
Ka'be'nin Kapısının Kapatılması ve İçeriye Giren Kimsenin Beytin Nahiyelerinden
Hangisinde İsterse Namaz Kılabileceği Babı
81-....... İbn
Umer (R) şöyle demiştir: (Mekke'nin fethi günü) Rasûlullah, Beyt'e girdi.
Beraberinde Usâme ibn Zeyd, Bilâl ve Us-mân ibn Talha da girdiler. Üzerlerine
Beyt'in kapısını kapadılar. (Bir müddet sonra) kapıyı açtıklarında içeriye ilk
giren ben oldum. Ve Bilâl'e kavuştum. Bilâl'e:
— Rasûlullah Beyt'in içinde namaz kıldı mı? diye
sordum.
Bilâl:
--Evet, Yemen tarafındaki ilk iki direk arasında kıldı,
dedi [145].
52-
Ka'be İçinde Namaz Kılmak Babı
82-.......Nâfi'
şöyle demiştinîbn Umer,Ka'be'ye girmek isteyip girdiğinde, mukaabil tarafa doğru
yürürdü. Kapıyı sırtı tarafında kılarak ilerlerdi. Nihayet yüzü tarafındaki
duvarla kendi arasında üç zirâ'ya yakın bir uzaklık kalınca, Bilâl'in:
Rasûlullah burada namaz kıldı, diye haber verip gösterdiği yeri kasdederek,
orada namaz kılardı. Maamâfîh hiçbir kimse için Beyt'in, istediği herhangi bir
canibinde namaz kılmakta be's yoktur [146].
53-
Ka'be Binasının İçine Girmeyen Kimse Babı
İbn Umer de çok hacc yapar, fakat her zaman Beyt'e
girmezdi [147].
83-.......Abdullah ibnu Ebî Evfâ (R) şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) (kaza) umre(sini) yaptı. Bunda Beyt'i tavaf edip, Makaam'ın
arkasında iki rek'at namaz kıldı. Yanında kendisini insanlardan perdeleyen bir
kimse de bulunuyordu. O koruyucu ve gözcü olan kişiye birisi
gelip:
— Rasûlullah bu
umresinde Ka'be'ye girdi mi? diye sordu. Oda:
— Hayır
(girmedi), diye cevâb verdi [148].
54-
Ka'be'nin İç Taraflarında Tekbir Getiren Kimse Babı
84-.......Bize
İkrime tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (Fetih günü
Mekke'ye) geldiğinde Ka'be'ye girmekten çekindi. Çünkü Ka'be'nin içinde ilâhlar
(yânı putlar) vardı. Rasûlullah bunların çıkarılmasını emretti. Putlar
çıkarıldılar. Sahâ-bîler, İbrahim ve İsmâîl Peygamberler'in ellerinde fal
kalemleri olduğu halde yapılmış suretlerini de dışarıya çıkardılar. Rasûlullah
(S): "Allah bunları yapanları helak eylesin! Dikkat edin! Yeminle söylüyorum;
bu putperestler, bu iki peygamberin hiçbir zaman böyle fal ok-larıyle rızık
aramadıklarını bilmişlerdir" buyurdu. Akabinde Beyt'e girdi ve Beyt'in her
tarafında tekbîr getirdi; fakat Beyt'de namaz kılmadı [149].
55-
Bab: Ka'be'yi Tavafta Remel (Yanı Kısa Adımlarla Hızlı) Yürüyüşünün Başlaması
Nasıl Oldu?
85-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah, sahâbîleriyle (beraber kaza umresi için
Mekke'ye) geldi. Müşrikler kendi kendilerine: Muhammed sizin üzerinize geliyor,
hâlleri şu ki Yesrib'in humması onları zayıflatmış! dediler. Peygamber bunun
üzerine sa-hâbîlerine tavaf m ilk üç şavtında koşmalarını, Yemen tarafındaki iki
köşe arasında da (mu'tâd yürüyüşle) yürümelerini emretti. Peygam-ber'i, tavafın
bütün şavtlarında koşmalarını emretmekten men' eden bir şey varsa, o da ancak
sahâbîlerine şefkatından ibarettir [150].
56-
Hacı Adayının Mekke'ye Geldiği Zaman Yapacağı Her Tavafın Evvelinde Haceri
Esved'i İsti'lam Etmesi ve Tavafın İlk Üçünde Remel Yürüyüşü Yapması Babı
[151]
86-....... İbnu
Umer (R): Ben Rasûlullah'ın-Vedâ Haccı'ndaMekke'ye gelişinde yapacağı her
tavafın evvelinde Siyah Rüknü is-ti'lâm ettiğini ve yedi tavaftan üçünde remel
yürüyüşü yaptığını gördüm, demiştir [152].
57-
Hacc ve Umre (Tavaflarının Bir Kısmın)da Remel Yürüyüşü Yapmak
Babı
87_.......Bize
Sureyh ibnu'n-Nu'mân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Fuleyh, Nâfi'den tahdîs etti
ki, İbn Umer (R) Peygamber (S) hacc ve umredeki tavafların ilk üç şavtında remel
yaptı, dört şavtında da yürüdü, demiştir [153].
Bu hadîsi rivayet etmekte Sureyh'e, el-Leys ibnu Sa'd
mutâbaat edip şöyle demiştir: Bana Kesîru'bnu Ferkad, Nâfi'den; o da İbn
Umer'den; o da Peygamber'den tahdîs etti [154].
88-.......Bana
Zeyd ibnu Eşlem, babası Eslem'den haber verdi ki, Umer ibnu'I-Hattâb (R), Rükn
yânî Haceri Esved için: Dikkat! Vallahi ben senin zarar veremez, fayda veremez
bir taş olduğunu pek iyi bilmekteyim. Eğer Peygamber'in seni isti'lâm ettiğini
görmüş ol-mayaydım seni isti'lâm etmezdim, demiş ve akabinde Haceri Esve-d'i
isti'lâm etmiştir. İsti'lâmdan sonra: Bizim bu hızlı yürüyüş ile hâlimiz
nedir(yânî buna neden devam ediyoruz)? Biz bu hızlı yürüyüşle ancak müşriklere
kuvvet gösterişi yapar idik. Hâlbuki Allah onları helak etmiştir, dedi. Sonra
da (bu düşünceden dönerek): Bu remel, yânî hızlı yürüyüş, Peygamber'in yaptığı
bir şeydir; işte bunun için biz remel yürüyüşünü terketmek istemiyoruz, dedi [155].
89-......Bize
Yahya (el-Kattân), Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den tahdîs etti ki, Umer (R): Ben
Peygamber(S)'in şu iki köşeyi isti'lâm ettiğini gördüğüm zamandan beri şiddette
ve rahatlıkta (yânî Harem'in kalabalık ve tenhâ hâlinde) Yemen tarafındaki bu
iki rüknü isti'lâm etmeyi hiç terketmedim, demiştir. Râvî Ubeydullah dedi ki:
Ben Nâfi'e: İbn Umer bu iki rükn arasında yürür (diğerleri arasında koşar)
mıydı? diye sordum. Nâfİ': Tbn Umer bu iki rükün arasında ancak isti'lâmının
daha kolay olması için yürür idi, dedi [156].
58-
Haceri Esved Rükünnün Deynekle İsti'lam Edilmesi Babı
90-.......Bana
Yûnus ibn Yezîd, îbn Şihâb'dan; o da Ubeydullah ibn Âbdillah'tan haber verdi
ki, İbn Abbâs (R): Peygamber (S) Veda Haccı'nda bir deve üzerinde "mihcen"
denilen deynek ile Haceri Esved'i isti'lâm ederek tavaf etti, demiştir [157].
Bu hadîsi İbn Şihâb'dan rivayet etmekte olan Yûnus'a,
Abdula-zîz ed-Derâverdiyyu mutâbaat etmiştir: ed-Derâverdî, Zuhrî'nin
kardeşinin oğlu Muhammed ibn Âbdillah'tan; o da amucası Muhammed ibn Müslim
ez-Zuhrî'den diye rivayet etmiştir [158].
59-
İki Yemânî Köşeden Başkasını İsti'lâm Etmeyen Kimse Babı
Ve Muhammed ibn Bekr dedi ki: Bize İbn Cureyc haber
verip şöyle dedi: Bana Amr ibn Dînâr haber verdi ki, Câbir ibn Zeyd: Beyt'ten
olan birşeyden kim sakınır ki? (Yânî: Hiçbir kimseye Beyt'in herhangi bir
parçasından sakınması lâyık olmaz) demiştir [159].
Ve Muâviye (R), dört köşeyi de isti'lâm eder idi. İbn
Abbâs ona: Şübhesiz Hıcr'a yakın olan bu iki köşe isti'lâm olunmaz, dedi.
Muâviye de ona: Beyt'ten hiçbirşey terkedilmiş değildir, dedi [160].
İbn Zubeyr de bu dört köşenin hepsini isti'lâm eder idi [161].
91-.......Abdullah ibn Umer (R): Ben Peygamber(S)'i
Beyt'ten iki Yemânî köşelerden başkasını isti'lâm eder görmedim, demiştir[162].
60-
Haceri Esved'in Öpülmesi Babı
92-.......Bize
Zeyd ibn Eşlem haber verdi ki, babası Eşlem şöyle demiştir: Ben Umer
ibnu'l-Hattâb'ı gördüm,-o Haceri Esved'i öptü de: Eğer Rasûlullah'in seni
öptüğünü görmeseydim, seni Öpmezdim, dedi [163].
93-.......Bize
Hammâd ibn Zeyd tahdîs etti ki, ez-Zubeyr ibnu Arabî şöyle demiştir: Bir kimse,
îbn Umer'e, Haceri Esved'in isti'lâm edilmesinin hükmünü sordu. İbn Umer de:
Ben Rasûlullah'in Haceri Esved'i isti'lâm ettiğini, (yânî eliyle dokunduğunu)
ve onu öptüğünü gördüm, diye cevâb verdi.
Râvî Zubeyr ibn Arabî dedi ki: Ben îbn Umer'e: Eğer dar
yerde kıstırılıp sıkıştırılır sam ne dersin? Zor ve kuvvetle oraya varmaktan
yenilmiş olursam ne dersin? diye sordum. îbn Umer (bu suâllerden hadîse aykırı
re'y ve ictihâd ileri sürüldüğünü anlayıp üzülerek): Ey sorucu! Sen bu "Eraeyte
~ Ne re'y edersin" sorularını Yemen'de kıl! Ben Rasûlullah(S)'ı bu taşı isti'lâm
ederken ve onu öperken gördüm, dedi [164].
61-
Tavafta Haceri Esved'e Geldiği Zaman Sadece Ona İşaret Eden Kimse Babı
[165]
94-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir deve üzerinde Beyt'i tavaf etti.
Haceri Esved hizasına her gelişinde (elindeki deynekle) ona işaret etti [166].
62-
Haceri Esved Rüknü Yanında Tekbir Edilmesinin Müstehablığı) Babı
95-.......Bize
Hâlid el-Hazzâ, İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir:
Peygamber (S) bir deve üzerinde Beyt'i tavaf etti. Bu tavafta Haceri Esved
rüknüne her geldikçe, yanında bulunan birşey ile Haceri Esved'e işaret etti ve
Alİâhu Ekber diye tekbîr getirdi [167].
Bu hadîsi Hâlid el-Hazzâ'dan rivayet etmekte Hâlid ibn
Abdil-lah et-Tahmân'a, İbrahim ibn Tahmân el-Herevî mutâbaat etmiştir [168].
63-
Mekke'ye Geldiğinde Kendi Evine Dönmeden Önce Beyti Tavaf Eden, Sonra İki Rek'at
Namaz Kılan Sonra da (Sa'y İçin) Safa'ya Çıkan Kimse Babı [169]
96-.......Bana
Amr (ibnu'l-Hâris), Urve'nin yetimi olan Muhammed ibn Abdirrahmân'dan haber
verdi (o şöyle demiştir): Ben Urve'ye, Mekke'ye gelen kimsenin hükmü hakkında
söylenilen şeyleri zikrettim [170].
Urve dedi ki: Bana Âişe şöyle haber verdi: Peygamber (S)
Mekke'ye geldiğinde îfâya başladığı ilk ibâdet olmak üzere abdest aldı. Sonra
tavaf etti. Sonra Peygamber'in bu tavaf ve sa'yi umre olmadı (yânî Peygamber
bunu umre sayıp ihramdan çıkmadı). Peygamber'-den sonra Ebû Bekr ve Umer de
Peygamber'in haccı gibi hacc yaptılar (yânî tavaf ve sa'yi umre
saymadılar).
Urve dedi ki: Sonra ben babam Zubeyr'in beraberinde hacc
ettim. Onun da ilk başladığı hacc fiili, tavaftır. Sonra muhacirleri ve Ensâr'ı
gördüm; onlar da böyle yapıyorlardı. Anam Esma bintu Ebî Bekr de bana:
Kendisinin ve kızkardeşi Âişe'nin, Zubeyr'in, fulân ve fulân zâtların umre
niyetiyle ihrama girip telbiye ettiklerini, bunlann Haceri Esved'e elleriyle
dokunup tavafı ve sa'yi tamamladıkları zaman ihramdan çıktıklarını haber verdi
[171].
97-....... Bize
Mûsâ ibn Ukbe, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den tahdîs etti (o, şöyle
demiştir): Rasûlullah (S) hacc veya umre için Mekke'ye gelişinin evvelinde tavaf
ettiği zaman, tavafın ilk üç dolaşmasını koşmuş, dört dolaşmasını da yürümüştür.
Böylece tavafı yaptıktan sonra iki rek'at tavaf namazı kılmıştır. Bu namazdan
sonra da Safa ve Merve arasında dolaşırdı [172].
98-.......Bize
Enes ibnu Iyâd, Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den; o da İbnu Umer'den tahdîs etti
(o, şöyle demiştir): Peygamber (S) Beyt'i ilk tavaf ettiği zaman ilk üç
dolaşmayı koşar, dört dolaşmayı da yürürdü. Peygamber Safa ile Merve arasında
dolaştığı zaman da vâdînin karnında yine koşardı [173].
64-
Kadınların Erkeklerin Beraberinde Tavafları Babı
99-Buhârî dedi
ki: Bana Amr ibn Alî söyledi: Bize Ebû Âsim en-Nebîl (212) tahdîs etti [174]:
İbn Cureyc (150) şöyle dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh(114) haber verdi: îbnu Hişâm
(Hacc emirliği sırasında) kadınların erkeklerin beraberinde tavaf etmelerini
men' ettiği zaman bu Atâ, (îbrâhîm ,ibn Hişâm'a veya kardeşi Muhammed ibn
Hişâm'a): Peygamber'in kadınları erkeklerin beraberinde tavaf etmiş oldukları
hâlde, sen bu kadınları nasıl men' edersin? demiştir. İbn Cureyc dedi ki: Ben
Atâ'ya: Kadınların, erkeklerin beraberinde yaptıkları o tavafları, hicâb
âyetinin (ei-Ahzâb: 35) inişinden sonra mı, yâhud evvel miydi? diye sordum. Atâ:
Evet, ömrüme yeminle söylüyorum, ben hicâb âyetinden sonra o kadınların,
erkeklerin beraberinde tavaf ettiklerine eriştim, dedi.
îbn Cureyc dedi ki: Ben Atâ'ya: Kadınlar erkeklere nasıl
karışırlar? diye sordum. Atâ: Kadınlar erkeklere karışmazlardı. Âişe (R)
erkeklerden ayrı bir yerde tavaf eder ve erkeklere karışmazdı. Âişe ile beraber
tavaf eden (Dıkre isminde) bir kadın, Âişe'ye: Ey Mü'-minlerin Anası! Haydi yürü
de Haceri Esved'e el sürüp isti'lâm edelim, dedi. Âişe ona: Benden ayrıl, dedi
ve (el sürmek suretiyle) isti'lâmdan çekindi. Âişe ve arkadaşları geceleyin
tanınmaz hâlde (veya örtülü oldukları hâlde) çıkarlar ve erkeklerin beraberinde
tavaf ederlerdi. Lâkin bu kadınlar Beyt'in içine girdiklerinde, oradan
çıkacakları zamana kadar, erkekler Beyt'ten çıkarılmış olduğu hâlde içeride
ibâdetle kaaim olurlardı, dedi.
Yine Atâ: Ben (Peygamber devrinde doğmuş olup Mekke
Kaa-dısı bulunan) Ubeyd ibn Umeyr ile birlikte, Âişe, Muzdelife'deki Se-bîr
Dağı'nm içinde mücavir, yânı ikaamet edici hâlde iken, Âişe'nin yanına gider
idim, dedi. İbn Cureyc dedi ki: Ben Atâ'ya: Âişe'nin o günkü hicabı ne idi? diye
sordum. Atâ: Âişe o gün keçeden yapılmış bir küçük Türk çadırı içinde idi.
Çadırın bir perdesi vardı. Âişe ile bizim aramızda bundan başka birşey yoktu.
Ben Âişe'nin üzerinde gül rengi ile boyanmış bir gömlek gördüm, dedi [175].
100-.......Peygamber'in zevcesi olan Ümmü Seleme şöyle
demiştir: Ben (hacc esnasında) rahatsız olduğumu Rasûlullah'a söyledim.
"Halkın arka tarafından deveye binerek tava et!" buyurdu. Ben de öylece tavaf
ettim. O sırada Rasîullah Beyt'in tâ yanında namaza durmuş, sabah namazı
kıldırıyor, namaz içinde de VeH-Tûri ve Kitabin Mestûrin sûresini okuyordu [176].
65-
Tavaf Esnasında Kelam Etmek Babı
101-.......îbn
Cureyc tahdîs edip şöyle demiştir: Bana Süleyman el-Ahvel haber verdi; ona da
Tâvûs, İbn Abbâs(R)'tan haber verdi. Peygamber (S) Ka'be'yi tavaf ederken, elini
diğer bir insanın eline bir kayışla yâhud bir iple yâhud bunlardan başka bir
şeyle bağlamış bir insanın yanından geçti. Peygamber, kendi eliyle bu bağı
kopardı. Bundan sonra da onun yanındaki adama: "Bu insanı etiyle yed!" buyurdu
[177].
66-
Bab: Şahıs Tavaf Esnasında Çirkin Görülen Bir Yürüme Yahud Bir Kayış veya
Herhangi Birşey Gördüğü Zaman Onu Koparır
102- Bize Ebû
Âsim, îbn Cureyc'den; o da Süleyman el-Ahvel'den; o da Tâvûs'tan; o da İbn
Abbâs(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S) Ka'be'de bir yular yâhud bundan
başka bağlayacak bir bağ ile tavaf eder bir kimse gördü de, onun bağını kopardı
[178].
67-
Bab: Ka'be'yi Çıplak Kişi Tavaf Etmez; Müşrik Olan da Hacc
Yapamaz
103-....... Ebû
Hureyre şöyle haber vermiştir: Ebû Bekr es-Sıddîk, Veda Haccı'ndan bir sene
evvel Rasûlullah tarafından hacc emîri olarak Mekke'ye gönderildiği haccda, Ebû
Bekr de Ebû Hu-reyre'yi, kurbân bayramının ilk günü Minâ'da büyükçe bir topluluk
içinde halka şu iki maddeyi i'lân etmeye yollamıştır: "Ey insanlar! İyi biliniz!
Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hacc yapamaz, ve çıplak kişi de Ka'be'yi tavaf
edemez!" [179].
68-
Tavaf Etmekte Olan Kimse Tavaf Esnasında Durduğu Zaman (Tavafı Kesilir Mi Yahud
Kesilmez Mi)? [180]
Atâ ibn Ebî Rebâh: Tavaf etmekte olanların içinde namaz
ikaame edilirse, yâhud tavaf eden kişi tavaf yerinden def edilirse, namazından
selâm verince kestirilmiş olduğu tavafına dönüp devam eder, demiştir. Atâ'nın bu
sözüne benzer bir söz de İbn Umer'den ve Abdurrahmân ibn Ebî Bekr'den zikr
olunuyor [181]
69-
Bab: Peygamber (S) Yedi Dolaşmalık Tavafı İçin İki Rek'at Namaz
Kıldı
NâfT de: İbn Umer, her yedi dolaşmalık tavafı için iki
rek'at namaz kılardı, demiştir [182].
İsmâîl ibn Uleyye de: Ben Zuhrfye: Atâ, tavaf eden
kişiye kılacağı farz namaz, tavafın iki rek'atından kifayet eder diyor, dedim.
Zuhrî: Sünnet (yânî sünneti gözetmek) daha faziletlidir. Peygamber asla birçok
yediler dolaşıp tavaf etmedi; ancak yedi dolaşmalık tavaf akabinde iki rek'at
namaz kıldı, dedi [183].
104-.......Bize
Sufyân (ibn Uyeyne), Amr ibn Dinar'dan tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Biz İbn
Umer'e: Umre niyetiyle Ka'be'yi tavaf eden kimse Safa ile Merve arasında sa'y
etmeden evvel, kadı-nıyle cinsî münâsebet yapabilir mi? diye sorduk. İbn Umer:
Rasûlul-lah (S) -umre için Mekke'ye geldi. Beyt'i yedi defa dolaşıp tavaf etti.
Sonra Makaamı İbrâhîm arkasında iki rek'at namaz kılıp Safa ile Merve arasında
sa'y etti, dedi ve: "And olsun, Allah Elçisi 'nde sizin için güzel bir uyma
numunesi vardır" (ei-Ahzâb: 2i) âyetini söyledi.
Amr ibn Dînâr dedi ki: Ben Câbir ibn Abdillah'a da aynı
şeyi sordum; Câbir: Safa ile,Merve arasını dolaşıp sa'y etmedikçe erkek,
kadınına yaklaşmaz, diye cevâb verdi [184].
70-
Mekke'ye Gelip Yaptığı İlk Geliş Tavafından Sonra ta Arafat'a Çıkıp Tekrar Dönüp
Gelinceye Kadar Ka'be'ye Yaklaşmayan ve (Nafile) Tavaf Yapmayan Kimse
Babı
105-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) – Veda Haccı'nda Mekke'ye- geldi, Beyt'i
tavaf etti, Safa ile Merve arasında sa'y etti ve bu tavafından sonra tâ
Arafat'tan dönünceye kadar Ka'be'ye yaklaşmadı [185].
71-
İki Rek'at Tavaf Namazını Mescidden Dışarı Çıkarak Kılan Kimse
Babı
Umer (R) bu namazı bir defasında Harem'den çıkarak
dışarıda kılmıştır [186].
106-.......Bize
Mâlik, Muhammed ibn Abdirrahmân'dan; o da Urve'den; o da Ebû Seleme'nin kızı
Zeyneb'den tahdîs etti ki, Üm-mü Seleme (R): Ben Rasülullah'a rahatsızlığımı
arzettim... demiştir.
H ve yine bana Muhammed ibn Harb tahdîs edip şöyle dedi:
Bize Ebû Mervân Yahya ibnu Ebî Zekeriyyâ el-Gassânî, Hişâm'dan; o da babası
Urve'den; o da Peygamber'in zevcesi Ümmü Seleme'den tahdîs etti (O, şöyle
demiştir): Rasûlullah Mekke'de iken Ümmü Seleme de (rahatsızlığı sebebiyle)
henüz tavaf etmemişken, Rasûlullah ve Ümmü Seleme (Harem'den veya Mekke'den)
çıkmak istediklerinde, Rasûlullah Ümmü Seleme'ye:
— "Sabah namazı ikaamei edildiği zaman insanlar namaz
kılarlarken, sen devenin üzerinde tavaf et!" buyurdu.
Ümmü Seleme böyle yaptı ve tavaf namazı kılmadan dışarı
çıktı [187]
72-
İki Rek'at Tavaf Namazını Makaam(ı İbrahim)in Arkasında Kılan Kimse
Babı
107-.......Bize
Amr ibnu Dînâr tahdîs edip şöyle dedi: Ben İbn Umer(R)'den işittim; şöyle
diyordu: Peygamber (S) Mekke'ye geldi. Beyt'i yedi kerre dolaşıp tavaf etti,
müteakiben Makaam'ın arkasında iki rek'at namaz kıldı. Sonra da Peygamber (S)
sa'y yapmak için Safâ'da çıktı. Yüce Allah da zâten: "And olsun, Allah ElçisVnde
sizin için güzel bir uyma numunesi vardır.,."(ei-Ahzâb: 2i) buyurmuştur [188].
73-
Sabah ve İkindi Namazlarından Sonra Tavaf Etmek Babı
İbn Umer (R) güneş doğmadığı müddetçe iki rek'at tavaf
namazını kılar idi. Umer ibn Hattâb (R) ise sabah namazından sonra bineğine
binmiş, nihayet bu iki rek'atı Zü Tûvâ mevkiinde kılmıştır [189].
108-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Bir takım insanlar sabah namazından sonra Beyt'i tavaf
ettiler, sonra da bir vaizin huzurunda oturdular. Nihayet güneş doğduğu zaman
kalkıp namaza koyuldular. Bunun üzerine Âişe (R): Bunlar oturdular; nihayet
içinde namaz kılmak mekruh kılınan şu saatte kalkmış, namaz kılıyorlar, demiştir
[190].
109-.......Bize
Mûsâ ibnu Ukbe, Nâfi'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir:
Ben Peygamber(S)'den işittim, O, güneşin doğması sırasında ve bir de batışı
sırasında namaz kılmaktan nehyediyordu [191].
110-.......Bize
Ubeyde ibnu Humeyd tahdîs edip şöyle dedi: Bana Abdulazîz ibnu Rufey' tahdîs
edip, şöyle dedi: Ben Abdullah ibnu'z-Zubeyr(R)'i gördüm. O fecr namazından
sonra tavaf eder, sonra da iki rek'at namaz kıldırdı. Râvî Abdulazîz dedi ki:
Ben Abdullah ibnu'z-Zubeyr'i gördüm, ikindiden sonra iki rek'at namaz kılardı ve
Âişe'nin kendisine Peygamber'in bu iki rek'atı kılmadan evine girmediğini
tahdîs ettiğini haber verdi [192].
74-
Rahatsız Olan, (Bir Binite) Binerek Tavaf Eder Babı
111-.......Bize
Hâlid et-Tahhân, Hâlid el-Hazzâ'dan; o da îbn Abbâs'tan tahdîs etti (o, şöyle
demiştir): Rasûlullah (S) bir deve üzerinde olduğu hâlde Beyt'i tavaf etti.
Haceri Esved rüknüne geldikçe ona elindeki bir şeyle işaret edip, tekbîr getirdi
[193].
112-.......Ümmü
Seleme (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'a rahatsız olduğumu arzettim. Bunun
üzerine bana: "Sen binekti olarak insanların ötesinden tavaf et!" buyurdu. Ben,
Rasûlullah Beyt'-in yanında namaz kıldırırken tavaf ettim; kendisi namaz içinde
Ve't-Tûri ve Kitabin Mestûrin sûresini okuyordu [194].
75-
Hacılara Su İçirilmesi Babı
113-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Abbâs ibnu Abdilmuttalib (R) hacılara su (ve şerbet)
dağıtmak için Minâ gecelerinde Mekke'de ikaâmet etmek üzere Rasûlullah'tan izin
istedi. Rasûlullah da ona izin verdi [195].
114-.......Bize
Hâlid et-Tahhân, Hâlid el-Hazzâ'dan; o da İkrime'den; o da İbn Abbâs(R)'tan
tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) Harem'deki şerbet dağıtılan
sebîl yerine geldi ve şerbet istedi. Abbâs, oğluna:
— Ey Fadl, anana git de yanındaki (husûsî) şerbetten
Rasûlullah'a getir! dedi.
Rasûlullah:
— "(Hayır.) Bana
bu şerbetten ver!" buyurdu. Abbâs:
— Yâ Rasûlallah! Halk buradaki şerbete ellerini
sokuyorlar! dedi. \;
Rasûlullah:
— "îşte halkın
içtiği bu şerbetten ver!" buyurdu.
Ve Abbâs'ın sunduğu umûmî şerbetten içti. Sonra
Rasûlullah Zemzem Kuyusu'na geldi. Abbâs oğulları (burada hacılara) su
içiri-yorlardı ve kuyudan su çekiyorlardı. Rasûlullah:
— "(Ey Abdulmuttalib oğulları,) çekiniz! Siz hayırlı bir
iş yapıyorsunuz, dedi.
Sonra Rasûlullah:
— "Halkın (su
çeldşine uymak için) kalabalık etmesi endîşesi olmasaydı ben de devemden iner,
hattâ -kuyunun ipini, eliyle omuzu-na işaret ederek- şuraya kor, sizin gibi su
çekerdim" buyurdu [196].
76-
Zemzem Suyu Hakkında Gelen Haberler Babı
115-.......Enes
ibn Mâlik dedi ki: Ebû Zerr (R) bu Mi'râc kıssasını şöyle tahdîs eder idi:
Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Ben Mekke'de iken içinde bulunduğum evin tavam
yarıldı. Cibril aleyhi's-selâm indi. Göğsümü yardıktan sonra içini Zemzem suyu
ile yıkadı. Sonra hikmet ve îmân ile dolu altın bir leğen getirip, içindekini
göğsümün içine boşalttı. Sonra göğsümü kapattı. Sonra elimden tutup beni dünyâ
semâya doğru çıkardı. Cibril oranın, yânı yere en yakın semânın bekçisine "Aç!"
dedi. Bekçi: Kimdir o? dedi. Cibril: Ben Cibril'im, dedi [197].
116-.......İbnu
Abbâs (R) şöyle tahdîs etmiş: Ben Rasûlullah'a "zemzem suyundan sundum. O da
ayakta olduğu hâlde içti, demiştir.
Âsim el-Ahvel dedi ki: İbn Abbâs'ın âzâdhsı İkrime Allah
adiyle yemîn edip: Rasûlullah (S), îbn Abbâs'm kendisine Zemzem suyundan
içirdiği gün, muhakkak deve üzerinde bulunuyordu, dedi [198].
77-
Kıran Haccı Yapan Kimsenin Tavafı Babı [199]
117-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Biz Rasûlullah'ın beraberinde Veda Haccı'na çıktık, ve umre
niyetiyle ihrama girip telbiye ettik. Sonra Rasûlullah (S): "Beraberinde hedy
kurbânı olan, hacc ve umre niyetiyle ihram edip, telbiye eylesin. Sonra bu
ikisini bitirinceye kadar ihramdan çıkmaz" buyurdu. Nihayet ben hayızlı olarak
Mekke'ye geldim. Haccımızı yapıp tamamladığımızda, Rasûlullah beni
Abdurrahmân'm beraberinde Ten'îm mevkiine gönderdi. Ben oradan umre için ihrama
girip, umremi yaptım. Rasûlullah: "İşte bu umre, senin yapacağın umrenin
yerinedir" buyurdu. Umre niyetiyle ihrama girip telbiye etmiş olanlar, Mekke'de
tavaf ve sa'yi yaptıktan sonra ihramdan çıktılar. Sonra da Minâ'dan dönmelerinin
ardından hacc için diğer bir tavaf daha yaptılar. Amma (yanlarında hedy
olanlarla) hacc ile umreyi (bir ihramda) cem' etmiş olanlara gelince, bunlar
bir tavaf yaptılar [200].
118-.......Bize
ibnu Uleyye, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den tahdîs etti (NâfV şöyle demiştir): İbnu
Umer'in binek devesi hacc yolculuğu için evinde hazırlanmış bulunduğu sırada
oğlu Abdullah ibn Abdil-lah yanına girdi de: Ben bu yıl insanlar arasında bir
harb olacağından ve bu sebeble onların seni Beyt'i ziyaretten men'
edeceklerinden endîşe ediyorum. Onun için bu yıl hacca gitmesen de evinde
ikaamet etsen! dedi. Bunun üzerine İbn Umer: Rasülullah (S) umre için yola
çıktı. Kureyş kâfirleri O'nunla Beyt arasında perde oldular. Eğer benimle Beyt
arasına mâni' olunursa, ben de Rasûlullah'm yaptığı gibi yaparım: "And olsun
Allah ElçisVnde sizin için güzel bir uyma numunesi vardır ".(ei-Ahzâb: 21)
dedi. Sonra da: Ben sizi şâhid kılıyorum. Ben umremle beraber bir haccı kendime
vâcib kıldım (yânî kıran hac-cına niyet ettim), dedi. Oğlu Abdullah dedi ki:
Bundan sonra baham İbn Umer (Arafat'ta vukuftan sonra Minâ'dan Mekke'ye) geldi
ve hacc ile umresi için bir tek tavaf yaptı [201].
119-.......Bize
el-Leys, Nâfi'den tahdîs etti ki (o, şöyle demiştir): İbnu Umer, Haccâc'm İbn
Zubeyr ile harb etmek için Mekke'ye indiği yıl hacc etmek istedi. Çocukları
tarafından kendisine: İnsanlar arasında bir harb vardır. Biz onların seni
haccdan men' edeceklerinden korkuyoruz, denildi. İbn Umer: "And olsun Allah
Elçisi'nde sizin için çok güzel bir uyma numunesi vardır" (ei-Ahzâb: 21). Eğer
Beyt'i ziyaretten men' olunursam, o takdirde ben de Rasûlullah'm yaptığı gibi
yaparım. Ben sizleri şâhid kılıyorum ki, ben umre yapmayı kendime vâcib kıldım,
dedi. Sonra yola çıktı. Nihayet (Zu'1-Huleyfe'nin önündeki) Beydâ meydanına
vardığı zaman: Hacc ile umrenin hâli (mâni' olunmakla ihramdan çıkmak cevazında)
bir şeydir (yânî aralarında fark yoktur). Sizleri şâhid kılıyorum ki, ben
umremle beraber haccı kendime vâcib kıldım, dedi. Yolda Cuhfe yakınındaki Kudeyd
mevkiinden satın aldığı kurbânı hedy olarak şevketti. Ve bu tek kurbân üzerine
ziyâde etmedi. Çünkü ihramın haram kıldığı suçlardan birini işlemediğinden başka
bir kurbân kesmedi. Arada ihramdan çıkmadı, ihramdan dolayı haram olan
fiillerin hiçbiri kendine halâl olmadı, tıraş Olmadı, saçını kısaltmadı.
Nihayet nahr günü olunca, İbn Umer kurbânını kesti, tıraş oldu ve ifâda tavafını
yaptı. İbn Umer nahr günü yaptığı bu ilk tavâfiyle hacc ve umre tavafını edâ
etmiş olduğu görüşünde bulundu. Ve Rasûlullah (S) da böyle yaptı, dedi [202].
78-Tavafın
Abdestli Yapılacağı Babı
120-.......Bize
İbnu Vehb tahdîs edip şöyle dedi: Bana Amr ibnu'l-Hâris Muhammed ibn Abdirrahmân
ibn Nevfel el-Kuraşî haber verdi ki, bu Muhammed ibn Abdirrahmân,
Urvetu'bnu'z-Zubeyr'e, (hacc niyetiyle ihrama giren kimse tavaf.ve sa'y ile
ihramdan çıkabilir mi, çıkamaz mı mes'elesini, yânî haccın umreye çevrilmesi
mes'elesini) sormuş. Urve de -hacc niyetiyle ihrama giren kimsenin yalnız haccı
bitirdikten sonra ihramdan çıkabileceğini, haccın umreye çevrilemeyeceğini isbât
yolunda- şöyle demiştir:
Peygamber (S) şöyle hacc etmiştir: Bana Âişe (R) haber
verdi: Peygamber Mekke'ye geldiğinde îfâya başladığı ilk ibâdet olmak üzere
abdest aldı. Sonra Beyt'i tavaf etti. Sonra Peygamber, bu tavaf ve sa'yi umre
olmuş saymadı. Peygamberden sonra Ebû Bekr hacc yaptı. Onun da Beyt'i tavaf
etmek ilk yaptığı şey oldu. Sonra bu tavaf ve sa'y umre olmadı. Ebû Bekr'den
sonra Umer de bunun gibi yaptı. Umer'den sonra Usmân (R) hacc yaptı. Ben Usmân'ı
iyice gördüm; onun da ilk yaptığı iş, Beyt'i tavaf etmektir. Sonra bu tavaf ve
sa'y, umre olmadı. Sonra Muâviye ve Abdullah ibnu Umer hacc yaptılar. Sonra ben
babam Abdullah ibnu'z-Zubeyr ibni'l-Avvâm'ın beraberinde hacc yaptım. Onun da
Beyt'i tavaf etmek, ilk yaptığı iş oldu. Sonra bu tavaf ve sa'y, umre olmadı.
Sonra ben Muhacirler ve En-sâr'ı gördüm; onlar da hep böyle yapıyorlardı da,
onların bu tavaf ve sa'yleri bir umre olmadı. Sonra böyle yaptığını gördüğüm
insanların sonuncusu İbnu Umer'dir. Sonra o da haccı bozup umreye
çevirmedi.
Ve işte İbnu Umer, o suâli soranların yanındadır.
Öyleyken bunu niye ondan sormuyorlar? İbnu Umer haccını bozup umre yapmamış;
geçmiş olanlardan da hiçbir kimse haccını bozmamıştır. Onların hepsi Beyt'i
tavaf için ayaklarını Mescid'in içine koydukları zaman, başka bir ibâdete
başlamazlardı. Tavaftan sonra da kendileri halâl olmaz, yânî ihramdan
çıkmazlardı. Ben annem Esma ve teyzem Âi-şe'yi de gördüm ki, onların ikisi de
Mekke'ye geldikleri zaman Beyt'i tavaf etmekten evvel başka bir işe
başlamazlardı. Onlar Beyt'i tavaf ederler, sonra da halâl olmazlardı [203].
Bana annem Esma bintu Ebî Bekr haber verdi ki, kendisi
ve kız-kardeşi Âişe,Zubeyr, fulân ve fulân kimseler umre niyetiyle ihrama girip
telbiye etmişler, bunlar Haceri Esved'i isti'lâm edip el sürdükleri,yânî tavafı
ve sa'yi tamamladıkları zaman ihramdan çıkmışlardır [204].
79-
Safa İle Merve Arasını Sa'y Etmenin Vücübu ve Bu Satın Allah'ın Şeairinden
(Alametlerinden) Kılınmış Olduğu Babı [205]
121-.......Urve
şöyle demiştir: Ben Âişe'ye şöyle sordum: Yüce Allah'ın "Şübhesiz Safa ile Merve
Allah'ın alûmetlerindendir. İşte kim o Beyt'i hacc ve umre kasdıyle ziyaret
ederse, bunları güzelce tavaf etmesinde üzerine bir be ys yoktur. Kim gönüllü
olarak (vâcib olmayan amellerden) bir hayr işlerse (mükâfatını görür). Çünkü
Allah tâatlerin ecrini veren, hakkıyle bilendir" (d-Bakara: ıss> kavli
hakkında ne re'y edersin? Yemîn ederim ki, Safa ile Merve arasında sa'y etmemek
hiç kimse üzerine bir günâh olmaz, dedim.
Âişe:
— Ey kardeşim oğlu, sen fena söz söyledin! Eğer bu
âyetin ma'-nâsı (hükmü) senin te'vîl ettiğin gibi (sa'y mubah) olsaydı, âyet
"Safa ile Merve arasında sa'y etmemekte günâh yoktur'' suretinde olurdu. Şu
kadar ki, bu âyet Ensâr hakkında indirilmiştir. Ensâr müslümân olmalarından
önce, Müşellel mevkii yanında bulunup kendisine ibâdet edegeldikleri Tâğıye
Menât putu için ihrama girip telbiye ederlerdi. İşte Ensâr'dan ihrâmlanan
kimseler (kendi putları karşısında dikili bulunan) Safa ile Merve putları
arasında sa'y etmeyi günâh sayarlardı. Ensâr müslümân oldukları zaman müşkil
saydıkları bu vaziyeti Rasûlullah'a şöyle sordular:
— Yâ Rasûlallah! Bizler Safa ile Merve arasında sa'y
etmeyi günâh sayıyorduk (bu iş bize ağır geliyor),
dediler.
Bunun üzerine Yüce Allah "Şübhesiz Safa ile Merve Allah
'in alâmetler inde mi ir..." âyetini indirdi. Âişe (R):
— Rasûlullah Safa ile Merve arasında dolaşıp sa'y etmeyi
kendi fiili ile de kaanûnlaştırmıştır. Artık bu iki tepe arasında dolaşmayı,
yânî sa'yi terketmek kimse için caiz değildir, demiştir.
Zuhrî dedi ki: Âişe'nin bu hadîsim Abdurrahmân'ın oğlu
Ebû Bekr'e haber verdim (ve bu konudaki bilgisini sordum). O bana cevaben şöyle
dedi:
— Âişe'nin Câhiliyet devrinde Safa ile Merve arasında
sa'yi günâh sayan bir zümre bulunduğunu haber vermesi, şübhesiz ki bir
ilimdir. Fakat ben bunu işitmiş değilim. Ben ilim ehli olan birçok kimselerden
işittim ki, onlar şöyle zikrediyorlardı: Âişe'nin haber verdiği Menât için
ihrama girmekte olan bu zümreden başka, Ensâr'dan bir zümre daha vardı.
Bunların hepsi de bil'akis Câhiliyet devrinde Safa ile Merve arasında tavaf
ederlerdi. îslâm devri gelip, Yüce Allah "... O kadîm Beyt'i tavaf etsinlâr"
(ei-Hacc: 29) kavliyle Beyt'i tavaf etmeyi zikredip de Safa ile Merve tavafı
Kur'ân'da zikredilmeyince, bunlar:
— Yâ Rasûlallah! Biz öteden beri Safa ile Merve arasında
tavaf ederdik. Allah Beyt'i tavaf emrini indirdiği hâlde, Safa ile Merve
arasında sa'yi zikretmedi. Biz Safa ile Merve arasında sa'y edersek, bize günâh
var mıdır? diye sordular.
Bunun üzerine Yüce Allah: "Şübhesiz Safa ile Merve
Allah'ın alâmetlerindendir. İşte kim o Beyt 7 hacc veya umre kasdı ile ziyaret
ederse, bunları güzelce tavaf etmesinde üzerine bir günâh yoktur. Kim gönlünden
bir hayr işlerse (mükâfatını görür). Çünkü Allah tâatle-rin ecrini veren,
hakkıyle bilendir" (ei-Bakara: 158) âyetini indirdi [206].
Yine Abdurrahmân oğlu Ebû Bekr devam edip şöyle dedi: Ben bu el-Bakara: 158.
âyetinin Ensâr ve Arablar'ın diğer bir kavminden oluşan her iki fırka hakkında,
yânî hem Câhiliyet devrinde Safa ile Merve arasında tavaf etmeyi günâh sayanlar
fırkası, hem de Câhiliyette Safa ile Merve arasını tavaf edegeldikleri hâlde
sonradan İslâm devrinde Aliah'ın Beyt'i tavafı emredip de (ei-Hacc: 29) Safa ve
Merve'yi zikretmediği için Safa ile Merve arasını tavaf etmeyi günâh sayanlar
fırkası hakkında indiğini işitirim. Nihayet Allah Beyt'i tavafı zikretmesinin
(ei-Hacc: 29) ardından, bu Safa ile Merve arasında sa'yi de (ei-Bakam: ısg)
zikretti (yânî el-Bakara: 158. âyetinin inmesi, el-Hacc: 29 âyetinin inmesinden
sonra oldu) [207].
80-
Safa İle Merve Arasında Sa'yin Keyfiyeti Hakkında Gelen Haberler
Babı
Ve İbn Umer (R): Sa*y, Abbâd oğulları evinden Ebû Huseyn
oğulları sokağına kadardır, demiştir [208].
122-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Rasülullah (S), geliş tavafı olan ilk tavafı yaparken
ilk üç dolaşmayı hızlı, dört dolaşmayı ise (âdet olan yürüyüşle) yürürdü. Safa
ile Merve arasında dolaşırken de sel yerinin karnında (bugünkü iki yeşil
sütûncuk arasında) koşardı. Râvî dedi ki: Ben, Nâfi'e: Abdullah ibn Umer, Yemen
tarafındaki köşeye ulaştığı zaman yürür müydü? diye sordum. Nâ-fi': Hayır, ancak
rükn üzeri kalabalık ve sıkışık olması hâlinde yürürdü. Çünkü İbn Umer, rüknü
isti'lâm etmedikçe terketmezdi [209].
123-.,.... Amr
ibn Dînâr şöyle demiştir: Biz İbn Umer'e:
— Eğer bir kimse umre niyetiyle Beyt'i tavaf eder de
Safa ile Merve arasını dolaşmazsa (ihramdan çıkıp) kadınına gelebilir mi? Diye
sorduk.
İbn Umer:
— Peygamber (S) -umre için-Mekke'ye geldi. Beyt'i yedi
defa dolaştı, Makaam'ın arkasında iki rek'at namaz kıldı, akabinde Safa ile
Merve arasını da yedi kerre dolaştı. "And olsun, Allah ElçisVnde sizin için çok
güzel bir uyma örneği vardır'* (ei-Ahzâb: 2i), dedi.
Râvî dedi ki: Biz Câbir ibn Abdillah'a da aynı şeyi
sorduk. Cabir de:
— Safa ile Merve arasında sa'y etmedikçe, kadına sakın
yaklaşmasın, dedi [210].
124- Bize Mekkî
ibnu İbrâhîm tahdîs etti ki, İbn Cureyc şöyle demiştir: Bana Amr ibnu Dînâr
haber verip şöyîe dedi: Ben İbn Umer(R)'den işittim, şöyle dedi: Peygamber (S)
Mekke'ye geldi, Beyt'i tavaf etti, sonra iki rek'at namaz kıldı, Sonra Safa ile
Merve arasında sa'y etti. Sonra da "And olsun, Allah ElçisVnde sizin için güzel
bir uyma örneği vardır" (ei-Ahzâb: 21) âyetini okudu [211].
125-.......Bize
Asım ibn Süleyman haber verip şöyle dedi: Ben Enes ibn
Mâlik'e:
— Sizler Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi çirkin
görüyor muydunuz? diye sordum.
Enes:
— Evet. Çünkü bu sa'yler, Allah "Şübhesiz Safa ile Merve
Allah alâmetlerindendir, İşte kim o Beyt 7 hacc veya umre niyetiyle ziyaret
ederse, bunları güzelce tavaf etmesinde üzerine bir günâh yoktur... "
(ei-Bakara: 158) âyetini indirinceye kadar, Câhiliyet alâmetlerinden idi, diye
cevâb verdi [212].
126-.......Bize
Sufyân (ibn Uyeyne), Amr ibn Dinar'dan; o da Atâ'dan tahdîs etti ki, îbn Abbâs
(R): Rasûlullah (S) Beyt'i ve Safa ile Merve arasını ancak müşriklere kendi
kuvvetini göstermek için koşarak sa'y etti, demiştir [213].
el-Humeydî şunu ziyâde edip şöyle dedi: Bize Sufyân ibn
Uyey-ne tahdîs edip şöyle dedi: Bize Amr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Atâ'dan
işittim, İbn Abbâs'tan yukarıki hadîsin benzerini rivayet etti [214].
81-
Bab: Hayızlı Kadın Hacc ve Umrede Ka'be'yi Tavaf Etmesi Hariç, Diğer Menseklerin
Hepsini Yerine Getirir
Hacc ve umre yapan kişi, Safa ile Merve arasında
abdestsiz olarak sa'y ettiği zaman (hüküm nedir)? [215]
127-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben Mekke'ye hayızlı olarak geldim. Ka'be'yi de, Safa ile
Merve arasını da tavaf etmedim. Âişe dedi ki: Ben bu hâlimi Rasûlullah'a şikâyet
ettim. Rasûlullah (S): "Hacının yapacağı işleri sen de yap, şu kadar ki, sen
ancak temiz oluncaya kadar Beyt'i tavaf etme!" buyurdu [216].
128- Bize
Muhammed ibnu'l-Musennâ tahdîs edip şöyle dedi: Bize Abdulvahhâb tahdîs edip
şöyle dedi:
H Müellif Buhârî dedi ki: Ve yine bana Halîfe ibn Hayyât
söyledi. Bize Abdulvahhâb tahdîs edip şöyle dedi: Bize Habîbun el-Muallimu,
Atâ'dan tahdîm etti ki, Câbir ibn Abdillah şöyle demiştir: Peygamber (S) ve
sahâbîleri hacc için ihrama girdiklerinde, Peygamber ile Talha'dan, bir de
Yemen'den gelen Alî'den başka sahâbîlerden hiçkimsenin beraberinde kurbanlığı
yoktu. Alî, Yemen'den kurbânı beraberinde olarak Mekke'ye geldi ve: Ben
Peygamber'in ihrama girdiği gibi ihrâmlandım, dedi. (Biz Mekke'ye geldiğimizde)
Peygamber, sahâbîlerine, ihrama girerken niyet ettikleri hacci umreye
çevirmelerini, tavaf ve sa'y yapmalarını, sonra saçlarını kısaltmalarını ve
ihramdan çıkıp halâl olmalarını; yalnız yanında kurbanlığı bulunanların
ihramlarından çıkmamalarını emretti. (Haccı feshedip, umreye çevirmeye me'mûr
olan sahâbîler, bu hâle taaccüb ederek:)
— Bizler herbirimizin cinsiyet âletleri menî damlatır
hâlde mi Mi-
nâ'ya gideceğiz? dediler.
Sahâbîler arasında söylenen bu söz Peygamber'e ulaşınca,
cevaben:
— "İşimden şimdi
bildiğimi (yânı hacc aylarında umrenin caiz olduğunu şimdi bildiğim gibi) ihrama
girerken de bilmiş olaydım, kurbân sevketmezdim. Ve yanımda kurbânım olmasaydı,
şimdi ben de sizin gibi ihramdan çıkardım" buyurdu.
Ve Âişe hayz oldu da bütün hacc fiillerini yerine
getirdi, yalnız Beyt'i tavaf etmedi. Nihayet temizlenince Beyt'i tavaf etti.
Âişe:
— Yâ Rasûlallah,
sizler bir hacc ve bir umre ile gidiyorsunuz, ben ise yalnız bir hacc ile
gidiyorum, dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah, Ebû Bekr'in oğlu Abdurrahmân'a
Âi-şe'nin beraberinde Ten'îm'e kadar çıkmasını emretti. Âişe de hacc-dan sonra
oradan bir umre yaptı [217].
129-.......Hafsa bintu Şîrîn şöyle demiştir: Biz taze
kızlarımızı (ihtiyâçlar veya diğer işler hususunda) dışarı çıkmalarından men'
ederdik. Nihayet Basra'ya bir kadın gelip Halef oğulları kasrına indi. O kadın,
kızkardeşinin Rasûlullah'm sahâbîlerinden birinin nikâhında olduğunu, kocasının
Rasûlullah'm beraberinde oniki gazvede bulunduğunu, kızkardeşinin de bizzat
kocasının beraberinde altı gazaya iştirak ettiğini, kızkardeşinin: Biz
yaralılara ilâç yapar, hastalara bakardık, dediğini tahdîs etti. Ve sonra:
Kızkardeşim, Rasûlullah'a:
— Birimizin cilbâbı, yânı örtünecek bir şeyi bulunmazsa,
böyle işler için dışarıya çıkmamasında üzerine bir günâh var mıdır? diye
sormuş.
Rasülullah ona:
— "Arkadaşı
kendi cilbâblarından birini ona giydirsin de, hayr (işlerin) da ve mü'minlerin
da'vet ve dualarında hazır bulunsun" buyurmuştur.
(Hafsa bintu Şîrîn dedi ki:) Ümmü Atiyye buraya
geldiğinde kadınlar bunu ona sordular yâhud da biz ondan bu hadîsi sorduk.
Hafsa bintu Şîrîn: Ümmü Atıyye ne zaman Rasûlullah'i ansa,muhakkak"Bi-ebî = O'na
babam feda olsun" cümlesini bir ara cümlesi olarak söylerdi,
dedi.
Biz Ümmü Atıyye'ye:
— Sen Rasülullah'tan şunu şunu, yânîyukarıki hadîsi
söylerken bizzat işittin mi? dedik.
Ümmü Atıyye yine:
— Babam O'na feda olsun, evet işittim. Rasülullah (S):
"Kocaya gitmemiş tazeler, perde sahihleri -yâhud da: Kocaya gitmemiş taze
kızlar, perde sahibesi olan kadınlar- ve hayızlı kadınlar dışarı çıksınlar da
hayır -(meclislerin)- da ve müslümânların duasında hâzır bulunsunlar. Yalnız
hayızlı kadınlar namaz yerinden ayrıca dururlar" buyurdu,
dedi.
Ben:
— Hayızlı
kadınlar da mı? diye tekrar sordum. Ümmü Atıyye:
— Bu hayızlı
kadınlar Arafat'ta hazır bulunmuyorlar mı? Fu-lân yerde hazır bulunmuyorlar mı?
Fulân yerde hazır bulunmuyorlar mı? dedi [218].
82-
Mekkeli İçin ve Temettü' Haccı Niyetiyle Hariçten Gelen Âfaki Hacı İçin Mina'ya
Çıkacağı Zaman, Mekke Vadisindeki Batha'dan ve Mekke'nin Diğer Yerlerinden
İhrama Girmesi Babı [219]
Ve Atâ'ya: Mekke'de mücavir olup oturan kimsenin hacc
niyetiyle telbiye etmesi hâli soruldu. Atâ: îbn Umer, Zu'1-hicce'nin sekizinci
terviye günü telbiye ederdi, dedi [220].
Ve Abdulmelik, Atâ'dan; o da Câbir(R)'den söyledi ki, o:
Biz Peygamberdin beraberinde Mekke'ye geldik. (Umre yapıp ihramdan çıktık.)
Nihayet terviye günü hacc niyetiyle telbiye ederken, Mekke'yi arka tarafımıza
atmıştık, demiştir [221].
Ve Ebu'z-Zubeyr Muhammed ibn Müslim şöyle dedi: Câbir:
Bizler Bathâ'dan ihrama girip telbiye ettik, demiştir [222].
Ve Ubeydullah ibn Cureyc, İbn Umcr'e: Ben seni Mekke'de
olduğun zaman gördüm, insanlar hilâli gördükleri zaman ihrama girip telbiye
ettiler; sen ise terviye gününe kadar telbiye etmedin, dedi. îbn
Umer:
Ben Peygamberdi, devesi onu hareket ettirinceye kadar
telbiye eder görmedim, demiştir [223]
83-
Bab: Terviye Günü Öğle Namazını Nerede Kılar?
130........
Abdulazîz ibnu Rufey' şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik'e sordum
ve:
— Peygamber(S)'den hatırladığın bir şeyi, yânî
zu'1-hiccenin sekizinci günü Öğle İle ikindi namazlarını nerede kıldığını bana
haber verir misin? dedim.
Enes:
— Minâ'da kıldı,
dedi. Ben:
— Minâ'dan dönüş günü ikindi namazım nerede kıldı?
dedim. Enes:
—Ebtah'da (yânî Muhassab'da) kıldı, dedi. Bundan sonra
Enes, ben Abdulazîz'e:
— Sen de
emirlerinin işleyeceği gibi işle, dedi [224].
131-.......Bize
Abdulazîz ibnu Rufey' tahdîs edip şöyle dedi:
Ben Enes'e kavuştum. H Buhârî dedi ki: Ve bana Ismâîl
ibn Ebân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ebû Bekr ibn Ayyaş tahdîs etti ki,
Abdulazîz şöyle demiştir: Ben terviye günü Minâ'ya çıktım ve Enes'e bir eşek
üzerinde giderken kavuştum. Ve kendisine: Peygamber (S) bu gün öğle namazını
nerede kıldı? dedim. Enes: Sen emirlerinin kılacağı yeri gözetle de, sen de
orada kıl! dedi [225].
84- Mina'daki Namaz(ların Keyfiyyeti) Babı
[226]
132-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Abdullah ibnu Umer'in oğlu Ubeydullah, babasından
haber verdi. O: RasûluIIah (S) Minâ'-da (dört rek'atlı farzları) iki rek'at
kıldı. Ebû Bekr ile Umer de, ve halifeliğinin başlarında Usmân da böyle kıldılar
[227].
133-.......Harise ibn Vehb el-Huzâî (R): Peygamber (S), biz
en çok ve en ziyâde korkusuz olduğumuz hâlde bizlere Minâ'da namazı iki rek'at
kıldırdı, demiştir [228].
134.......Abdullah ibn Mes'ûd (R): Ben Peygamberdin
maiyyetinde Minâ'da iki rek'at kıldım. Ebû Bekr'in maiyyetinde iki rek'at
kıldım. Umer'in maiyyetinde iki rek'at kıldım. Sonra sizin yollarınız ayrıldı.
Âh nasibim o dört rek'at olacağına, keski kabul olunmuş iki rek'at olsa!
demiştir [229].
85-
Arefe Günü Orucu Babı [230]
135-.......Bize
Salim Ebu'n-Nadr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ümmü'l-Fadl'ın âzâdlısı Umeyr'den
işittim; o da Ümmü'1-Fadl Lu-bâbe'den. Lubâbe (R): Arafat'ta arefe günü
Peygamber(S)'in orucu (yânî oruçlu olup olmadığı) hususunda insanlar şübhe
ettiler. Ben.Pey-gamber'e bir (bardak) şerbet gönderdim, O da bu şerbeti içti,
demiştir [231]
86-
Mina'dan Kuşluk Vakti Arafat'a Giderken Telbiye ve Tekbir Etmek
Babı
136-.......Bize
Mâlik, Muhammed ibn Ebî Bekr es-Sakafî'den haber verdi ki, o, Enes ibn Mâlik ile
birlikte Minâ'dan Arafat'a doğru kuşluk vaktinde giderlerken, Enes ibn
Mâlik'e:
— Sizler bu arefe gününde Rasülullah'ın beraberinde iken
nasıl yapardınız? diye sormuş.
Enes de:
— Bizden telbiye etmek isteyen telbiye eder, inkâra
uğramazdı; tekbîr etmek isteyen tekbîr eder, o da inkâra uğramazdı, demiştir [232].
87-
Arefe Günü Güneşin Ortadan Meylettiği Zaman Arafat'ta Vakfe Yapılacak Yere
Gitmek Babı
137-.......Salim şöyle demiştir: Emevî Halîfesi Abdulmelik
ibn Mervân, Irak Vâlîsi bulunan Haccâc'ı Hicaz'a, İbn Zubeyr üzerine gönderdiği
ve hacc emîri yaptığı zaman kendisine bir mektûb yazdı ve bu mektubunda hacc
hükümleri hususunda İbn Umer'in re'yine zinhar muhalefet etmemesini
emretmişti.
Ben Salim, beraberinde olduğum hâlde, arefe günü güneş
tam ortadan meyi ettiği zaman, babam Abdullah ibn Umer Arafat'a geldi ve hac
emîrinin perdeli çadırı önünde yüksek sesle seslendi. Hac-câc üzerinde sarı
boyalı büyük bir maşlah olduğu halde çadırdan çıktı ve:
— Ne var yâ Ebâ Abdirrahmân! dedi.
İbn Umer:
— Eğer sünnete uymak istersen (hutbe zamanıdır),
yürüyün, dedi. ıi: Haccâc:
— Şu saat mı? diye sordu. :
İbn Umer:
— Evet, bu saat, dedi.
Haccâc:
— Beni biraz bekleyin, başımı yıkayayım, sonra çıkarım,
dedi. îbn Umer devesinden indi, Haccâc çıkıncaya kadar bekledi. Haccâc çıkınca
babamla benim aramızda yürüdü. Bu sırada ben Haccâc'a:
— Eğer sünnete uymak istersen hutbeyi kısalt, vakfeyi
çabuk yap! dedim.
Bunun üzerine Haccâc, Abdullah ibn Umer'e bakmaya
başladı. Babam Abdullah ibn Umer, Haccâc'm bu bakış ve tereddüdünü
görünce:
— Salim doğru
söyledi, dedi [233].
88-
Arafat'ta Binek Üzerinde Vakfe BaıI
138-.......Ümmü'1-Fadl bintu'l-Hâris şöyle demiştir: Bir
takım insanlar arefe günü Peygamber'in orucu hakkında ben Ümmü'1-Fadl'in yanında
ihtilâf ettiler. Bâzısı Peygamber oruçludur dedi, bâzısı da oruçlu değildir
dedi. Bunun üzerine ben Peygamberce, kendisi Arafat'ta devesi üzerinde vakfe
yapmakta iken bir bardak süt gönderdim, O da bu sütü içti [234].
89-
Arafat'ta İki Namaz Arasını (Öğle İle İkindi Namazlarını) Birleştirmek
Babı
İbn Umer, Arafat'ta namazı imâmla beraber kılamadığı
zamanda da kendi durağında öğle ile ikindiyi birleştirir idi [235].
139-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Salim şöyle haber verdi:
Haccâc ibn Yûsuf, Abdullah ibnu'z-Zubeyr'le harb etmek
üzere Mekke'ye indiği 73 senesinde, Abdullah ibn Umer'e: Arefe günü vakfe
yerinde nasıl yaparsınız? diye sordu. Salim, Haccâc'a: Eğer sünnete uymak
istersen arefe günü namazı sıcağın şiddetli zamanında kıl, dedi. (Haccâc'ın
tereddüdlü bakışı üzerine Sâlim'in babası) Abdullah ibn Umer: Salim doğru
söyledi, dedi. Çünkü onlar sünnette öğle ile ikindi namazlarını
birleştiriyorlardı. İbn Şihâb dedi ki: Ben Sâlim'e: Rasûlullah (S) böyle mi
yapmıştır? dedim. Salim: Sizler bu fiillerde ancak O'nun sünnetine uymaktasınız,
dedi [236].
90-
Arafat'ta Hutbenin Kısa Yapılması Babı
140-.......Salim şöyle demiştir: Halîfe Abdulmelik ibn
Mervân, Haccâc'a hacc işleri hususunda Abdullah ibn Umer'e uymasını yazmıştı.
Arefe günü olunca ben de beraberinde olduğum hâlde, güneş ortadan meylettiği
sırada İbn Umer geldi ve Haccâc'ın çadırının yanında:
— Haccâc
nerededir? diye yüksek sesle seslendi. Bunun üzerine Haccâc, İbn
Umer:
— Haydi (hutbe
ve vakfe yapmak üzere) yürü! dedi. Haccâc:
— Şimdi mi? dedi.
İbn Umer:
— Evet (şimdi onun vaktidir), deyince,
Haccâc:
- Bana biraz mühlet ver, üzerimden bir su taşırayım
(yânî yıkanayım), dedi.
Bu söz üzerine İbn Umer bineğinden inip, o çıkıncaya
kadar bekledi. Haccâc çıkınca, babam İbn Umer'lebenim aramda yürüdü. Bu sırada
ben kendisine:
— Eğer sen bu gün sünnete icabet etmek istiyorsan,
hutbeyi kısa tut ve vakfeye geçişi çabuklaştır, dedim.
İbn Umer de:
— Salim doğru
söyledi, dedi [237].
91-
Vakfe Yapılacak Yere Çabuk Gitmek Babı [238]
92-Vakfe'nin
(Başka Yerde Değil; Ancak) Arafat'ta Yapılacağı Babı
141-.......Bize
Muhammed ibn Cubeyr ibn Mut'ım tahdîs etti ki, babası Cubeyr ibn Mut'un (R): Ben
bana âid bir deveyi arıyordum.. . demiştir. H ve yine bize Müsedded tahdîs edip
şöyle dedi: Bize Sufyân, Amr'dan tahdîs etti ki, Amr, Muhammed ibn Cubeyr'den,
o da babası Cubeyr ibn Mut'ım'den şöyle dediğini işitmiştir: Ben arefe günü bir
devemi kaybetmiş ve onu aramağa gitmiştim. Bu sırada Pey-gamber(S)'i Arafat'ta
vakfe ederken gördüm ve: Vallâhî burada vakfe yapan bu zât hums(yânî
ahmesler)dendir. Fakat onun hâli nedir ki, burada yânî Arafat'la vakfe yapıyor?
dedim [239].
142-.......Bize
Alî ibnu Mushir tahdîs etti ki, Hişâm ibn Urve şöyle demiştir: Urve şöyle dedi:
İnsanlar Câhiliyet'te Ka'be'yi çıplaklar olarak tavaf ederlerdi, bundan ancak
ahmesler müstesna idiler. Ahmesler ise Kureyş ile onun doğurduğu diğer
kabilelerden ibaretti. Bu ahmesler diğer insanlara Allah rızâsı için âriyeten
elbiseler verip sevâb ümîd ederlerdi. Erkek erkeğe elbise verir, bu ariyet
elbiseyi alan kişi de aldığı bu elbise ile tavaf yapardı. Kadın kadına elbise
verir, o da elbiseli olarak tavaf ederdi. Hums ferdlerinden birinin elbise
vermediği kişi ise Ka'be'yi çıplak olarak tavaf ederdi. Ve keza diğer insan
toplulukları, Arafat'tan ifâda yaparlardı; hums ise
Muzdelife'den ifâda yaparlardı.
Hişâm dedi ki: Bana babam Urve ibnu'z-Zubeyr, Âişe'den
haber verdi. Şu: "... Sonra insanların ifâda yapıp döndüğü yerden siz de
dönün... " (ei-Bakara: 199) âyeti bu ahmesler hakkında inmiştir. Dedi ki: Onlar
(yânî ahmesler) Cem'den (yânî Muzdelife'den) ifâda yapıyorlardı, bu âyetle
Arafat'a götürüldüler (yânî oraya gitmekle emr olundular) [240].
93-
Arafattan Ayrıldığı Zâmân Müzdeüfete Doğru Yürüyüş Babı
143........Urve
şöyle demiştir: Ben beraberinde oturur iken Usâme'ye:
— Veda Haccı'nda
Arafat'tan Muzdelife'ye doğru ayrıldığı zaman RasûluIIah (S) nasıl (hareketle)
yürüyordu? diye soruldu.
Usâme ibn Zeyd:
— Rasûlullah
hızlı ile yavaş yürüyüş arasında orta bir yürüyüş yürüyordu. Fakat geniş bir
meydan bulduğu zaman hızlı hareket ederdi, dedi.
Hişâm ibn Urve: "Nass", "Anak"tan daha hızlı bir
yürüyüştür, dedi [241].
Ebû Abdillah el-Buhârî: "Fecve", geniş, hâlîyer'dir.
Bunun cem'i "Fecevât" ve "Ficâ"' gelir. "Rakve( = Küçük kayık, gönden ve
sahtiyandan düzülmüş küçük su kabı)"nin de böyle "Rakavât" ve "Rikâ"'şeklinde
iki cem'i vardır. "Ve lâte hîne menâs {- Hâlbuki o vakit kaçma zamanı değildir)"
(Sâd: 3) âyetindeki "Menâs", bu hadîsteki "Nassa" fiilinden değildir (yânî
"Nassa" mudaaf, "Nâse" ise vavh ecveftir), dedi [242].
94-
Arafat İle Müzdelife Arasında (Herhangi Bir İhtiyacı Yerine Getirmek İçin) İnmek
Babı [243].
144-.......Usâme ibn Zeyd şöyle demiştir: Peygamber (S)
Arafat'tan dönüşünde iki dağ arasındaki yola doğru saptı, hacetini yerine
getirdi ve abdest aldı. Ben:
— Yâ Rasûlallah! Namaz mı kılacaksınız? dedim.
Rasûlullah:
— "Namaz önünde
(yânî Müzdelife'de kılınacak) buyurdu [244].
145-.......Bize
Cuveyriye tahdîs etti ki, Nâfi' şöyle demiştir: Abdullah ibn Umer Müzdelife'de
akşam namâzıyle yatsı namazlarını birleştirirdi. Şu kadar ki, onun bu namazları
birleştirmesi şöyle olurdu: O da yolda Rasûlulîah'ın girmiş olduğu o iki dağ
arası yoluna girer, orada hacetini giderip gereği gibi temizlenir (yânî istincâ
ve istibrâ' yapar) sonra abdest alır, fakat namaz kılmazdı. Nihayet namazları
Müzdelife'de kılardı [245].
146-.......Usâme ibn Zeyd(R) şöyle demiştir: Arafat
dönüşünde ben, Rasûlulîah'ın bineğinin arka tarafına bindim. Rasûlullah (S)
Müzdelife'nin berisinde bulunan o iki dağ arasındaki sol yola ulaşınca devesini
çöktürdü, (inip) orada işedi. Sonra geldi. Ben kendisine abdest suyu döktüm, O
da hafif bir abdest aldı. Ben:
— Yâ Rasûlallah!
Namaz mı kılacaksınız? dedim. Rasûlullah:
— "Namaz,
önündeki Müzdelife'de (hazırdır)" buyurdu.
Ve Rasûlullah devesine binip sonunda Müzdelife'ye geldi
ve başka şeyle meşgul olmayıp, hemen akşam ile yatsı namazlarını kıldı. Bir
müddet istirahattan sonra, bayram günü sabahında Rasûlullah devesinin arka
tarafına Fadl bindi. Kureyb: Bana Abdullah ibn Ab-bâs, Fadl ibn Abbâs'tan;
Rasûlulîah'ın Akabe cemresine ulaşıp taş-layincaya kadar telbiye yapmakta devam
ettiğini haber verdi, demiştir [246].
95-
Arafat'tan Dönüş Sırasında Peygamberin Sahabilerine Sekinet Emretmesi ve Onlara
Kamçısı İle İşaret Eylemesi Babı
147-.......Bana
Vâbile el-Küfî'nin rr^evlâsı olan Saîd ibnu Cubeyr tahdîs edip şöyle dedi: Bana
İbn Abbâs (R) tahdîs etti ki, kendisi, Peygamberce beraber arefe günü
Arafat'tan ayrılmıştı. (Yolda Müzdelife'ye doğru ilerlerken) Peygamber (S) arka
tarafında develeri hızlı sürmek için şiddetli bağırma çağırma ve develeri dövme
sesleri işitti. Bunun üzerine Peygamber onlara kamçısı ile işaret etti ve: "Ey
insanlar! Ağır olunuz (yumuşaklıkla ve sıkışıklık yapmadan yürüyünüz)! Çünkü
hâlis iyilik ve hayr, acele ve sür'atli yürütmekle sağlanır değildir" buyurdu
[247].
Buhârî dedi ki: "Evdaû"nun ma'nâsı "Bineklerini hızlı
yürüttüler" demektir, "ffilâlekum" (et-Tevbe: 47) de "Aranıza sokulmak"
ma'nâsına olan "Tahallul " masdarındandır. "Feccer-nâ hılâlehumâ neheren
(Onların aralarından bir de ırmak fışkırttık)" (ei-Kehf: 33) âyetinde de
"Hilâl" böyle "Ara" ma'nâsınadır [248].
96-
Müzdelife'de Akşam ve Yatsı Namazlarını Birleştirmek Babı
148-.......Kureyb, Usâme şöyle derken işitmiştir:
Rasûlullah (S) Arafat'tan döndü. İki dağ arası yola indi ve işedi. Sonra abdest
aldı. Âbdest almayı mübalağalı yapmadı (yânı hafif aldı).
Ben:
— Yâ Rasûlallah!
Namaz mı? diye sordum. Rasûlullah:
— "Namaz
ilerinde (kılınacak)" buyurdu.
(Yine bindi.) Müzdelife'ye gelince (inip) abdest aldı.
Lâkin bu sefer abdesti daha uzunca tuttu. Sonra namaz ikaamet edildi de akşam
namazını kıldırdı. Ondan sonra herkes devesini kendi durağında çökertti. Sonra
yatsı namazı ikaamet edildi. Peygamber namazı kıldırdı ve iki namaz arasında
(hiç bir namaz) kılmadı [249].
97-
İki Namazı Birleştiren ve Aralarında Tatavvu' Namazı Kılmayan Kimse
Babı
149-.......İbnu
Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını
birleştirdi. Bu iki namazdan her-biri bir ikaametle kılındı ve Peygamber ne bu
iki namaz arasında ve ne de bunlardan herbirinin ardında sünnet namazı kılmadı
[250].
150-.......Bana
Ebû Eyyûb el-Ensârî (R): Rasûlullah (S) Veda Haccı'nda akşam ile yatsı
namazlarını Müzdelife'de birleştirdi, diye tahdîs etti [251].
98-
Müzdelife'deki Bu Akşam ve Yatsı Namazlarından Herbiri İçin Ezan ve İkaamet Eden
Kimse Babı
151-.......Bize
Ebû İshâk tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibnu Yezîd'den işittim, şöyle
diyordu: Abdullah ibn Mes'ûd (R) hacc yaptı. Müzdelife'ye geldik. Müzdelife'ye
gelişimiz yatsı ezanı vakti yâhud da buna yakın bir zamanda oldu. Abdullah bir
kimseye emretti. O da ezan okudu ve ikaamet getirdi. Sonra Abdullah akşam
namazım kıldı. Onun arkasından da iki rek'at (sünnetini) kıldı. Sonra akşam
yemeğinin getirilmesini istedi ve yemeğini yedi. Sonra, zannediyorum ki, bir
kimseye emretti de o kimse ezan ve ikaamet okudu. Râvî Amr: Ben bu
"Zannediyorum" şekki ancak Zuheyr'dendir biliyorum, demiştir. Sonra yatsı
namazını iki rek'at kıldı. Fecr tulü' edince (sabah namazını kıldı) ve:
Peygamber (S) bu günde bu mekânda bu namazdan başka bu saatte namaz kılmazdı,
dedi. Abdulah ibn Mes'ûd şöyle devam etti: Bu ikisi (mu'tâd olan müstehâb)
vakitlerinden çevirilen iki namazdırlar. Akşam namazı insanların Müzdelife'ye
gelmelerinin ardından; sabah namazı da fecr meydana çıkarken kılındı. Abdullah
ibn Mes'ûd: Ben Peygamber'i böyle yapar gördüm, dedi [252].
99-
Ailesinin (Kadın, Çocuk, Yaşlı Gibi) Zaif Kişilerini Kondukları Yerden Geceleyin
Önden Gönderen ve Bu Kişilerin Müzdelife'de Vakfe Yapmaları, Dua Etmeleri
Akabinde Ay Kaybolduğu Zaman Onları Yine Önden Mina'ya Yollayan Kimse
Babı
152-.......Salim şöyle demiştir: Abdullah ibn Umer (R) kendi
ailesinin zaîf kişilerini önden gönderir idi de, onlar geceleyin Müzdelife'de
el-Meş'aru'1-Harâm'ın yanında vakfe yaparlar, Azız ve Celîl olan Allah'ı
hatırlarına gelen zikirlerle zikrederler, duâ ederler. Sonra imâmın Minâ'da
vakfe yapmasından evvel ve Minâ'ya hareketinden önce, Minâ'ya dönerlerdi. Artık
onlardan kimi Minâ'ya sabah namazı vaktinde gelir, kimi de bundan sonra gelirdi.
Minâ'ya geldikleri zaman Akabe cemresine taşları atarlardı. İbnu Umer:
Rasûlullah (S) bu zaîf kimseler hakkında böyle yapmalarına ruhsat verdi der idi
[253].
153-.......Bize
Hammâd ibn Zeyd, Eyyûb'dan; o da îkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R):
Rasûlullah (S) beni Müzdelife'den geceleyin (Minâ'ya) gönderdi, demiştir [254].
154-.......Bana
Ubeydullah ibn Ebî Yezîd haberverdi ki, o İbn Abbâs'tan: Ben Peygamber(S)'in,
ailesinin zaîfleri içinde Müzdelife gecesinde Minâ'ya önden gönderdiği
kimselerden idim, derken işitmiştir [255].
155-......İbn
Cureyc şöyle demiştir: Bana Esmâ'mn himayesinde bulunan Abdullah ibn Keysân Ebû
Bekr'in kızı Esmâ'dan şöyle tahdîs etti: Esma (R): Akşamla yatsı namazlarının
cem' edildiği gece Müzdelife'ye indi ve kalkıp namaz kıldı. Bir saat namaz
kıldıktan sonra (ben Abdullah'a):
— Ey oğlum! Ay battı mı? diye
sordu.
Ben:
— Hayır (batmadı), diye cevâb verdim. ** Bunun üzerine bir saat daha namaz
kıldı.,Sonra yine:
— Ay battı mı? diye sordu.
Ben de:
— Evet, battı, diye cevâb verdim.
Esma:
— Öyle ise Minâ'ya doğru yollanınız, diye
emretti.
Biz de yollandık ve.yürüdük. Nihayet cemre mevkiine
gelip, Akabe cemresine taş attı. Sonra Esma, Minâ'daki menziline döndü ve bu
menzilinde sabah namazını kıldı. Ben kendisine:
— Ey Hanım Efendi! Ben öyle sanıyorum ki, bizler meşru'
olan. vakitten önce davrandık, dedim.
Esma:
— Ey oğlum! Rasûlullah (S) mahfeli kadınlariçin erken
cemre taşlamalarına izin verdi, dedi [256].
156-.......Âişe
(R): Şevde, Müzdelife gecesinde Peygamber'den (Minâ'ya erken gitmek hususunda)
izin istedi. Kendisi ağır ve yavaş hareketli bir kadın idi. Peygamber ona izin
verdi, demiştir [257].
157-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Veda Haccı'nda biz Müzdelife'ye indik. Şevde bintu Zem'a,
insanların izdihamından ev^vel kendisinin Minâ'ya gönderilmesi hususunda
Peygamber'den izin istedi. Şevde iri yapılı, yavaş hareketli bir kadındı.
Peygamber Sevde'ye izin verdi. Şevde halkın izdihamından evvel Minâ'ya gitti.
Biz de sabaha kadar Peygamber'in yanında kaldık. Sonra Peygamber'in hareket
etmesiyle biz de hareket ettik. Yemîn olsun Sevde'nin Rasûlullah'tan izin
istediği gibi izin istemiş olmaklığım, bana kendisiyle sevinilecek şeylerin en
sevgilisi olurdu [258].
100-
Hacı Adayı Müzdelife'de Sabah Namazını Hangi Vakitte Kılar Babı [259]
158-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R): Ben Peygamber(S)'in,
Müzdelife'de birleştirdiği iki namaz müstesna, hiçbir namazı (mu'tâd) vaktinin
dışında kıldığını görmedim. Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını
birleştirdi. Bir de sabah namazını (mu'tâd) vaktinden önce kıldı, demiştir [260].
159-.......Abdurrahmân ibn Yezîd şöyle demiştir: Arafat'tan
Abdullah ibn Mes'ûd'un beraberinde Mekke'ye doğru yola çıktık. Sonra
Müzdelife'ye geldik. Abdullah akşamla yatsrnamâzlanndan herbirini başlı başına
birer ezan ve ikaametle kıldı. Ve bu iki namaz arasını akşam yemeği ile ayırdı.
Bundan sonra îbn Mes'ûd şafak söktüğü sırada sabah namazını (çok erken) kıldı.
Hattâ kimi insan fecr tulü' etti, kimi insan da fecr tulü' etmedi diyordu. Sonra
Abdullah şöyle dedi:
Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
— "Akşam ile yatsıdan ibaret olan bu iki namaz, şu
Müzdelife mevkiinde (alışılmış) vakitlerinden tahvil edilmiştir. İnsanlar, yatsı
vaktine girmedikçe Müzdelife'ye gelmeye çalışmasınlar. Sabah namazını da
-fecrin doğuşuna işaret ederek- şu saatte kılsınlar".
Bundan sonra îbn Mes'ûd tan yeri ağanncaya kadar
Müzdeli-fe'de vakfe yaptı. Sonra:
— Mü'minlerin
Emîri (Usmân) bu saatte Müzdelife'den hareket etse, Peygamber'in sünnetine
isabet etmiş (yânî ona uygun hareket etmiş) olur, dedi.
Râvî Abdurrahmân ibn Yezîd:
— îbn Mes'ûd bu sözü mü evveî söyledi, yâhud Usmân'ın
Müzdelife'den Minâ'ya hareketi mi evvel vâki' oldu bilmiyorum. îbn Mes'ûd,
kurbân bayramının ilk günü Akabe cemresini taşlaymcaya kadar ^elbiyeye devam
etti, demiştir [261].
101-
Bab: Müzdelife'den Mina'ya Ne Zaman Hareket Edilir?
160-.......Ben
Amr ibnu Meymûn'dan işittim, şöyle diyordu:
Ben Umer ibn Hattâb'a şâhid oldum. O, sabah namazını
Müzdelife'de kıldı. Sonra (Meş'arı Harâm'da) vakfe yaptı da şöyle dedi:
Müşrikler güneş doğmadıkça Müzdelife'den Minâ'ya hareket etmezlerdi. Ve o
müşrikler: Ey Sebîr Dağı -güneşin ışıklarıyle- parla (da biz Minâ'ya gidelim),
derlerdi. Peygamber (S) müşriklere muhalefet etti de güneş doğmazdan evvel
(alaca karanlıkta) Müzdelife'den Minâ'ya doğru hareket etti [262].
102-
Nahr Günü Sabahı Akabe Cemresini Taşlayıncaya Kadar Telbiye Etmek ve Tekbir
Getirmek İle Müzdelife'den Mina'ya Gidişte Bineğin Arka Tarafına Başka Bir Kimse
Bindirmek Babı [263]
161-.......Abdullah ibn Abbâs (R): Peygamber (S)
Müzdelife'den Minâ'ya kadar Fadl ibn Abbâs'ı bineğinin arkasına bindirdi. Fadl,
Peygamber'in Akabe cemresini taşlaymcaya kadar telbiyeye devam eylediğini haber
verdi, demiştir [264].
162-.......Abdullah ibn Abbâs (şöyle demiştir): Zeyd oğlu
Usâme, Arafat'tan Minâ'ya kadar Peygamber'in bineğinin arka tarafına binmişti.
Sonra Müzdelife'den Minâ'ya gelinceye kadar da Peygamber, Abbâs'ın oğlu Fadl'ı
arka tarafına bindirdi. Abdullah ibn Abbâs dedi ki: Fadl ile Usâme her ikisi de:
Peygamber (S) Akabe, cemresini taşlayıncaya kadar telbiye okumaya devam etti,
dediler [265].
103-
Bab:
"... Kim hacca kadar umre ile fâidelenmek isterse
kolayına gelen bir kurbân (keser). Fakat onu bulamazsa, hacc günlerinde (ihrâmlı
olarak) üç; döndüğünüz vakit yedi gün olmak üzere oruç tutmak (vâcib olur ki)
bunlar tam on gündür. Bu, ailesi (ikaamet yeri) Mescidi Haram 'da bulunmayanlara
âiddir. Allah Han korkun ve bilin ki Allah, cezası cidden çetin Olandır"
(el-Bakara: 196) [266]
163-.......Bize
Şu'be haber verip şöyle dedi: Bize Ebû Cemre tahdîs edip şöyle dedi: Ben İbn
Abbâs'a temettu'dan (hükmünden) sordum. İbn Abbâs bana temettü' yapmaklığımı
emretti. Ben yine kendisine hedyden sordum. îbn Abbâs: Temettü' haccmda
erkek-dişi deve, yâhud sığır, yâhud davar kurbân etmek, yâhud da deve ve sığır
kurbânında ortak olmak vardır, dedi. Ebû Cemre dedi ki: Bâzı insanlar temettu'u
hoş görmezlerdi. Ben uyudum ve ru'yâmda şöyle gördüm: Bir insan» "Temettü',
mebrûr bir haccdır ve kabul edilmiş bir umredir" diye nida ediyordu. Ben
uyanınca İbn Abbâs'a geldim ve bu ru'yâmı kendisine söyledim. İbn Abbâs: Allâhu
Ekber, (Umre ile temettü') Ebu'l-Kaasım(S)'in sünnetidir, dedi [267].
Buhârî dedi ki: Âdem, Vehb ibn Cerîr ve Gunder,
Şu'be'den gelen rivayetlerinde "Kabul edilmiş bir umredir ve mebrûr (yânî
makbul) bir haccdır" demişlerdir [268].
104-
Kurbanlık Develere Binmek Babı
Çünkü Allah şöyle buyurdu:
'Biz kurbanlık develeri de sizin için Allah ın
ılâmetlerinden kıldık. Onlarda sizin için hayr vardır. O hâlde onlar ayakta
durur(boğazlanır)larken üzerlerine Allah'ın ismini anın. Yanları üstü düştükleri
vakit de ondan hem kendiniz yiyin, hem ihtiyâcını gizleyen ve izlemeyip dilenen
fakirlere yedirin. Onları şükredesiniz diye böylece size musahhar kıldık.
Onların ne etleri, ne kanları hiçbir zaman Allah'a (yükselip) erişmez; fakat
sizden O 'na yalnız takva ulaşır. Size olan hidâyetine karşı Allah'ı büyük
tanımanız içindir ki O, bunları böylece size ram etmiştir. İyi hareket edenleri
müjdele" (el-Hacc: 36-37) [269]
Mucâhid: Develer bedenli ve iri cüsseli oldukları için
"Bedene" diye isimlendirildi, demiştir [270].
Buhârî dedi ki:
Kaan isteyen, Mu'terr ise zenginden yâhud fakirden,
develer etrafında dolaşan kimsedir [271].
Şaâirullah (ei-Hacc: ,32) kurbanlık hayvanları büyütmek
ve onları güzel görmektir [272].
Atık (ei-Hacc: 29>, Allah'ın zâlimlerden (onların saldırısından) âzâd ettiği (koruduğu)
demektir.
Vecebet (ei-Hacc: 36), yere düştü ma'nâsınadır. Vecebet
şemsu (= Güneş battı) bu ma'nâdandır [273].
164-.......Ebû
Hureyre (R,şöyle demiştir): Rasûlullah (S) kurbanlık devesini sevk eden bir
kimse gördü de ona:
— "Deveye bin!" buyurdu.
O zât:
— Bu kurbanlıktır (nasıl binerim)?
dedi.
Rasûlullah: ;
— "Bu (kurbanlık) deveye bin!"
buyurdu.
O zât yine:
— Bu kurbanlıktır, deyince, Rasûlullah üçüncü yâhud
ikinci defasında:
— "Yazıklar olsun sana! Bin şu deveye!" buyurdu [274]
165-.......Bize
Katâde, Enes'ten tahdîs etti (o, şöyle demiştir):
Peygamber (S) kurbanlık bir deve sevk eden bir insan
gördü de ona:
_ "Bu deveye bin" buyurdu. O zât:
— Bu deve
kurbanlıktır, dedi. Rasûlullah:
— "Bu deveye
bin!" buyurdu. O zât yine:
— Bu deve
kurbanlıktır, dedi. Rasûlullah üçüncü kerre yine:
"Bu (kurbânI*k) deveye bin!" buyurdu [275].
105-
Hill'den Harem'e Beraberinde Kurbanlık Hayvan Sevk Eden Kimse
Babı
166-....Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)
Veda Haccı'naa umreyi hacca eklemek suretiyle temettü' etti. Ve Zu'l-Huleyfe
mevkiinden beraberinde kurbanlık sevk edip, bunları (Ka'-be'ye) hediye eyledi.
Şöyle ki, Rasûlullah ihrama girerken umre ile telbiyeye başladı. Sonra hacc
(niyeti) ile telbiye etti. İnsanlar da Pey-gamber'in maiyyetinde nihayet hacca
kadar umre ile temettü' ettiler. İnsanlardan kurbanlık sevk ve hediye edenler de
oldu, kurbanlık hediye etmeyenler de oldu. Peygamber Mekke'ye gelince insanlara
şöyle i'lân buyurdu: "Sizlerden kurbanlık hediye edenler (ihramlarını muhafaza
etsinler). Öyle kimseye haccı edâ edinceye kadar ihrâmlıya işlemesi haram olan
şeylerden hiçbirşey işlemesi halâl olmaz. Kurbanlık hediye etmeyenler ise Beyt'i
tavaf, Safa ile Merve arasında sa'y etsin, saçından biraz kısaltıp ihramından
çıksın. Sonra (Arafat'a çıkılacağı sırada) hacc için ihrama girip telbiye
etsin. Nihayet Minû'da kesecek kurbân bulamayan herferd (hacc niyetiyle
ihrâmlandıktan sonra), hacc sırasında üç gün oruç tutsun. Yedi gün de ehline
(memleketine) döndüğü zaman oruç tutsun (on günü
doldursun)".
Peygamber Mekke'ye geldiği zaman ilk iş olarak Haceri
Esved rüknünü isti'lâm edip tavafa koyuldu. Bu başlamanın ardından ilk üç
dolaşmayı koşar gibi yaptı, dört dolaşmayı da yürüdü. Beyt etrafında yedi
dolaşmayı tamamladığı zaman Makaam'ın yanında iki rek'-at namaz kıldı. Sonra
selâm verip namazdan çıktı. Bunun ardından Safâ'ya geldi. Safa ile Merve
arasında yedi defa dolaştı. Sonra tâ (Arafat'ta vakfe yaparak) haccını bitirip,
nahr günü kurbânını kesinceye kadar ihramdan dolayı haram olan şeylerden hiçbiri
kendisine halâl olmadı. Nihayet Arafat'tan dönüp Beyt'i tavaf ettikten sonra,
ihram sebebiyle kendisine haram olan herşey halâl oldu. İnsanlardan kurbanlık
hayvan hediye ve sevk eden kimseler de Rasûlullah'ın yaptığı gibi yaptılar [276].
İbn Şihâb dedi ki: Urve'den gelen rivayette de Âişe
Urve'ye Pey-gamber'in temettu'u hakkında: Peygamber umreyi hacca katmak
suretiyle temettü' etti, beraberinde insanlar da temettü' ettiler, diye
Sâlim'in bana İbn Umer'den; onun da Rasûlullah'tan haber verdiği hadîs gibi
haber vermiştir [277].
106-
(Ka'be'ye Hediye Edeceği) Kurbanlık Hayvanı Yoldan Satın Alan Kimse
Babı
167-.......Nâfi' şöyle demiştir: Abdullah ibn Umer'in oğlu
Abdullah, babası Abdullah'a: Bu sene hacc etme de yerinde ikaamet et. Çünkü bu
yıl fitneden emîn olmuyorum, Beyt'i ziyaretten men' olunacak, dedi. İbn Umer: O
takdirde ben Rasûlullah'ın yaptığı gibi yaparım. Allah: "Yemfn olsun, Allah
Elçisi'nde sizin için pek güzel bir uyma örneği vardır" (ei-Ahzâb: 2i)
buyurmuştur. Ben sizleri şâhid tutuyorum ki, bu sene umre yapmayı kendi nefsime
vâcib kıldım, dedi ve umre niyetiyle ihrama girip telbiye etti. Abdullah ibn
Umer'in oğlu Abdullah dedi ki: Sonra İbnu Umer yola çıktı. Nihayet Beyda
mevkiine vardığı zaman hacc ve umre niyetiyle ihrama girip telbiye etti ve:
(Muhasara olunmak sebebiyle ihramdan çıkmanın cevazında) hacc ile umrenin şanı
başka değil, ancak birdir, dedi. Sonra (Harem dışındaki) Kudeyd mevkiinden
kurbanlık satın aldı. Sonra Mekke'ye geldi, hacc ve umre için Ka'be'yi bir tavaf
ve (bir sa'y) yaptı. Hacc ve umrenin her ikisinden beraberce ihrâmden çıkıncaya
kadar da ihramdan çıkmadı [278].
107-
Zu'l-Huleyfe'de Kurbanlık Devesini Alametleyip Gerdenlık Taktıktan Sonra İhrama
Giren Kimse Babı
Nâfi' de: İbn Umer Medine'de kurbanlık hediye ettiği
zaman Zu'1-Huleyfe'de bu kurbanlık devesinin yüzü kıble yönünde ve çökmüş olduğu
hâlde hörgücünün sağ yanını dürtüp kanatmak suretiyle alâmetler ve gerdanlık
takardı, demiştir [279].
168-.......Bize
Ma*mer (ibn Râşid), ez-Zuhrî'den; o da Urve ibnu'z-Zubeyr'den haber verdi ki,
el-Misver ibn Mahrame ile Mervân ibnu'l-Hakem her ikisi de şöyle demişlerdir:
Peygamber (S) Hudey-biye zamanında Medîne'den yüzer kişilik on küsur sahâbî
kıt'ası içinde yola çıktı. Nihayet Zu'1-Huleyfe'de oldukları zaman Peygamber
kurbanlık hedye gerdanlık taktı, nişanladı ve umre niyetiyle ihrama girdi [280].
169-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben, Peygamberdin kurbanlık develerinin gerdanlıklarını
kendi elimle büktüm. Sonra Peygamber o develere bu gerdanlıkları taktı, onları
alâmetledi ve hepsini Harem'e hediye etti. Ve (bundan önce) kendisine halâl
kılınmış olan hiçbirşey O'na haram olmadı [281].
108-
Kurbanlık Develer ve.Sığırlar İçin Gerdanlıklar Rükülmesi Babı
170-.......BanaNâfi', îbnu Umer'den haber verdi ki,
mü'minlerin anası Hafsa şöyle demiştir: Ben:
— Yâ Rasûlullah! İnsanların hâli nedir? Onlar umre ile
ihramdan çıktılar, fakat sen ihramdan çıkmadın? dedim.
Rasûlullah (S):
— "Ben başımın
saçlarını toplayıp yapıştırdım ve kurbânıma gerdanlık taktım. Artık ben bütün
hacc fiillerini bitirip ihramdan çıkıncaya kadar, ihramdan çıkamam" buyurdu [282].
171-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûluilah (S) Medine'den (Mekke'ye kurbanlık hayvan) hediye
ederdi de ben O'nun kurbanlık hayvanlarının gerdanlıklarını bükerdim. Sonra
Rasûlullah, ihrâmlının çekineceği şeyler nev'inden olan hiçbir şeyden çekinmezdi
[283].
109-
Kurbanlık Hayvanlara Kurbanlık İşareti Çizilmesi Babı
Ve Urve, Misver ibn Mahrame(R)*den: Peygamber (S)
kurbanlık hayvanlara gerdanlık taktı, kurbanlık alâmeti çizdi ve umre niyetiyle
ihrama girdi, diye rivayet etmiştir [284].
172-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben, Peygamber'in kurbanlık hayvanlarının gerdanlıklarını
büktüm. Sonra Peygamber o hayvanlara kurbanlık alâmeti çizdi ve gerdanlıklar
taktı. Yâhud da hayvanlara ben gerdanlık taktım. Sonra Peygamber bu hayvanları
Ka'be*ye gönderdi. Kendisi de Medine'de bir müddet daha ikaamet etti. Bu ikaamet
sırasında kendisine halâl olmuş bulunan hiçbirşey O'na haram olmadı [285].
110-
Kurbanlık Hayvanlara Bizzat Kendi Eliyle Gerdanlıklar Takan Kimse
Babı
173-.......Abdurrahmân kızı Amre şöyle haber vermiştir: Ebû
Sufyân'ın oğlu Ziyâd [286],
Âişe'ye bir mektûb yazdı da bu mektubunda: Abdullah ibn Abbâs: Kim Mekke'ye
kurbân gönderip Ka'be'ye hediye ederse, kurbânı kesilinceye kadar hacılara
ihrâmh iken haram olan şeyler, o kimseye de haram olur, dedi. (Senin re'yin
nedir?) diye sormuştu.
Âişe cevaben şöyle dedi: Bu mes'ele İbnu Abbâs'ın dediği
gibi değildir. (Hicretin dokuzuncu yılında) Rasûlullah'ın kurbânlarının
gerdânlık iplerini iki elimle ben büktüm. Sonra Rasûlullah o kurbanlık
hayvanlara bu gerdanlıkları kendi elleriyle taktı. Sonra da bu kurbanlık'
hayvanları babam Ebû Bekr es-Sıddîk ile Mekke'ye gönderdi. İhrâmh hacıya haram
olan şeylerden hiçbirşey Rasûlullah'a haram olmadı. Bu kurbânlar (Mekke'de)
kesilinceye kadar Allah O'na bu şeyleri halâl kıldı [287].
111-
Koyunlara Gerdanlık Takılması Babı
174-.......Âişe
(R): Peygamber (S) bir defa -Mekke'ye- kurbanlık koyun hediye etti, demiştir [288].
175-.......Bize
İbrahim, el-Esved'den tahdîs etti ki, Âişe (R):
Ben Peygamber (S) için gerdanlıklar bükerdim de, O bu
gerdanlıkları koyunlara takar ve kendisi ailesi içinden halâl olarak ikaamet
ederdi, demiştir.
176-.......Bize
Mansûr ibnu'l-Mu'temir tahdîs edip şöyle dedi:
H ve yine biz
Muhammed ibnu Kesîr tahdîs etti. Bize Sufyân (es-Sevrî), Mansûr'dan; o da
İbrahim'den; o da el-Esved'den haber verdi ki, Âişe (R): Ben Peygamber için
koyunların gerdanlıklarını bükerdim de, Peygamber bu koyunları (Mekke'ye)
gönderir, sonra da halâl olarak (Medine'de) ikaamet eder kalırdı,
demiştir.
177-.......Bize
Zekeriyyâ, Âmir eş-Şa'bfden; o da Mesrûk'tan
tahdîs etti kî, Âişe (R): Ben, Peygamber'in kurbânı için
ipleri bükerdim, demiş ve bununla Peygamber ihrama girmeden evvel
gerdanlıklar,, bükerdim demek istemiştir [289].
112-
Renk Renk Boyanmış Yünlerden Gerdenlıklar Babı
178-.......Bize
İbnu Avn, el-Kaasım ibn Muhammed'den tahdîs etti ki, mü'minlerin anası Âişe
(R): Ben kurbanlık hayvanların gerdanlıklarını yanımda bulunan renkli bir yünden
büktüm, demiştir [290].
113-
Kurbanlık Hayvana Na'l Gerdanlığı Bağlamka Babı
179-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Allah'ın Peygamberi (S) bir kurbanlık deve sevkeden
bir adam gördü. Ona:
— "Bu deveye
bin!" buyurdu.
O zât:
— Bu deve
kurbanlık bir devedir, dedi.
-
Peygamber:
— "Bu deveye
bin!" buyurdu.
Ebû Hureyre: Yemîn olsun ben o kimseyi deveye binmiş de
Pey-gamber'le yürüyüş yarışı yapmaya çalışırken görmüşümdür. Devenin boynunda
na'l vardı, dedi [291].
Bu hadîsi rivayet etmekte ona Muhammed ibnu Beşşâr
mutâbaat etmiştir [292].
180- Bize Usmân
ibnu Umer tahdîs edip şöyle dedi: Bize Alî ibnu'l-Mubârek, Yahya ibn Ebî
Kesîr'den; o da İkrime'den; o da Ebû Hureyre'den; o da Peygamber(S)'den olmak
üzere bu hadîsi haber verdi [293].
114-
Develer İçin Hazırlanmış Olan Çullar Babı
îbn Umer (R), deve üzerine konmuş olan çulları ancak
hörgüç yerinden yarar idi. Deveyi kestiği zaman, kanın o çulları bozmasından
korktuğu için çulunu çıkarırdı da sonra onu sadaka yapardı [294].
181.......Alı
ifan Ebî Tâlib şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bana, kestiğim kurbân develerinin
çullarını ve derilerini sadaka yapmamı emretti [295].
115-
Ka'be'ye Hediyelik Kurbanını Yoldan Satın Alıp da Gerdanlık Takan Kimse Babı
[296]
182-..... Bize
Mûsâ ibnu Ukbe tahdîs etti ki, Nâfi' şöyle demiştir: İbnu Umer (R),
İbnu'z-Zubeyr'in emirliği zamanında Harû-rîler'in hacc ettiği (64. hicret) yılı
hacc etmek istedi. (Oğlu tarafından) kendisine:
— İnsanlar arasında harb olmaktadır. Biz onların sana
Ka'be(ye gitmek)den mâni' olmalarından korkuyoruz,
denildi,
İbn Umer:
— "And olsun
muhakkak ki Allah ElçisVnde sizin için çok güzel bir uyma örneği vardır"
(d-Ahzâb: 2i). O takdirde ben de Rasûlul-lah'ın
(Hudeybiye senesi) yaptığı
gibi yaparım. Ben sizi
şâhid
-tutuyorum, ben kendime umre yapmayı vâcib kıldım,
dedi.
Nihayet Zu'1-Huleyfe'nin önündeki Beydâ'nın yüksek
yerinde olduğu zaman:
— (Mâni' olunmak sebebiyle ihramdan çıkmanın cevazında)
hacc ile umrenin sânı başka başka değil, ancak birdir. Ben sizleri şâhid
tutuyorum:. Ben bir umrenin beraberinde haccı birleştirdim,
dedi.
Ve satın aldığı kurbanlığı gerdanlıklanmiş olarak
Ka'be'ye hediye olmak üzere şevketti. Nihayet Mekke'ye geldiği zaman Ka'be'yi
tavaf, Safa üe Merve'yi de sa'y etti. Bunun üzerine birşey artırmadı. İhram
sebebiyle haram olmuş şeylerden hiçbiri de tâ nahr gününe kadar halâl olmadı
(yânî ihramdan çıkmadı). Nahr günü tıraş olup kurbânını kesti. Ve o gün.
(Arafat'ta .vakfeden sonra) yaptığv ilk ifâda tavâfıyla hacc ve umre tavafını
yerine getirmiş olduğu re'yinde bulundu. Sonra:
— Peygamber (S) de böyle yaptı, dedi [297].
116-
Erkeğin, Kadınların Emri Olmaksızın, Kendi Kadınları Adına Sığır Kesmesi
Babı
183-.......Abdurrahmân'm kızı Amre şöyle demiştir: Ben
Âişe(R)'den işittim, şöyle diyordu: Biz Rasûlullah'ın beraberinde zu'l-kia'de
ayının çıkmasına beş gün kala (Medine'den Veda Haccı için) yoia çıktık.Biz (bu
aylarda umre değil) yalnız hacc edilir zannediyorduk. Nihayet Mekke'ye
yaklaştığımızda Rasûlullah (S), beraberinde kurbânı bulunmayan kimselere
Ka'be'yi tavaf ve Safa ile Merve arasında sa'y ettiği zaman ihramdan
çıkmalarını emr eyledi. Âişe dedi ki: Kurbân bayramının ilk günü (Minâ'da
elinde) sığır eti ile yanımıza girildi. Ben:
— Bu nedir? diye
sordum.
Eti getiren kimse:
— Rasûlullah (S)
zevceleri adına kurbân kesti, dedi.
Yahya ibn Saîd el-Ensârî dedi ki: Ben bu hadîsi
el-Kaasım ibn Muhammed ibn Ebî Bekr'e zikrettim. O: Amre bu hadîsi sana
(hiç-birşey kısaltmadan ve te'vîl ile değiştirmeden) tam bir sevk edişle
sev-ketmiştir, dedi [298].
117-
Mina'da, Peygamberdin Kurban Kestiği Yerde Kesmek Babı
184-.......Bize
Ubeydullah ibn Umer, Nâfi'den tahdîs etti ki, o, Abdullah ibn Umer (R)
kurbânını, kurbân kesilecek yerde keserdi, demiştir. Ubeydullah: Rasûlullah'ın
kurbân kestiği yerde, demiştir [299]
185-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe tahdîs etti ki, Nâfi' şöyle demiştir: İbnu Umer (R), kurbânını
Müzdelife'den gecenin sonunda, içlerinde hürr ve köle kişiler bulunan hacılar
topluluğunun beraberinde (Minâ'ya) gönderir, nihayet kurbân, Peygamberdin kurbân
kestiği yere girdirilirdi [300].
118-
Kurbanını Bizzat Kendi Eliyle Kesen Kimse Babı
186-.......Bize
Vuheyb, Eyyûb'dan; o daEbûKılâbe'den; o da Enes'ten tahdîs edip (ve inşâallah
biraz sonra tamâmı gelecek olan) bu hadîsi kısaltılmış olarak zikretti. Enes
(R): Peygamber (S) yedi tane deveyi ayakta oldukları hâlde kendi eliyle nahr
etti. Medine'de de iki tane alacalı ve boynuzlu koçu yine kendi eliyle kesti,
demiştir [301].
119-
Develerin Bağlanmış Olarak Kesilmesi Babı
187-.......Ziyâd ibnu Cubeyr şöyle demiştir: Ben (Minâ'da)
tbn Umer'i gördüm. O, kurbanlık devesini cöktürmüş de kesmekte olan bir kimsenin
yanına geldi ve o kimseye: Deveyi ayağa kaldır da ayakta ve ayağı bağlanmış
olarak kes. Devenin bu suretle kesilmesi Muham-med'in sünnetidir, dedi [302].
Ve Şu'betu'bnu'l-Haccâc: Yûnus, bana Ziyâd haber verdi
dedi, demiştir [303].
120-
Develerin Ayakta Oldukları Halde Kesilmesi Babı
Ve İbn Umer:
Muhammed'in sünneti olarak (böyle kesilir), demiştir [304].
İbn Abbâs da:
"Savâffe" (ei-Hacc: 36), ayakta oldukları hâlde
ma'nâsınadır demiştir [305].
188-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) -Veda Haccına çıkmadan evvel- öğle namazını
Medine'de dört rek'at kıldı. İkindiyi de Zu'1-Huleyfe'de (kısaltarak) iki
rek'at kıldı. Ve geceyi orada geçirdi. Sabah olunca binek devesine bindi de
tehlîl ve tesbîh etmeğe başladı. Müzdelife'deki Beydâ üzerine yükselince hacc
ile umreyi beraberce telbiye etti. Mekke'ye girdiği zaman (beraberinde
kurbânları bulunmayan sahâbîlerine) ihramdan çıkmalarım emretti. Bu hacc-da
Peygamber (S) kendi eliyle ayakta oldukları hâlde yedi tane deve kesti.
Medine'de de (bir kurbân bayramında) alacalı boynuzlu iki koç kurbân etti [306].
189-......Bize
İsmâîl, Eyyûb'dan; o da Ebû Kılâbe'den tahdîs etti'ki, Enes ibn Mâlik (R):
Peygamber (S) Medîne'de öğle namazını dört rek'at kıldı, ikindiyi de
Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at kıldı, demiştir [307].
Ve yine Eyyûb'dan; o da bir'adamdan; o da Enes'ten gelen
rivayette: Sonra sabaha girinceye kadar orada geceledi. Sabah namazını kıldı.
Sonra da binek devesine bindi. Devesi O'nu Beydâ'ya dümdüz yükselttiği zaman
umre ile hacca niyet edip telbiye etti, demiştir [308].
121-
Bab: Kesiciye Kurbandan Hiçbirşey Verilmez
190......Bize
Sufyân (es-Sevrî) haber verip şöyle dedi: Bana İbnu Ebî Necîh, Mucâhid ibn
Cebr'den; o da Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'dan haber verdi ki, Alî (R) şöyle
demiştir: Peygamber (S) beni gönderdi de ben kurbanlık develerinin yanında
bulunup onlarla ilgili işleri yerine getirdim. Peygamber bana emretti, ben de
kurbânların etlerini taksîm-ettim. Sonra bana emretti, ben kurbân develerinin
çullarım ve derilerini de taksim ettim.
Sufyân es-Sevrî dedi ki: H ve bana Abdulkerîm,
Mucâhid'den; o da Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'dan tahdîs etti ki, Alî (R) şöyle
demiştir: Peygamber (S) bana kurbân develerine, üzerinde gözetleyici olmamı ve
bunların kesilme ücretleri hususunda kurbândan (ücret olarak) hiçbir parça
vermemekliğimi emreyledi [309].
122-
Bab: Kurban Derileri Sadaka Edilir
191-.......İbn
Cureyc şöyle demiştir: Bana el-Hasen ibnu Müslim ile Abdulkerîm el-Cezeri haber
verdiler ki, onlara da Mucâhid haber vermiştir. Ona da Abdurrahmân ibn Ebî Leylâ
haber vermiştir. Ona da Alî (R) haber verdi ki, Peygamber (S) ona, kendi
kurbanlık develerine âid işleri görmesini," kurbân develerinin hepsini,
etlerini, derilerini, çullarını taksim etmesini ve kesilme ücretleri hususunda
kesiciye kurbândan hiçbirşey vermemesini emretmiştir [310].
123-
Bab: Kurban Develerinin Çulları Sadaka Edilir
192-.......Bize
Seyf ibnu Ebî Süleyman tahdîs edip şöyie dedi:
Ben Mucâhid'den işittim, şöyle diyordu: Bana İbnu Ebî
Leylâ tahdîs etti. Ona da Alî (R) tahdîs edip şöyle demiştir: Peygamber (S)
-Veda Haccı'nda- yüz deve kurbânı hediye etti. Bana onların etlerini tak-sîm
etmemi emretti, ben de etleri taksim ettim. Sonra çullarını tak-sîm etmemi
emretti. Ben onların çullarını da taksîm ettim. Sonra kurbânların derileriyle
ilgili emri de verdi, ben derilerini de taksîm ettim [311].
124-
Bab:
Hatırla o zamanı ki, biz Beyfin yerini İbrahim'e, bana
hiçbir şeyi eş tutma, Beyt'imi tavaf edenler, kıyam
edenler, rükû' ve sucûd edenler için iyice temizle diye
\ı_ merci9 yapmıştık. İnsanlar içinde haca Vlân et. | Gerek yaya, gerek her uzak
yoldan gelecek arık develerin üstünde binici olarak sana gelsinler. Tâ ki
kendilerine âid menfâatlere şâhid ve hâzır olsunlar. Allah'ın rızk olarak
kendilerine verdiği dört ayaklı (kurbanlık) hayvanlar üzerine ma'lûm olan
günlerde Allah'ın adını ansınlar. İşte bunlardan yiyin, yoksulu, fakiri de
doyurun. Sonra kirlerini gidersinler. Adaklarını yerine getirsinler ve o Beyti
Atîk'ı tavaf etsinler. İşte emr budur. Kim Allah'ın hürmet edilmesini emrettiği
şeyleri ta'zîmde bulunursa, bu, Rabb'i indinde kendisi için sırf hayrdır..."
(ei-Hacc: 26-30) [312]
125-
Kurban Etinden Sahibinin Yiyeceği ve Sadaka Yapacağı Mikdar Babı
Ve Ubeydullah; Bana Nâfî\ İbn Umer'in "İhrâmhya
avlanmasının cezası olarak kestiği kurbân ile adak kurbânından yedirilmez.
Bunların dışındakilerden yedirilir" dediğini haber verdi, demiştir [313].
Ve Atâ ibn Ebî Rebâh: Temettü* haccı yapana kesmesi
vâcib olan kurbândan sahibi yer ve başkalarına yedirir, demiştir [314].
193-....... İbn
Cureyc şöyle demiştir: Bize Atâ tahdîs etti. O, Câbir ibn Abdillah(R)'tan şöyle
derken işitmiştir: Biz Minâ'da kaldığımız üç günden fazla bir zamanda, kurbân
develerimizin etinden yemezdik. (Üç günden arta kalan eti sadaka yapardık.)
Sonra Peygamber (S) bize ruhsat verdi de: "Kurbân etlerinizi yiyiniz ve
(kavurup) azık yapınız" buyurdu. Bu müsâade üzerine biz de yedik ve azık
edindik. İbn Cureyc dedi ki: Ben Atâ'ya: Câbir, Medine'ye gelinceye kadar dedi
mi? diye sordum. Atâ: Hayır (Câbir Medine'ye gelinceye kadar demedi), dedi [315].
194-......Bana
Abdurrahmân kızı Amre tahdîs edip şöyle dedi: Ben Âişe(R)'den işittim, şöyle
diyordu: Biz, Rasûlullah'ın beraberinde -Veda Haccı'na- zu'I-ka'deden beş gün
kala (Medine'den) çıktık. Biz (bu aylarda umre değil) yalnız hacc edilir
zannediyorduk. Nihayet Mekke'ye yaklaştığımız zaman Rasûlullah beraberinde
kurbanı bulunmayanlara emretti. Onlar Beyt'i tavaf, (Safa ile Merve arasını
sa'y) ettiklerinde, bundan sonra ihramdan çıkarlardı. Âişe dedi ki: Kurbân
bayramının bifinci günü bir sığır eti ile yanımıza
girildi.
Ben:
— Bu et nedir? diye sordum.
Eti getiren kimse tarafından:
— Peygamber (S)
kendi kadınları adına kurbân kesti, denildi. Yahya ibn Saîd dedi ki: Ben bu
hadîsi el-Kaasım(ibn Muham-
med ibn Ebî Bekr)'a zikrettim de
el-Kaasım:
— Amre sana bu hadîsi olduğu gibi tastamam getirmiştir,
dedi [316].
126-
Kurbanı Tıraştan Önce Kesme(nin Hükmü) Babı
195-.......Bize
Mansûr ibn Zâzân, Atâ'dan haber verdi ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir:
Peygamber(S)'e, kurbânı kesmeden önce saçını tıraş eden ve bunun benzeri (meselâ
taş atmadan önce ifâda tavafı gibi) bir iş yapan kimsenin hükmü soruldu.
Peygamber: "Darlık yok, darlık yok" buyurdu [317].
196-.......Bize
Ebû Bekr ibnu Ayyaş, Abdulazîz ibn Rufey'den; o da Atâ'dan haber verdi ki, İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Bir adam Peygamber'e:
— Ben cemreye taş atmadan önce Ka'be'ye farz olan
ziyaret tavafını yaptım, dedi.
Peygamber:
— "Hiçbir darlık
yok" buyurdu.
Aynı şahıs veya diğer biri:
Ben kurbânımı kesmeden önce başımı tıraş ettim, dedi.
peygamber:
"Darlık yok" buyurdu.
Ben cemreye taş atmadan kurbânımı kestim, dedi. "Darlık
(ve günâh) yok" buyurdu [318].
Ve Abdurrahîm ibn Süleyman er-Râzî dedi ki îbnu Hüseyni
şöyle dedi: Bana Atâ, îbn Abbâs'tan; o da Peygamber'den haber verdi. Ve
el-Kaasım ibnu Yahya (öl. 197) şöyle dedi: Bana İbnu Huseym, Atâ'dan; o da İbn
Abbâs'tan; o da Peyamber'den tahdîs etti, dedi.
Ve Affân (ibn Müslim es-Saffâr): Ben Vuheyb'in şöyle
dediğini
zannediyorum:Bize Abdullah ibnu Huseym (^M^l^Saîd ibn
Cu-beyr'den; o da İbn Abbâs'tan; o da Peygamber'den.
Ve Hammâd (ibn Seleme), Kays ibn Sa'd ile Abbâd ibn
Man-sûr'dan; onlar da Atâ'dan; o da Câbir ibn Abdillah'tan; o da
Pey-gamber(S)'den olmak üzere bu hadîsi söyledi [319].
197-.......Bize
Hâlid el-Hazzâ, İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir:
Peygamber(S)'e birisi tarafından soruldu. O soran zât:
— Ben güneşin ortadan meyli ile batması arasındaki
zamana girişimin ardından cemreye taş attım, dedi.
Peygamber:
— "Darlık
yoktur" buyurdu. (O zât veya başkası:)
— Ben kurbânımı
kesmeden önce tıraş oldum, dedi. Peygamber:
— "Darlık
yoktur" buyurdu [320].
198-.......Ebû
Mûsâ (R) şöyle demiştir: Ben (Yemen'den döndüm de) Rasûlullah Bathâ'da iken
O'nun yanma geldim. Rasûlullah bana:
— "Hacca niyet ettin mi?" dedi.
Ben:
— Evet, niyet
ettim, dedim.
Rasûlullah:
— "Hangi nevi'
hacca niyet edip ihrama girdin?" dedi.
Ben:
— Peygamber'in
ihrama girişi gibi bir ihrama girişle Lebbeyk
dedim, diye cevâbladım.
Rasûlullah:
— "Güzel yaptın.
Şimdi git Bey t'i tavaf et, Safa ile Merve arasım sa'y eyle"
buyurdu.
Ben bunları yaptıktan sonra Kays oğulları kadınlarından
bir kadına geldim. Kadın başımın saçını tarayıp ayıkladı (yânı beraberimde
kurbân olmadığı için umre yapıp ihramdan çıktım). Sonra hacc niyetiyle ihrama
girip telbiye ettim. Artık sonraları ben, tâ Umer'in halifeliğine kadar
insanlara bununla, yânî hacca kadar umre ile temettü' yapmakla fetva veriyordum.
Nihayet Umer halîfe olunca bunu kendisine zikrettim. Umer:
— Allah'ın Kitabı1 m alırsak, o bize (başlanmış olan
umre ile hac-cı), tamamlamayı emrediyor (ei-Bakara: 196). Allah Elçisi'nin
sünnetini alırsak, şübhesiz Allah Elçisi kurbân, kesileceği yere ulaşıp
kesilince-ye kadar, ihramdan çıkmamıştır, dedi [321].
127-
İhrama Girme Sırasında Başının Saçlarını Yapışkan Bir Şeyle Toplayıp
Keçeleştiren ve İhramdan Çıkışta da Saçlarını Kestiren Kimse
Babı
199-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Umer'den haber verdi ki, Hafsa
(R):
— Yâ Rasûlallah! İnsanların hâli nedir ki, onlar umre
ile ihramdan çıktılar da sen umrenden dolayı ihramdan çıkmadın? diye
sordu.
Rasûlullah:
— "Ben başımın saçlarını toplayıp keçeleştirdim,
kurbânıma da Ka'be nâmına gerdanlık taktım. Artık ben kurbânımı kesmedikçe
ihramdan çıkamam" buyurmuştur [322].
128-
İhramdan Çıkış Sırasında Saçları Kestirmek ve (Kestirmeyip) Kısaltmak
Babı
200......Nâfi'
şöyle dedi: ibn Umer (R): Rasûlullah (S), hacçında başının saçlarım kestirdi,
der ıdı [323].
201-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer'den haber verdi ki, o şöyle,
demiştir:
Rasûlullah (S):
— "Yâ Allah! Başlarını tıraş edenlere rahmet eyle!" diye
duâ etti.
Ben:
— Evet, niyet
ettim, dedim. Rasûluüah:
— "Hangi nevi'
hacca niyet edip ihrama girdin?" dedi.
Ben:
— Peygamber'in
ihrama girişi gibi bir ihrama girişle Lebbeyk
dedim, diye cevâbladım.
Rasûlullah:
— "Güzel yaptın.
Şimdi git Beyt'i tavaf et, Safâ ile Merve arasını sa'y eyle"
buyurdu.
Ben bunları yaptıktan sonra Kays oğulları kadınlarından
bir kadına geldim. Kadın başımın-saçını tarayıp ayıkladı (yânî beraberimde
kurbân olmadığı için umre yapıp ihramdan çıktım). Sonra hacc niyetiyle ihrama
girip telbiye ettim. Artık sonraları ben, tâ Umer'in halifeliğine kadar
insanlara bununla, yânî hacca kadar umre ile temettü' yapmakla fetva veriyordum.
Nihayet Umer halîfe olunca bunu kendisine zikrettim. Umer:
— Allah'ın Kitâbı'm alırsak, o bize (başlanmış olan umre
ile hac-cı), tamamlamayı emrediyor (ei-Bakara: 196). Allah Elçisi'nin sünnetini
alırsak, şübhesiz Allah Elçisi kurbân, kesileceği yere ulaşıp kesilince-ye
kadar, ihramdan çıkmamıştır, dedi321.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! Saçlarını kısaltanlara da (rahmet et
deyiver), dediler.
Rasûlullah yine:
— "Yâ Allah!
Saçlarını kestirenlere merhamet eyle!"diye duâ etti.
Sahâbîler de tekrar:
— Yâ Rasûlallah!
Saçlarını kısaltanlara da rahmet buyursan! dediler.
Rasûlullah bu defa:
— "Saçlarını kısaltanlara da merhamet eyle" diye duâ
etti [324].
el-Leys dedi ki: Bana Nâfi' şöyle tahdîs etti:
Rasûlullah bir yâhud iki kerre "Allah saçlarını kestirenlere merhamet eylesin!"
diye duâ etmiştir.
Ve Ubeydullah da şöyle dedi: Nâfi' bana tahdîs edip:
Rasûlullah dördüncü defa da 'Saçlarını kısaltanlara da merhamet eyle"
demiştir, dedi [325].
202-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S):
— "Yâ Allah! Saçlarını tıraş edenlere mağfiret eyle!"
diye duâ etti.
Sahâbîler:
— Saçlarını
kısaltanlara da (diye ilâve ediver), dediler.
Rasûlullah:
— "Yâ Allah!
Saçlarını tıraş edenlere mağfiret eyle!" diye duâ etti.
Sahâbîler:
— Saçlarını
kısaltanlara da! dediler.
Rasûlullah bu duayı üç kerre söyledi de
(dördüncüsünde):
— "... Saçlarını
kısaltanlara da mağfiret eyle!" dedi [326].
203-.......Bize
Cuveyriye ibmı Esma, Nâfi'den tahdîs etti ki, Abdullah (ibn Umer): Peygamber (S)
ve sahâbîlerinden bir taife tıraş olup saçlarını kestirdiler. Sahâbîlerin
bâzısı da saçlarını sâdece kısalttılar, demiştir [327].
204-.......Bize
Ebû Âsim, İbnu Cureyc'den; o da el-Hasen ibn Müslim'den; o da Tâvûs'-tan; o da
İbn Abbâs'tan tahdîs etti ki, Mu-âviye (R): Ben Rasûlullah'ın başındaki saçından
bir parçasını mışkas (denilen enli ok veya bıçak) ile kesip kısalttım, demiştir
[328].
129-
Temettü' Haccı Yapan Kimsenin Umre'yi Yapmasının Ardından (İhram'dan Çıkışında)
Saçlarını Kısaltması Babı
205-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe tahdîs etti. Bana Kureyb haber verdi ki, tbn Abbâs (R) Peygamber
(S) Mekke'ye geldiği zaman (beraberlerinde kurbanlık sevketmemiş bulunan)
sahâbîlerine Beyt'i tavaf ve Safa ile Merve arasında sa'y etmelerini, sonra da
ihramdan çıkmalarım, saçlarım kestirmelerini yâhud da kısaltmalarını emretti,
demiştir [329].
130-
Kurban Bayramının Birinci Günü Ka'be'ye (Farz Olan) Ziyaret Tavafını Yapmak
Babı
Ve Ebu'z-Zubeyr Muhammed ibn Müslim, Âişe'den ve İbn
Abbâs'tan: Peygamber (S) ziyaret tavafını geceye
kadar geri bırakırdı, diye nakletmiştir [330].
Ve Ebû'l-Hassân Müslim ibn Abdillah'tan; o da îbn
Abbâs'tan olmak üzere, Peygamber (S) - birinci günden sonraki- Minâ günlerinde
Beyt'i ziyaret eder idi, diye zikrohınuyor [331].
Ve bize Fadl ibn Dukeyn söyledi: Bize Sufyân ibn Uyeyne,
Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den tahdîs etti ki, İbn Umer (R) ifâda için bir tavaf
yapar, sonra Mekke'de gündüz uykusuna yatar, sonra (nahr gününü kasdediyor)
Minâ'ya gelirdi [332].
Ebû Nuaym dedi ki: Bu hadîsi Abdurrazzâk, bize Ubeydullah el-Umerî haber verdi
deyip, bu senedle Rasûlullah'a yükseltti [333].
206-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Biz Veda senesi Peygamber'in beraberinde hacc yaptık. Kurbân
bayramının birinci günü ifâda tavafını yaptık. Bu tavafın ardından Safiyye bintu
Huyey hayz oldu. Peygamber (S) Safiyye'den herhangi bir erkeğin kendi kadınından
isteyeceği şeyi istedi. Âişe dedi ki: Ben: Yâ Rasûlallah, Safiyye hayızlı-dır,
dedim. Peygamber: "(İfâda tavafım yapıncaya kadar) o bizi seferimizden
habsedicidir" dedi. Yanında bulunanlar:
— Yâ Rasûlallah! Safiyye bayramın birinci günü ifâda
tavafını yaptı, dediler.
Bu haber üzerine Peygamber:
— "Öyleyse haydi
yola çıkın!" buyurdu [334].
el-Kaasım ibn Muhammed'den; Urve'den; el-Esved'den;
onlar da Âişe'den: Safiyye bayramın birinci günü ifâda tavafını yaptı, diye
zikrolunmaktadır [335].
131-
Bab: Hacı, Akabe Cemresini Akşama Girdikten Sonra (Yani Öğleden Sonra veya
Geceleyin) Taşladığı, Yahud Unutarak veya Bilmeyerek Kurban Kesmeden Önce Tıraş
Olduğu Zaman (Üzerine Darlık Yoktur)
207-.......Abdullah ibnu Tâvûs, babası Tâvûs ibn
Keysân'dan; "o da îbn Abbâs'tan tahdîs etti ki, Peygamber(S)'e Veda Haccı'nda
Minâ'da kurbân kesmek, tıraş olmak, cemre taşlamak, (bunlardan herhangi birini)
öne geçirmek ve geriye bırakmak lıakkında söylendiğinde, Peygamber: "Darlık
yok" buyurmuştur [336].
208-.......Bize
Hâlid el-Hazzâ', İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Veda
Haccı'nda Minâ'da, bayramın birinci gününde Peygamber'e suâller soruluyordu da,
Peygamber de "Darlık yok" buyuruyordu. Bir adam
Peygamber'e:
— Ben kurbân
kesmeden önce tıraş oldum, diye sordu. Peygamber:
— "Kurbânını
kes, günâhı yok" buyurdu. Ve yine:
— Ben akşama girişimin ardından (yânî öğleden sonra veya
geceleyin) cemre taşladım, dedi.
Peygamber:
— "Günâh yok"
buyurdu [337].
132-
Cemre Yanında Binek Üzerinde Fetva Vermek Babı
209-.......Abdullah ibn Amr'dan (o, şöyle demiştir):
Rasülullah (S), Veda Haccı'nda (Minâ'da) durdu. İnsanlar kendisinden sormaya
başladılar. Bir adam:
— Ben bilemedim de kurbân kesmeden önce tıraş oldum,
dedi. Rasûlullah:
— "Kurbânını
kes, günâhı yok" buyurdu. Diğer biri geldi ve:
— Ben bilemedim de cemreyi taşlamadan önce kurbânımı
kestim, dedi.
Rasûlullah ona da:
— "Cemreyi
taşla, darlık yok" buyurdu.
Rasülullah'a (o gün taş atmak, kurbân kesmek, tıraş
olmak, tavaf etmek gibi birinci günün işlerinden) öne geçirilmiş veya geriye
bırakılmış hiçbirşey sorulmadı ki, cevâbında "Yap, darlık (günâh) yok"
buyurmasın [338].
210-.......Abdullah ibn Amr ibni'1-Âsî (R) şöyle tahdîs
etmiştir: Kendisi, Peygamber (S) nahr günü (bineği üzerinde) hutbe yaparken
yanında hazır bulunmuştur. Hutbe akabinde birisi Peygamber'e doğru kalktı
da:
— Ben şu iş,
şundan evvel yapılacak sanıyordum, dedi. Sonra bir diğer kimse ayağa kalktı
ve:
— Ben şu iş, bu
işten öncedir sanıyordum. Kurbân kesmeden önce tıraş oldum; cemre taşlamadan
evvel kurbân kestim, dedi. Ve bunun gibi şeyler söyledi.
Peygamber (S):
— "Bunları yap,
bu fiillerin hepsi için hiçbir darlık yoktur"buyurdu.
O gün Peygamber'e hiçbir şeyden sorulmadı ki, cevâbında
"Yap, darlık yoktur" buyurmasın [339].
211....... İbn
Şihab şöyle demiştir: Bana İsa ibnyu Talha ibn Ubeydillah tahdîs etti. O,
Abdullah ibn Amr ibn Âs'tan işitmiştir. Abdullah (R), Rasûlullah (S) dişi devesi
üzerinde durdu, deyip geçen hadîsi olduğu gibi zikretmiştir [340].
Bu hadîsi ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Ma'mer ibn Râşid,
Salih ibn Keysân'a mutâbaat etmiştir [341].
133-
Mina Günlerinde Hutbe Babı [342]
212-.......Bize
İkrime, İbn Abbâs'tan tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) nahr günü
(Minâ'da) insanlara hitabe yaptı da bu hitabede:
— "Ey insanlar!
Bu gün hangi gündür?" diye sordu. İnsanlar:
— (İçinde kıtal)
haram olan gündür, dediler. Rasûlullah:
— "Bu hangi
beldedir?" diye sordu.
İnsanlar:
— (İçinde kıtal)
haram olan beldedir, dediler.
Rasûlullah:
— "Bu ay hangi
aydır?" diye sordu.
İnsanlar:
— Haram aydır,
dediler.
Rasûlullah:
— "Şübhesiz
kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız bu belde içinde, bu ayda, bu günün harâmlığı
kadar biribirinize haramdır" buyurdu ve bu sözleri birkaç defa tekrar etti.
Sonra başını yukarı kaldırdı da:
— "Yâ Allah,
tebliğ ettim mi? Yâ Allah, tebliğ ettim mi?"dedi. İbn Abbâs bu hadîsi böyle
naklettikten sonra:
— Nefsim yedinde olan Allah'a yemm ederim ki, bu sözler
muhakkak Rasûlullah'm ümmetine vasiyetidir. Binâenaleyh burada hâzır bulunan
kimse hâzır bulunmayana (ve müstakbel nesillere) bunu tebliğ etsin: "Benden
sonra biribirinizin boyunlarına vuracak kâfirlere dönmeyiniz" dedi [343].
213-.......Bana
Amr (ibn Dînâr) haber verip şöyle dedi: Ben Câbir ibn Zeyd'den işittim, şöyle
dedi: Ben îbn Abbâs'tan işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber (S)'den işittim,
Arafat'ta hutbe yapıyordu [344].
Bu hadîsi Amr ibn Dînâr'dan rivayet etmekte Sufyân ibn
Uyey-ne, Şu'betu'bnu Haccâc'a mutâbaat etti [345].
214-.......Muhammed ibn Şîrîn şöyle demiştir: Bana Ebû
Bekre'nin oğlu Abdurrahmân, babası Ebû Bekre'den haber verdi. Ve bir de benim
nefsimde bu Abdurrahmân'dan daha faziletli olan bir kimse, Humeyd ibnu
Abdirrahmân bana yine Ebû Bekre'den haber verdi. Ebû Bekre (Nufey' ibnu'l-Hâris
ibn Kelede -R-)'şöyle demiştir:
Peygamber (S) nahr günü bizlere hitâb
edip:
— "Bu gün hangi
gündür, biliyor musunuz?" buyurdu. Biz:
— Allah ve
Rasûlü en iyi bilendir, dedik.
O, sükût etti. O derecede ki, biz Peygamber onu başka
bir isimle isimlendirecek sandık. Rasûlullah:
— "Natır günü (yâni kurbân kesme günü) değil mi?'*
buyurdu. Bizler:
— Evet, kurbân
kesme günüdür, dedik.
Sonra:
— "Bu ay hangi
aydır?" diye sordu. Biz:
— Allah ve
Rasûlü en bilendir, dedik.
O yine sükût etti. O derecede ki biz ona isminden başka
bir isim takacak sandık. Rasûİullah:
— "Zu'l-hicce
ayı değil mi?" buyurdu.
Biz'
— Evet,
zu'l-hicce ayıdır, dedik.
— "Bu hangi
beldedir?" diye sordu.
Biz yine:
— Allah ve
Rasûlü en bilendir, dedik.
Rasûlullah
sustu; o derecede ki, biz ona isminden başka bir isfan verecek
sandık.
— "Haram olan
Belde değil mi?" buyurdu.
Biz:
— Evet, Haram
Belde'dir, dedik. Bunun üzerine:
— "Muhakkak ki
kanlarınız, mallarınız bu beldeniz içinde, bu ayınızda, bu gününüzün harâmlığı
gibi biribirinize, Rabb'inize kavuşacağınız güne kadar haramdır. Dikkat edin!
Bunları size tebliğ ettim mi?" dedi.
Sahâbîler:
— Evet, tebliğ
ettin, dediler. Rasûlullah:
— "Yâ Allah!
Şâhid ol!" dedi. Sonra: "Burada hâzır bulunanlar, hâzır bulunmayanlara tebliğ
etsin. Bâzan kendisine tebliğ edilmiş olan kimse, burada bulunup işiten
kimseden daha iyi anlayıp belleyici olur. Benden sonra biribirinizin boyunlarına
vuracak kâfirlere dönmeyiniz!" buyurdu [346].
215-.......Abdullah ibnu Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber
(S) Minâ'daki hutbesinde:
— "Bilir misiniz
bu gün hangi gündür?" buyurdu. Sahâbîler:
— Allah ve
Rasûlü en bilendir, dediler. Bunun üzerine Peygamber:
— "Şübhesizbu,
haram bir gündür. Yine bilir misiniz bu hangi beldedir?"
buyurdu.
Sahâbîler:
— Allah ve
Rasûlü en bilendir, dediler. Peygamber:
— "Haram
beldedir. Bilir misiniz bu hangi aydır?" buyurdu.
Sahâbîler:
— Allah ve
Rasûlü en bilendir, dediler. Peygamber:
— "Haram aydır"
buyurdu da şöyle devam etti: "Şübhesiz Allah kanlarınızı, mallarınızı,
ırzlarınızı bu ayınız içinde, bu beldeniz içinde, bu gününüzün harâmlığı gibi
biribirinize haram kılmıştır" [347].
Ve Hişâm ibnu'1-Gâzî (157) dedi ki: Bana Nâfi\ İbn
Umer'den haber verdi. O, şöyle demiştir: Peygamber (S) bu suretle yapmış olduğu
haccında nahr gününde cemrelerin arasında durdu da: "Bu büyük haccdır" buyurdu.
Bundan sonra Peygamber (S): "Yâ Allah! Şâhid ol!" demeye başladı ve insanlara
veda etti. Sahâbîler: Bu hacc, veda hacadır, dediler [348].
134-
Bab: Su İçirme Vazifesi Şahibleri Yahud Onlardan BaşkalrıI Mina Geceleri
Süresinde Mekke'de Gece Geçirirler Mi? [349]
216-.......Bize
îsâ ibnu Yûnus, Ubeydullah'tan; o daNâfi'den; o da Ibn Umer(R)'den Peygamber (S)
-su içirme sahihlerine Minâ gecelerinde Mekke'de geceleme hususunda- ruhsat
vermiştir, diye tahdîs etmiştir.
Veda Hutbesi
(Bu hutbe, M.S. 632 yılında Hz. Peygamber - sallâllahu
aleyhi ve sellem - Efendimiz tarafından yüz bin'i aşkın müslümana îrâd
edilmiştir. Hz. Peygamber Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle
buyurdu:)
Ey insanlar!
Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden
sonra sizinle burada ebedî olarak bir daha birleşemiyeceğim. İnsanlar!
Bugünleriniz nasıl mukkaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay
ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız,
namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden
korunmuştur.
Ashabım!
Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bu günkü her hâl ve
hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara
dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi burada bulunanlar,
bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da
işitenden daha iyi anlıyafak muhafaza etmiş olur.
Ashabım! Kimin yanında bir emânet varsa onu sahibine
versin! Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun
aslını vermek gerekir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayımz. Allah'ın emriyle
faizcilik artık yasaktır. Câhiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü
ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib'in oğlu (amcam)
Abbâs'ın faizidir.
Ashabım! Câhiliyet devrinde güdülen kan dâvaları da
tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvası Abdulmutta-lib'in torunu
(amcazadem) Rabîa'nın kan davasıdır.
İnsanlar!
Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden te'str ve
hâkimiyetini kurmak gücünü ebedî surette kaybetmiştir. Fakat siz; bu
kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu
memnun edecektir. Dîninizi korumak için bunlardan da
sakınınız!
İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta
Allah'dan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Tanrı emâneti olarak
aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adı-
na söz vererek halâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde
hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki
hakkınız, onların, aile yuvasını, sizin hoşlanmadığınız hiç bir kimseye çiğnet
memeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza
alırlarsa, onları hafifçe dövüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin
üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini
te'mîn et-menizdir.
Mü'minler!
Size bir emânet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça
yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emânet Allah Kitabı Kur'ân'dır. Mü'minler!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece
bütün müslümanlar kardeştir. Dîn kardeşinize âid olan herhangi bir hakka tecâvüz
başkasına halâl değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş
olsun.
Ashabım! Kendinize de zulmetmeyiniz. Kendinizin de
üzerinizde hakkı vardır.
İnsanlar! Cenâb-ı Hakk her hak sahibine hakkını
(Kur'-ân'da) vermiştir. Vârise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin
döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından
başkasına ait soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba
kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların
ilencine uğrasın! C4nâb-ı Hakk, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet
ve şahadetlerini kabul eder.
İnsanlar!
Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem 'in
çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanmda en kıymetli olanınız, Ona
en çok saygı göstereninizdir. Arab'ın Arab olmayana - Allah saygısı ölçüsünden
başka - bir üstünlüğü yoktur, insanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne
diyeceksiniz?
"— Allah'ın elçiliğini îfâ ettin, vazifeni yerine
getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun, diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine
Rasûlu Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak, sonra da cemâat
üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu:) Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab!
Şâhid ol yâ Rab!
217-.......Bize
İbnu Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana Ubeydullah, Nâfi'den; o da İbnUmer'den:
Peygamber (S) izin verdi, diye haber verdi [350].
Buhârî şöyle dedi: Bize Muhammed ibn Abdillah ibn Numeyr
tahdîs edip şöyle dedi. Bize babam Abdillah tahdîs edip şöyle dedi: Bize
Ubeydullah tahdîs edip şöyle dedi: Bana Nâfi\ İbn Umer'den tahdîs etti ki, o:
Abbâs ibn Abdilmuttalib (R) hacılara su ve şerbet dağıtmak vazifesinden dolayı
Minâ gecelerinde Mekke'de ikaamet etmek üzere Peygamber(S)'den izin istedi.
Peygamber de ona izin verdi, demiştir.
Bu hadîsi rivayet etmekte Muhammed ibn Abdillah ibn
Nu-meyr'e, Ebû Usâme Hammâd ibn Usâme el-Leysî, Ukbe ibnu Hâlid ve Ebû Damre
Enes ibnu Iyâd mutâbaat etmişlerdir [351].
135-
Cemreleri Taşlama (Vakti) Babı
Ve Câbir: Peygamber (S) nahr günü kuşluk vaktinde Akabe
cemresini taşladı, bundan sonraki teşrîk günlerinde ise cemreleri, güneşin
ortadan meyli ile batışı arasında taşladı, demiştir [352].
218-.......Vebere şöyle demiştir: Ben îbnu
Umer'e:
— Ben (teşrîk
günlerindeki) cemreleri ne zaman atayım? diye
sordum.
İbn Umer:
— îmâmın, yânı hacc emîrinin atmağa başladığı zaman, sen
de
cemreleri atarsın, dedi.
Ben suâli ona tekrar ettim, îbn
Umer:
— Biz (Rasûlullah zamanında) vakti gözetler dururduk da,
güneş semânın ortasından batıya meyi ettiğinde cemreleri atardık, dedi [353].
136-
Akabe Cemrelerinin Vadinin Ortasından (Aşağıdan Yukarıya Doğru) Atılması
Babı
219-.......Bize
Sufyân (es-Sevrî), el-A'meş'den; o da İbrâhîm en-Nahaî'den tahdîs etti ki,
Abdurrahmân ibn Yezîd: Abdullah ibn Mes'ûd, Akabe cemresini vâdînin ortasından
(aşağıdan yukarıya doğru) attı, dedi. Abdurrahmân ibn Yezîd dedi ki: Ben İbn
Mes'ûd'a:
— Yâ Ebâ Abdarrahmân! Bir takım insanlar bu Akabe
cemresini vâdînin üstünden (aşağıya doğru) atıyorlar,
dedim.
İbn Mes'ûd:
— Kendinden başka hiçbir hakîkî ma'bûd olmayan Allah'a
ye-mîn ederim ki, benim taş attığım şu mevki', üzerine el-Bakara Sûresi
indirilmiş olan kimsenin durup taş attığı makaamdır, dedi [354].
Ve Abdullah ibnu'l-Velîd: Bize Sufyân es-Sevrî,
el-A'meş'ten bu hadîsi tahdîs etti, demiştir [355].
137-
Cemrelere Yedişer Taş Atmak Babı
Bu yedi taş atmayı İbn Umer, Peygamber(S)'den olmak
üzere zikretmiştir [356].
220-.......
Bize Şu'be, el-Hakem'den; o
da îbrâhîm en-Nahaî'den; o da Abdurrahmân ibn Yezîd'den
tahdîs etti ki, Abdullah ibn Mes'ûd (R), Büyük Cemre'ye yânî Akabe cemresihe
vardığında Beyt'i sol tarafına, Minâ'yı da sağına alıp (cemre atılacak yere
yönelerek) yedi tane çakıl taşı atmıştır. Sonra da: Kendisine el-Bakara Sûresi
indirilmiş olan Peygamber (S) de cemreye işte böyle taş attı, demiştir [357].
138-
Akabe Cemresine, Beyti Soluna Alıp da Taş Atan Kimse Babı
221-.......Bize
el-Hakem, İbrâhîm'den; o da Abdurrahmân ibn Yezîd'den tahdîs etti ki, bu
Abdurrahmân, îbn Mes'ûd'un beraberinde hacc yapmış ve onu Beyt'i soluna,
Minâ'yı sağına alıp, Büyük Cemre'ye yedi tane çakıl taşı atarken görmüştür. İbn
Mes'ûd taşları böyle attıktan sonra: İşte bu taş attığım yer, üzerine el-Bakara
Sûresi indirilmiş olarykimsenin durduğu yerdir, demiştir [358].
139-
Bab: Hacı, Herbir Çakılı Atışıyle Beraber Allahu Ekber DİYE Tekbîr
Getirir
Bu herbîr çakılın beraberinde tekbîr getirmeyi İbn Umer
(R), Peygamber'den söylemiştir [359].
222-.......Bize
el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Ben Haccâc ibn Yûsuf'tan işittim; o minber
üzerinde: İçinde el-Bakara zikrolunan sûre, içinde Âlu İmrân zikrolunan sûre,
içinde kadınlar zikrolunan sûre diyordu (da el-Bakara Sûresi, Âlu İmrân Sûresi,
en-Nisâ Sûresi şeklinde söylemiyordu). Dedi ki: Ben Haccâc'ın bu söyleyiş
şeklini (hangisinin doğru olduğunu öğrenmek için) İbrâhîm en-Nahaî'ye
zikrettim. İbrâhîm şöyle dedi: Bana Abdurrahmân ibn Yezîd tahdîs etti. O, îbn
Mes'ûd'un beraberinde hacc etmiş; İbn Mes'ûd Akabe cemresini taşladığı zaman
vâdînin içine girmiş, orada bulunan ağacın hizasına geldiğinde onu yanlamış ve
oradan yedi tane çakıl taşını, herbirini atışla beraber tekbîr getirerek
atmıştır. Bundan sonra da: Kendisinden başka hakk ilâh olmayan Allah'a yemîn
ederim ki, üzerine el-Bakara Sûresi indirilmiş olan Zât, işte tam burada
dikilip atmıştır, demiştir [360].
Hasen Basrî'nin rivayetine göre Âişe (R): Cemreler için
toplanan bu çakıllar, tekbîr sayılarını muhafazaya vesîle olduğu İçindir, der
imiş. Bu sebeble, yedi taşın bir defada atılması tecvîz
edilmemiştir.
Bu hadîsin bâb başlığına delîlliği
meydandadır.
140-
Akabe Cemresini Taşlayıp da Onun Yanında Vakfe Yapmayan Kimse
Babı
Bu Akabe cemresi yanında durmamayı İbn Umer,
Peygamberden olmak üzere söylemiştir [361].
141-
Bab: Hacı, Akabe Cemresinden Başka Olan Diğer Birinci ve İkinci Cemreleri
Taşladığında Onların Yanındaki Düzlüğe Girer, Kıbleye Yönelmiş Olarak Orada
Uzunca Bir Süre Dikelir (Vakfe Yapar)
223-.......Bize
Yûnus ibn Yezîd, ez-Zuhrî'den; o da Sâlim'den, İbn Umer'in şöyle yapar olduğunu
tahdîs etti (Salim şöyle demiştir): İbn Umer, el-Cemretu'd-Dünyâ'ya yedi çakıl
taşı atar, her çakıl atışının ardından Allâhu Ekber diye tekbîr getirirdi.
Bundan sonra İbn Umer ileriye geçip, vâdînin ortasındaki düzlüğe girer ve orada
kıbleye yönelip (Cemreyi arkasına alarak) uzun bir dikeliş yapar ve iki elini
yukarıya kaldırarak duâ eder. Bundan sonra orta cemreye taş atar. Bundan sonra
İbn Umer vâdînin kuzey cihetine doğru yürür, (burada da birincideki gibi)
vâdînin içindeki düzlüğe girer, burada da kıbleye karşı yönelmiş olarak uzun
süre dikelir, ellerini kaldırarak duâ eder, uzunca dikelirdi. Bundan sonra
(ilerleyip) Akabe cemresine gelir, vâdînin içinden ona da yedi taş atardı,
fakat onun yanında (duâ için) durmazdı. Atıştan sonra oradan döner ve:
Peygamber(S)'i hacc menseklerini işte böyle yapar gördüm, der idi [362].
142-
Cemretu'd-Dünya İle Cemretu'l-Vusta Yanında (Dua İçin) Elleri Kaldırmak
Babı
224-.......Abdullah'ın oğlu Salim şöyle demiştir: Abdullah
ibn Umer el-Cemretu'd-Dünyâ'ya yedi tane çakıl taşı atar ve herbir çakıl taşını
atmasından sonra AHâhu Ekber... diye tekbîr getirirdi. Sonra buradan ilerler,
vâdînin ortasındaki düzlüğe girer, orada kıbleye yönelmiş olarak uzun bir
dikelme yapar, iki ellerini kaldırır, duâ ederdi. Bundan sonra
el-Cemretu'1-Vustâ'ya yine böyle taş atar, akabinde vâdînin kuzey tarafına doğru
yürür, düzlüğe girer, yine kıbleye yönelmiş olarak uzun bir dikelme yapar, iki
elini kaldırır, duâ ederdi. Bundan sonra Akabe cemresine gelir, vâdînin içinden
onu da taşlar, fakat onun yanında vakfe yapmazdı. Ve: Ben Rasûlullah(S)'ı işte
böyle yapar gördüm, der idi [363].
143-
(Mina Tarafındaki) Birinci ve İkinci Cemreler Yanında Dua Etmek
Babı
225........ Ve
Muhammed [364]
şöyle dedi: Bize Usmân ibnu Umer tahdîs edip şöyle dedi: Bize Yûnus ibn Yezîd,
ez-Zuhrî'den şöyle haber verdi:
Rasûlul ah (S) Minâ Mescidi'ne yakın olan cemreye taş
attığı zaman, ona ye|di çakıl taşı atar ve her bir çakılı attıkça da Allâhu
Ekber.. diye tekbîr getirirdi. Sonra önüne doğru ilerler de kıbleye yönelmiş ve
iki elini yukan kaldırmış olarak duâ eder ve bu duruşu uzatırdı. Sonra ikinci
cemreye gelir, ona da yedi çakıl taşı atar ve her bir çakılı attıkça Allâhu
Ekber diye tekbîr getirirdi. Sonra vâdînin sol tarafına doğru iner, orada da
kıbleye dönmüş ve iki elini kaldırmış olarak vakfe yapar, duâ ederdi. Sonra
Akabe yanındaki cemreye gelir, ona da herbir taşla beraber tekbîr getirerek yedi
tane çakıl taşı atar, sonra onun yanında (duâ için) durmaksızın
oradan
ayrılırdı.
ez-Zuhrî dedi ki: Ben Salim ibn Abdillah'tan işittim; o,
bu hadîsi aynen babası Abdullah ibn Umer'den; o da Peygamber(S)'den olmak
üzere tahdîs ediyordu. Ve İbn Umer de böyle yapardı [365].
144-
Nahr Günü Akabe Cemrelerini Taşladıktan Sonra Güzel Koku Sürünmek ve İfada
Tavafından Önce Tıraş Olmak Babı
226-.......Bize
Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım tahdîs etti. O, kendi zamanının en faziletli âlimi
idi. O, babası el-Kaasım ibn Muhammed ibn Ebî Bekr'den işitmiştir. Bu el-Kaasım
da kendi zamanının en faziletlisi idi (yedi meşhur tabiî fakîhinden biri idi).
O şöyle der idi: Ben Âişe(R)'den işittim. O şöyle diyordu: Ben Rasûlullah(S)'a
iki elimle şu iki hâlinde güzel koku sürdüm: Biri ihrama girmek istediği zaman,
biri de (Cemre ve tıraşın ardından) ihramdan çıktığı
zaman.
Beyt'i ifâda tavâfı-yapmadan önce, Âişe, Rasûlullah'a bu
iki zamânda elleriyle güzel koku sürdüğünü söylerken, her iki elini birden
uzatmıştır [366].
145-
Veda Tavafı(nın Hükmü) Babı [367]
227-......İbn
Abbâs (R): İnsanlara, hacc menseklerinin sonu Beyt'i tavaf etmek (veda tavafı)
olması emr olundu. Şu kadar ki bu yedâ tavafı hayızlı kadınlardan hafifletildi
(de onlara vâcib kılınmadı), demiştir [368].
228-.......
Bize İbnu Vuheyb, Amr ibnu'l-Hâris'ten; o da Katâde'den haber verdi. Ona da Enes
ibn Mâlik tahdîs edip: Peygamber (S) -Minâ'dan hareketle Muhassab mevkiine geldi
ve burada- öğle, ikindi, akşam, yatsı namazlarını kıldı. Sonra bu Muhassab'da
bir mık-dâr uyudu. Daha sonra bineğine binip Beyt'e doğru hareket etti ve Beyt'e
veda tavafı yaptı, demiştir [369].
Bu hadîsi rivayet etmesinde Amr ibnu'l-Hâris'e, el-Leys
mutâ-baat edip şöyle dedi: Bana Hâlid (ibn Yezîd es-Seksekî), Saîd ibn Ebî
Hilâl'den; o da Katâde'den tahdîs etti ki, ona da Enes ibn Mâlik (R)
Peygamber(S)'den tahdîs etmiştir [370].
146-
Bab: Kadın, (Haccın Rüknü Olan) İfada Tavafını Yaomasının Ardından Hayızlandığı
Zaman? [371]
229-.......
Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber'in zevcesi olan Huyeyy kızı Safiyye(nahr günü
ifâda tavafını yaptıktan sonra) hayızlandı. Ben onun hayızlanmasını Rasûlullah'a
zikrettim. Rasülul-lah (S): "O bizi yolumuzdan habsedici bir kadın mı oldu?"
Onun yanındakiler: Safiyye ifâda tavafını yapmıştır, dediler. Rasûlullah: "O
takdirde bizi habsetmesi yoktur" buyurdu [372].
230-.......(Ikrime şöyle demiştir): Medine ahâlîsi İbn
Abbâs'a, ifâda tavafını yapmış da sonra hayz olmuş kadının durumunu sordular.
İbn Abbâs onlara:
— İfâda tavafını
yapmış da sonra hayz olmuş bulunan kadın, Mekke'den memleketine hareket eder,
dedi,
Sorucular:
— Biz senin sözünü almayız; Zeyd ibn Sâbit'ijı sözünü de
bırakmayız, dediler.
îbn Abbâs:
— Medine'ye
vardığınız zaman, bu mes'eleyi başından geçmiş kimselere sorunuz,
dedi.
Medine'ye geldiklerinde bu mesveleyi sordular.
Sordukları kimseler içinde Ümmü Süleym de vardı. Ümmü Süleym onlara
Safiyye'-nin hadîsini zikretti [373],
Bu hadîsi Hâlid el-Hazzâ ile Katâde de İkrime'den
rivayet etmişlerdir [374].
231-.......Bize
Abdullah ibnu Tâvûs, babası Tâvûs ibn Keysân'dan tahdîs etti ki, îbnu Abbâs
(R):
— İfâda tavafını (hayızdan evvel) yaptığı zaman böyle
hayızh için (veda tavafını terkedip) memleketine dönmesine ruhsat
verildi,
demiştir.
Tâvûs ibn Keysân aynı senedle dedi ki: Ben İbn Umer'den
işittim, o da: (Evvelâ) hayızh kadın (temizlenip veda tavafını yapmadıkça)
memleketine hareket edemez, diyordu. Bundan bir zaman sonra da yine İbn Umer'den
işittim ki, o, bu sefer: Peygamber (S)-(ifâda tavafını yapmış olan) hayızlı
kadınlara veda tavafını terke müsâade buyurdu, diyordu [375].
232-.......Bize
Ebû Avâne, Mansûr ibnu'l-Mu'temir'den; o da İbrâhîm en-Nahaî'den; o da el-Esved
ibn Yezîd'den; o da Âişe'den tahdîs etti. Âişe '(R) şöyle demiştir: Biz
Peygamber'in beraberinde hacc-dan başka bir niyetimiz olduğunu bilmeksizin,
Medine'den yola çıktık. Nihayet Peygamber Mekke'ye geldi, Beyt'i tavaf etti,
Safa ile Merve arasında da dolaşıp sa'y etti. Fakat beraberinde kurbân
bulunduğu için kendisi ihramdan çıkmadı. Kadınlarından ve sahâbîlerinden O'nun
yanında bulunan herkes de tavaf ve sa'ylerini yaptılar. Bunlardan beraberinde
kurbânı bulunmayan kimseler ihramdan çıkıp halâl oldular. (Ben) Âişe ise hayz
oldu. Haccımızdan olan bütün menseklerimizi, yânı hacc işlerimizi yerine
getirdik. Nihayet Hasbe gecesi, yânî Muhassab mevkiinde bulunduğumuz gece -ki o,
dağılma gecesidir- olunca Âişe:
— Yâ Rasûlallah! Benden başka olan sahâbîlerinin hepsi
bir hacc ve bir umre ile dönüyorlar, (ben ise bir tek hacc ile dönüyorum),
dedi.
Rasûlullah:
— ' 'Mekke 'ye
geldiğimiz gecelerde sen Bey t 'i tavaf etmedin mi?'' diye
sordu.
Ben:
— Hayır,
etmedim, diye cevâb verdim. Rasûlullah:
— "Öyle ise
kardeşin Abdurrahmân ile beraber Ten'îm mevkiine kadar çık. Oradan umre
niyetiyle ihrama girip telbiye et. (Tavaf ve sa'y edip umreni tamamladığında)
buluşma yerin şu ve şu yerlerdir (yânî buralarda buluşalım)",
dedi.
Bunun üzerine ben Abdurrahmân'in beraberinde Ten'îm'e
kadar çıktım ve oradan umre niyetiyle ihrama girip telbiye eyledim [376].
(Minâ günlerinde) Safiyye bintu Huyeyy de hayz olmuştu.
Peygamber:
— "Akra, halka
(~ Kesici, kökten kazıyıcı kadın)/ Muhakkak ki sen bizleri yolumuzdan
habsedicisin! Sen nahrgünü ifâda tavafını yapmadın mı?"
dedi.
Safiyye:
— Evet ifâda
tavafını yaptım, dedi. Bunun üzerine Peygamber:
— " Öyleyse
(hayızh için veda tavafını terkde) be's yoktur; haydi yola çık!" buyurdu [377].
Âişe dedi ki: Ben (umremi tamamladıktan sonra)
Peygamberce Muhassab'da Mekke ahâlîsi üzerine doğru çıkar halde kavuştum, ben de
aşağıya doğru üzerlerine iniyordum. Yâhud ben yukarı çıkıyor-ken O aşağıya
iniyordu.
Ve Müsedded kendi Müsned'mdeki rivayetinde: Peygamber:
"Sen (Mekke'ye geldiğimiz gecelerde) tavafı yapmadın mı?" diye sorduğunda, ben:
Hayır, yapmadım, dedim şeklinde söylemiştir.
Bu hadîsi Mansûr'dan "Hayır, yapmadım" kavliyle rivayet
etmesinde Müsedded'e, Cerîr ibnu Abdilhamîd mutâbaat etmiştir [378].
147-
Mina'dan Memleketlere Hareket Edip Dağılma Gününde İkindi Namnazını El-Abtah'da
Kılan Kimse Babı
233-.......Bize
Sufyân es-Sevrî tahdîs etti ki, Abdulazîz ibnu Rufey' şöyle demiştir: Ben Enes
ibn Mâlik'e:
— Peygamber'den
hatırladığın bir şeyi bana haber ver; zu'l-hiccenin sekizinci günü olan terviye
gününde öğle namazını nerede kıldı? diye sordum.
Enes:
— Minâ'da kıldı,
diye cevâb verdi. Ben yine Enes'e:
— Minâ'dan memleketlere dağılma günü ikindi namazını
nere-
le kıldı? diye sordum. Enes:
— Abtah (yânî Muhassab)'da kıldı. Sen emirlerinin
yapmakta oldukları gibi yap! dedi[379].
234-.......Katâde, Enes ibn Mâlik'ten tahdîs etmiştir. Enes
ibn Mâlik de Katâde'ye Peygamber'den şöyle tahdîs etmiştir: Peygamber (S)
-Minâ'dan hareket edip Muhassab mevkiine geldi ve burada öğle, ikindi, akşam,
yatsı namazlarını kıldı ve yine bu Muhassab'da bir mikdâr uyudu. Daha sonra
bineğine binip Beyt'e doğru hareket etti ve Beyt'e (veda) tavafı yaptı [380].
148-
Muhaasab Mevkiinde Konaklamanın Hükmü) Babı
235-.......Âişe
(R): Muhassab bir konaklama yeridir ki, Peygamber (S) buraya, Medine'ye dönüş
için çıkışının kolay olmasından dolayı iner, konaklardı, demiştir. Âişe, buraya
inerdi sözüyle, Abtah'ı kasteder [381].
236-.......Bize
Amr (ibn Dînâr), Atâ'dan tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R): Muhassab menzilinde
konaklamak hacc menseklerinden bir-şey değildir. Muhassab ancak Rasûlullah'ın
(zevalden sonra istirahat için) inip konakladığı bir yerdir, demiştir [382]
149-
Mekke'ye Gelişte, Mekke'ye Girmeden Önce (Alt Tarafındaki) Zü Tuva Mevkiinde
Konaklama, Medine'ye Döndüğünde de
Zu'l-Huleyfe'deki Mekke'den Batha'da Konaklama Babı
237-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe, Nâfi'den tahdîs etti (O, şöyle demiştir): îbnu Umer (R) Akabe
yolunda iki tepe arasında bulunan Zû Tuvâ "mevkiinde geceyi geçirir, sonra
Mekke'nin yüksek tarafında bulunan tepeden Mekke'ye girerdi. Mekke'ye hacı
yâhud umre yapıcı olarak geldiği zaman devesini başka yerde değil, ancak
Mescidi Harâm'ın kapısı yanında çökertir, sonra içeriye girer ve Haceri
Es-ved'in bulunduğu köşeye gelir ve tavafa oradan isti'Iâm ederek başlar. Sonra
yedi defa dolaşır. Bu yedi dolaşmadan ilk üçünü koşarak, dördünü de yürüyerek
yapar, sonra tavaftan ayrılır ve iki rek'at namaz kılar. Sonra kendi
konaklayacağı yerine dönmeden evvel gider, Safa ile Merve arasında dolaşırdı.
Hacc yâhud umreyi yapıp da Mekke'den hareket ettiği zaman ise, devesini Medine
yakınındaki, Pey-gamber'in devesini çökertegeldiği Zu'1-Huleyfe'deki Bathâ'da
çökertirdi [383].
238-.......Bize
Hâlid ibnu'l-Hâris tahdîs edip şöyle dedi: Ubeydullah'a Muhassab'da
konaklamaktan soruldu da o: Bize Ubeydul-lah tahdîs etti ki, Nâfi': Muhassab'da
Rasûlullah (S), Umer ibn Hattâb ve İbn Umer (R) konakladılar,
demiştir.
Ve yine geçen isnâdla Nâfi'den; onun: İbn Umer (R)
orada, yâ-nî el-Muhassab'da öğle, ikindi ve zannediyorum akşam namazlarını
kılardı, dediğini rivayet etmiştir. Râvî Hâlid: Ben yatsı namazı hakkında da
şübhe etmiyorum, demiştir. Nâfi': Ve İbn Umer orada bir rnıkdâr uykuya yatar ve
bu MuhassabMa konaklamayı Peygamber'-den olmak üzere zikrederdi, demiştir [384]
150-
Mekke'den Dönme Sırasında Zü Tuva Mevkiinde Konaklayan Kimse
Babı
239-.......Nâfi' şöyle demiştir: İbnu Umer (R) Mekke'ye
gelirken Zû Tuvâ mevkiinde geceler, sabah olunca Mekke'ye girerdi. Mi-nâ'dan
dağılışta da Zû Tuvâ'ya gelir, sabaha kadar orada gecelerdi, ve Peygamber(S)'in
de burada böyle gece geçirir olduğunu zikrederdi [385]
151-
Hacc Mevsimi Günlerinde Ticaret Yapmak ve Cahiüyüt Panayırlarında Alışveriş
Etmek Babı [386]
240-Amr ibnu
Dînâr şöyle dedi: İbn Abbâs (R) şöyle dedi: Zu'1-Mecâz ve Ukâz, Câhiliyet
devrinde, insanların ticâret yerleri idi. İslâm gelince müslümânlar buralarda
hacc mevsiminde alışveriş etmekten gûyâ hoşlanmamı şiardı. Nihayet "(Hacc
mevsimlerinde ticâretle) Rabb 'inizden rızık istemenizde sizlere bir günâh
yoktur.,."
(el-Bakara: 198) âyeti İndi [387].
152-
Muhassab'dan Gecenin Son Vaktinde Kalkıp Yola Gitmek Babı [388]
241-.......Âişe
(R) şöyle dedi: Safiyye Minâ'dan dağılma gecesi hayz oldu
da:
— Ben kendimi başka değil, muhakkak sizleri yolunuzdan
hab-sedip alıkoyucu olduğumu düşünüyorum, dedi.
Peygamber (S):
— "Hay kesici ve
kökten kazıyıcı kadın! Safiyye nahr günü ifâda tavafı yaptı mı?" diye
sordu.
Kendisine:
— Evet (o gün
ifâda tavafı yaptı), denildi.
Bu cevâb üzerine Safiyye'ye hitaben Rasûlullah
(S):
— "Haydiyola
çık!" buyurdu [389].
Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Zikredilen bu hadîste
Muham-med bana ziyâde edip şöyle dedi [390]:
Bize Muhâdır tahdîs edip şöyle dedi: Bize el-A'meş, İbrahim'den; o da
el-Esved'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah'm
beraberinde haccdan başka birşey zikretmeyerjk, Medine'den yola çıktık.
Mekke'ye geldiğimiz zaman Rasûlullah bizlere ihramdan çıkmamızı emretti.
Nihayet Minâ'dan memleketlere dağılma gecesi olduğu zaman Huyeyy kızı Saftyye
hayızlandı. Peygamber (S):
— "Hay kökten
kazıyıcı, kesici kadın! Ben onu başka değil, ancak sizleri habsedipyolunuzdan
ahkoyucunuzdur sanıyorum" dedi.
Sonra Safiyye'ye hitaben:
— "Sen nahr günü
ifâda tavafını yaptın mı?" diye sordu. Safiyye:
— Evet (yaptım),
dedi. Rasûlullah:
— "Öyleyse
(zarar yok) haydi yola koyul!" buyurdu. Âişe dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah!
Ben {Mekke'ye geldiğimde) ihramdan çıkamadım (yânı umre yapamadım),
dedim.
Rasûlullah:
— "Sen de
Ten'îm'den bir umre yap!" buyurdu.
Bunun üzerine kardeşi Abdurrahmân, Âişe'nin beraberinde,
Ten'îm'e çıktı. Âişe dedi ki: Umreyi tamamlayıp döndüğümüzde Pey-gamber'e
gecenin sonunda (veda tavafı yapmak üzere Mekke'ye doğru) gider hâlde kavuştuk.
O bana:
— "Buluşma yerin
şu ve şu1 yer olsun (yânı.veda tavafından sonra Medine'ye hareket için
buluşmamız fulan yerde olsun)" buyurdu [391].
[1] Bu Kıtabu'1-Hacc" unvanı, Ebû Zerr rivayetidir. Asîlî
rivayetinde "Kitâbu'l-Menasık" şeklindedir. Müslim Sahîh'mût de Asîlf
nushasındaki unvan vardır. Tahavı, kitabında her ikisini cem' ederek "Kitâbu
Menâsiki'1-Hacc" unvanını vermiştir
[2] Âlimlerin cumhuruna göre haccın vucûbu Kitâb'dan bu Âlu
İmrân:97 âyet ile sabit olmuştur. Allah bu âyette hacc işini, haccın vucûbuna
delâlet eden birkaç vucuh ile te'kîd etmiştir.
Hacc emrinin haber sîgasıyle gelmesi; isim cümlesi olarak
getirilmesi; hac-cm, halkın boynunda Allah'ın vâcib ve sabit bir hakkı olduğunu
ifâde eder surette teblîğ edilmesi; hükmün evvelâ ta'mîm, sonra tahsisi; haccı
terke küfr ismi verilmesi; istiğna zikr edilmesi ki, burada haccı terk edenin
yardımsız kalacağına ve en aşağı bir mahlûk olduğuna delâlet eder
(Beydâvî).
Bâzı âlimler haccın vucûbu "Haccı da umreyi de Allah için
tam yapınız... "(el-Bakara:196) âyeti iledir, demişlerdir. Kâsânî'nin
Bedâyu's-Sanâi'de "İnsanlar içinde haccı Vlân et... "(el-Hacc:27) âyetinin
ma'nâsı, bâzı âlimlere göre "Allah'ın haccı insanlara farz kıldığını i'lân et"
demek olduğunu bildirmiştir. Bunların hepsi, haccın Kur'ân'daki delili olmakla
beraber, cumhurun delîli daha zahirdir.
Haccın sünnetteki delilleri ise, bu kitâbda gelecek olan
hadîslerdir
[3] Hadîsin bâb başlığına hüccetliği ince bir bakışla idrâk
edilir. Şöyle ki: Hadîs, hacc emrinin te'kîdine delâlet etmektedir. O derecede
ki, mükellef bizzat hacc etmekten acizliği sırasında bile haccı terketmesi özür
kabul edilmiyor da, kendi yerine başka bir kimseyi nâib edinmesi lâzım geliyor.
İşte bu da haccı bizzat îfâ etmekteki büyük fazîlete delâlet eder. İşte hadîs
ile başlık arasındaki uygunluk buradan alınır (Aynî).
Bu hadîsten pekçok dînî,
ahlâkî, içtimaî hükümler çıkarılmıştır.
[4] Buhârî, haccm vücubunda binek şartının, bineğe kudreti
olsun olmasın, yaya olarak da haccın cevazına münâfî olmayacağına tenbîh etmek
için bu âyeti başlık yapmıştır. Çünkü âyet, yayaları ve bineklileri şâmil
olmuştur.
[5] Buhârî'nin âdeti böyle cereyan etmiştir: O, hadîste
yâhud Kur'ân'da bir kelime geldiği zaman, onun hadîsteki yâhud Kur'ân'daki
nazîrini de zikreder: Burada daNûh:20. âyetindeki "Ficâcen" kelimesinin
tefsirini vermiştir. el-Fecc, geniş yol; Ficâc, geniş yollar demektir. Bu tefsîr
Ferrâ, Ebû Ubeyd, ve el-Ezherî'nin kavlidir. Beydâvî ve diğer tefsîr imamlarının
zikrettikleri ma'nâ da budur (Aynî, Kastallânî).
[6] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu, içinde binme ve uzak
yol bulunması cihetin-dendir. Binme, "Devesine binmekte"; "Feccu amîk", yânî
uzak yol ise Zu'l-Huleyfe'dir. Çünkü Zu'1-Huleyfe ile Mekke arası on merhale,
yânî ikiyüz millik mesafedir. Zu'1-Huleyfe, Medine'ye de dört mil uzaklıktadır.
Burası Medî-neliler'in ve o taraftan gelenlerin ihrama girme
yerleridir.
[7] Îbnu't-Tm şöyle dedi: Buhârî, Allah'ın başlıktaki âyette
yayaları bineklilerden önce zikrettiğinden dolayı, yaya hacc daha faziletlidir
iddiasında olanları red detmek istedi. Eğer yaya hacc daha faziletli olaydı,
Peygamber muhakkak onu yapar ve onu kasdederdi. Ve bunun içindir ki, Peygamber
Zu'1-Huleyfe'de devesi kendisini doğrultuncaya kadar ihrama girmemiştir, diye
beyân etmiştir (Kastallânî).
[8] Enes ibn Mâlik'in hadîsi "Zu'I-Huleyfe'de sabaha kadar
geceleyen kimse bâbı"n-da; İbn Abbâs'ınki de "İhrâmh libâslardan neyi giyer
bâbi"nda gelecektir.
[9] Ebân'ın bu hadîsini Ebû Nuaym ei-Mustahrac'mda mevsûlen
rivayet etmiştir.
[10] Umer'in bu sözünü Adurrazzâk ile Saîd ibn Mansûr,
senediyle rivayet etmişlerdir. Umer bunu ya tağlîb cihetiyle, ya da hakîkat
olarak söylemiştir. Çünkü hacı da sefer meşakkatine ve lezzetlenecek şeyleri
terke karşı nefsine sabırla mucâhede eder.
[11] Muhammed ibn Ebî Bekr el-MukaddemFnİn bu hadîsini
el-tsmâîlî mevsûl olarak rivayet etmiştir.
Buradaki haberlerin
hepsinin bâb başlığına uygunluğu açıkça
görülmektedir.
[12] Bu hadîsin de bâb başlığına uygunluğu, "Feahkabehu"
kelâmındadır. Çünkü bunun ma'nâsı "Onu deve semerinin hakîbesi üzerinde taşıdı"
demektir.
"el-Hakîbe, ketîbe
vezninde eğrim dedikleri nesnedir ki, kundak tarzında içini doldurup, deve
hatabımn ense tarafına korlar ve mutlaka palan ve havud ensesine bağlanan
nesneye denir; heybe, hare ve şâir nesne olsun" (Kaamûs
Ter-cemest).
[13] Bu hadîs, îmân Kitâbı'nda "îmân da ameldir bâbı"nda
geçmişti. Hadîsin buradaki bâb başlığına uygunluğu
meydandadır.
Hadîsteki mebrûr kelimesinin aslı hakkında şu bilgiler
verilmiştir: el-Birr, bâ'nm kesri ve râ'nın teşdîdiyle sıla ve in'âm
ma'nâsınadır... Mü-ellefin Basâir'de beyânına göre asıl berr, bâ'nın fethiyle
bahr {yânî deniz) mu-kaabiline konulmuştur. Sonra ondan genişleme ma'nâsı
i'tibâr olunup bâ'nın kesriyle birr kelimesi hayr işlemeye girişmek ve hayrda
genişlik manâsında kullanıldı. Allah'a nisbet olunduğu gibi, bâzan kullara da
nisbet olunur. Meselâ "Berre'1-abdu Rabbehu" derler; "Rabb'ine tâatte
genişledi'1 ma'nâsınadır. Pes Cenabı Bârî'den sevâb ve kullardan tâat murâd
olunur. O dahi iki nevi'dir. Biri i'tikaad ve biri ameller cihetiyledir. Ve
"Birru'l-vâlideyn" onlara hizmet ve ihsanda genişlemek ve bollamaktan ibarettir
ki, ukûk mukaabilidir. Ve birr söz doğruluğunda da kullanılır; bollamcı hayırdan
olmak hasebiyle; ve yemîn sıdki bundan şu'belelırniştir. Ve hacem kabulü ma'nâsı
İlâhî sevâb cümlesindendir. Ve buğdaya bâ'mn ötresiyle burr denilmesi, gıda
hususunda kendisine muhtâc olunanların en genişi olmak münâsebetiyledir
İntehâ...
Ve birr, hayr, fadl ve
hasene ma'nâsına kullanılır... Ve hacc makbul olmak ma'nâsınadır... (Kaamûs
Ter.).
[14] Buhârî râvîlerinin çoğu, hadîsteki "Lâkin" kelimesini
lâm''n fethi ve kâfin zammı ile ve kadın cemâatine hitâb olarak "Lekunne"
rivayet etmişlerdir. Hattâ Kaabisî bu kelimenin bu suretle zabtı, gönlümün
kendisine yöneldiği bir kıraattir, demiştir. Yalnız Hamevî'nin rivayeti kâfin
kesriyle ve istidrâk iledir. Burada ekseriyetin rivayetine göre terceme
edilmiştir. İstidrâk kabul edildiğine göre, ma'nâ: "Lâkin kadınlar hakkında en
makbul olan cihâd, mebrûr haccdır" demek olur.
Bu hadîsten, kadınlar için cihâdın bir vazîfe ve ibâdet
olduğu anlaşılır. Hadîste "Kadınlar için en faziletli cihâd, mebrûr haccdır"
buyurulmakla, kadınlar için haccdan başka cihâd ibâdeti de vardır; şu kadar ki,
kadınlar için hacc, cihâddan daha faziletlidir, demek oluyor. Nitekim İslâm
kadınlarının gazalara katıldıkları hakkında birçok sahîh haberler
vardır.
Şârih Ibnu Battal şöyle demiştir: Cihâdın haccdan daha
faziletli olduğu hakkındaki rivayet, İslâm'ın ilk devirlerine âiddir. İslâm'ın
hayâtı bahis konusu olduğu o devirde, her müslümâna cihâda katılmak kat'î bir
farz idi. islâm Dîni gâlib olup açılmağa başlayınca cihâd, kifâye farz oldu. Bu
devirde cihâd, cihâda me'mûr olanlar tarafından îfâ edildi. Ve bu devirde hacc
efdal oldu. Hz. Âişe'ye: "Sizin en faziletli cihâdınız, mebrûr haccdır"
buyurulması da bu devre âiddir. Fakat düşman müslümânların hududuna gelip
dayandığı ve düşmanı def etmek zarureti görüldüğünde, memleketin bütün
insanlarına ve bütün icti-mâî sınıflarına cihâd farz ve elbette haccdan daha
faziletli olur (Umdetu'l-Kaarî, IV, 492).
[15] er-Refes ve er-Rufûs, cima' eylemek ma'nâsınadır ve
fahiş (yâni çirkin) kelâm söylemek ma'nâsınadır. Ve hâtûnlara cimâ'a müteallik
söz söylemek, bir kavle göre yüzlerine karşı fuhşiyâtla ilgili söz söylemek
ma'nâsınadır... Birinci, dördüncü ve beşinci bâblardandır (Kaamûs
Ter.).
Bu er-Refes kelimesi, el-Bakara:187 Ve 197. âyetlerde de
cinsî münâsebet ma'nâsına tefsir edilmiştir.
"Hacc bilinen aylardır. İşte kim onlarda haccı kendine
farz eder (ihrama girerce artık haccda kadına yaklaşmak, günâh yapmak, kavga
etmek yoktur. Siz ne hayr yaparsanız Allah onu bilir. Bir de aziklanırız.
Muhakkak ki azığın en hayırlısı (insanlara yük olmaktan) sakınmaktır. Ey kâmil
akıl sahihleri, benden korkun" (el-Bakara: 197).
Hadîsin bâb başlığına
uygunluğu "Anasının onu doğurduğu günkUgibi (tertemiz) döner" fıkrasından
alınır.
[16] Yânî hacc ve umre için ihrama girilecek yerlerin takdir,
ta'yîn ve beyân edilişi babı. Buradaki ve hadîs metnindeki farz etme, takdîr,
ta'yîn ve beyân eyleme
veyâhud vâcib
kılma ma'nâsınadır.
Mıkaat, hudûdlandırılmış vakit ma'nâsmdan mif'âl vezninde
bir isimdir.
Burada mekân için istiare edilmiştir. Ka'be'ye giderken,
etraftan bu ta'yîn edilmiş mîkaatlara ulaşanlar, Beyt'i ta'zîmen ve İclâlen,
dînî bakımdan ihrama gir meleri lâzımdır.
[17] es-Surâdık, evin sahnının yukarı tarafında aykırı
çekilen serâperdeye denir..., " ve zârden cibinlik tarzında beyte denir...
Birinci ma'nâya göre, evi ikiye bölüp, meselâ yukarı bölüğü çadır sahibine,
aşağı bölüğü tâbi'lere mahsûs olur. Sâri-hin beyânı üzere bu serâperde
arabçalaştınlmıştir ki, pâdişâh otağına ve çadır tozluğuna ve çadır verâsında
hass harem ikaamet eylemek için çadır içine çekilen perdeye ve çadır etrafına
çekilen sokağa ıtlak olunur.. (Kaamûs Ter.).
[18] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu açıktır. Çünkü hadîste
bu yerlerin hacc ve umre yapacaklar için ihrama girme noktalan olmak üzere,
bizzat Peygamber tarafından ta'yîn edildikleri beyân
olunmuştur.
[19] Buhârî bâb başlığı yaptığı bu âyette emredilen azıkların
mâhiyetini, nüzul sebebi olan vak'a ile açıklamak istemiştir. Allah Taâlâ bu
"Azıklanın" emriyle dünyâ azığını hazırlamayı irşâd ettikten sonra, ondan daha
hayırlı olan âhiret azığını, yânî takvayı teşvîk ve
emretmektedir.
[20] Burada tevekkülü kötüleme yoktur. Çünkü hazırlıksız
gelenlerin yaptığı, tevekkül değil, teekkül; yânî Allah'a dayanmak değil,
insanlardan yemeğe çalışmaktır. Zîrâ
tevekkül, bütün hazırlık ve sebebleri
yerine getirmekle beraber, sebeblerden bakışı kesmektir; bilkülliye sebebleri
terk değildir. Sebebleri yerine getirmekle, meydana geleceği beklenen veya
meydana gelen zarar def edilir. Bu ise tevekküle aykırı olmaz. Bil'akis
yıkılacak duvardan kaçmak ve boğaza gerilen lokmayı su ile gidermek gibi,
vâcibdir (Kastallâni).
Âyetin lâfzı, hem dünyâya
âid azıkları, hem de âhirete âid azıkları hazırlamayı emr ve teşvîk
etmektedir.
[21] Buhârî, hadîsin hem mevsûl tarîkini, hem de mürsel
tarîkini göstermiş, böylece Verkaa tarîkinin mevsûllüğünü, Sufyân ibn Uyeyne
tarîkinin mürselliği ortaya koymuş oluyor.
[22] el-Ihlâl:... ve hacc eden kimse yüksek sesle telbiye
eylemek ma'nâsmadır. (Kaa-mus Ter.). ei-Mühell, bundan mekân ve zaman ismi ile
mimli masdar olur. Buradaki Mühell, yüksek sesle telbiye edilecek yer ma'nâsına
ve genişleme olarak ihrama girilecek yer, yânî mîkaat
ma'nâsmadır.
[23] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Mekkeliler de Mekke'den
ihrama girerler" fıkrasıdır. Yânî Mekkeliler ihrama girmek için hâricdeki
mîkaatlara kadar çıkmağa muhtâc olmaksızın, bulundukları yerden hacc için
ihrama girip telbiye ederler. Yalnız umre için bir mîkaata kadar gideceklerdir.
Buna âid îzâhlar ileride gelecektir.
Burada söylenen mîkaatlardan Zu'1-Huleyfe yukarıda geçmiş
ve ona âid bilgi de orada verilmişti. Şimdi diğerlerini kısaca
tanıyalım:
e/-Cuhfeyy\ Ebû Ubeyd şöyle tanıtmıştır: el-Cuhfe, camii
ve minberi bulunan bir köydür. Deniz kenarına sekiz mil uzaklıktadır. Şâm,
Mısır ve Mağrib beldelerinden gelen hacıların mîkaadıdır. Mekke'den üç konak
mesafededir. Medine'ye sekiz konaktır. Amâlika, Yesrib'den sonra burada mekân
tutmuştur. Peygamber tarafından Mehyea ismi verilmiştir.
ibn Hazm, Mekke'ye 82 mil mesafede bulunduğunu
bildirmiştir. Yâkût el-Hamavî de kendi zamanında Cuhfe*nin harâb olduğunu
bildiriyor.
Karnu'l-Menâzil: Mekke'ye bir gün ve bir gecelik
uzaklıkta bir yerin adıdır. Birkaç yolun kavuşma noktası olduğundan dolayı bu
adla adlandırılmıştır. Kam kelimesi, râ'nın fethiyle Karen şeklinde de
söylenmiştir. Meşhur Uveys el-Karanî'nin mensûb olduğu kabilenin
ismidir.
Yalemlem: Yemen'in Mekke yolu üzerindedir. Tihâme
Dağlan'nm en büyüklerinden olup İbn Hazm'ın beyânına göre Mekke'ye otuz mil
mesafededir.
Mîkaatlar beştir. Bu
hadîste dördü zikredilmiştir. Beşinci mîkaat olan Zötu Irk, Irak ahâlîsinin
mîkaadıdır. Bu husus diğer hadîslerde gelecektir.
[24] Çünkü Peygamber'in beraberinde hacc yapanların
hiçbirinden Peygamber'in daha önce ihram ettiği
nakledilmemiştir
Bu başlığın zahiri, Buhârfnin mîkaattan önce ihrâmlanmayı men' etme görüşünde
olduğudur.
[25] İbn Umer bu fıkrayı Peygamber'den bizzat kendi kulağı
ile işitmediğini, bunu diğer sahâbîlerden öğrendiğini bildirmiş oluyor.
Sahâbînin mürselinin de sa-hîh olduğu bilinen bir düstûrdur. Kaldı ki bu fıkra
İbn Abbâs, Câbir, Âİşe ve Haris ibn Amr hadîslerinde Peygamber'in sözü olarak
sabit bir husustur.
[26] Bu hadîs, 10 rakamında, küçük bir sened ve lâfız
farkıyle geçmiş, gerekli bilgiler de orada
verilmişti
[27] Bu bâb ile bundan önceki ve bundan sonraki bâbların, İbn
Umer ve İbn Abbâs hadîsleriyle beraber tekrar edilmelerinin sebebi, bu
hadîslerin alındığı şeyhlerin ve hadîs tarîklerinin değişikliği ile, bâzı metin
farklılıklarıdır.
Hadîsin buradaki bâb
başlığına uygunluğu "Necd ahâlîsininki Karn'dır"
fıkrasidır
[28] İbn Umer'in bu sözünün benzeri, 11 rakamlı hadîste de
geçmiş ve gerekli açıklama oradaki haşiyede
verilmişti.
[29] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "Bu mîkaatlarm
berisindeki yerler halkından olan kimsenin ihrama girme yeri..." fıkrasından
alınır. Daha evvelce de işaret etmiştik ki, bu mîkaatlarla Mekke arasındaki
yerlerde ikaamet eden kimseler hacc için ihrama bulundukları yerlerden girip
telbiye ederler. Umre için ihram edecekleri vakit ise, kendilerine en yakın
bulunan hılle kadar çıkıp, oradan ihram ve telbiye ederler, önünde bir mîkaat
bulunup, oradan ihrama girmiş afakîler bile Mekke'ye girip hacc veya haccla
birlikte bir umre yaptıktan sonra, tekrar bir umre yapmak İstediklerinde, yine
en yakın hılle kadar gidip, oradan tekrar ihram ve telbiye ederler. Amma böyle
bir afakî herhangi bir sebeble mîkaatlar-dan dışarı çıktığında tekrar Mekke'ye
dönerken önünde hangi mîkaat varsa o mîkaattan ihram ve telbiye
eder.
[30] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri "Peygamber Yemen
ahâlîsi için Yalemlem'i mîkaat ta'yîn buyurdu" fıkrasıdir.
el-Esrem, Ahmed'den hikâye etti ki,
Ahmed'e:
— Peygamber (S)
mîkaat lan hangi sene içinde ta'yîn
etti? diye soruldu. Ahmed:
— Hacc yaptığı
yılda, diye cevâb verdi.
İlim Kitâbı'nda İbn Umer'in "Bir kimse mescidde ayağa
kalktı da:
— Yâ Rasûlallah, bizim
nereden i'tibâren ihram edip yüksek sesle telbiye okumamızı emredersin?..."
lâfzıyle olan hadîsi geçmişti (Fethu'l-Bârî).
[31] Abdullah ibn Umer'in bu hadîsine göre Irâklılar'ın
mîkaatı Peygamber tarafından ta'yîn ve tahsis edilmiş değildir. Bu sebeble
Irâklılar'ın mîkaadı bâzı âlimlerin tenkidine uğramıştır. Fakat Tahâvî'nin Hz.
Âişe'den gelen rivayetinde Zâtu Irk'ın Iraklılar'a Peygamber tarafından mîkaat
ta'yîn buyurulduğu açıkça bildirildiğinden, bu tenkîdler yerinde
değildir.
Buranın Zâtu Irk diye
isimlendirilmesi, burada ırk, yânı küçük bir dağ bulunmasından dolayıdır.
Burası, ılgın ağacı bitiren çorak bir arazîdir. Zâtu Irk'-la Mekke arasında iki
merhale ve kırkiki millik mesafe vardır. Burası Necd ile Tihâme'yi ayıran
hudûddur (İbn Hacer).
[32] Asıllarda böyle unvansız olarak sâdece "Bâb"
şeklindedir. Bu, kendinden önceki bâbdan bir fasl menzilesindedir. tki bâb
arasındaki münâsebet, gelecek hadîsin
mîkaattan ihrâmlanmak istenildiği sırada
iki rek'at namaz kılmanın müstehâblığma delâleti yönündendir. Bâzı sarihler
buraya "Bathâ'da inmek ve Zu'1-Huleyfe'de namaz kılmak" şeklinde başlık
koymuşlardır (İbn Hacer).
Ebu'1-Vakt nüshasında
-bâzı i'timâd edilen asıllarda gördüğün gibi- "Zu'l-Huleyfe'de namaz babı"
şeklindedir (Kastallânî).
[33] Peygamber'in bu iki rek'at namazı burada Mekke'ye
giderken mi, yoksa dönüşte mi kıldığı, bu rivayette bildirilmemiştir. Bu namazı
Mekke'ye giderken kılmış olması, Buhârî'nin tertibine göre, daha zahir
görünüyor.
Şârih Kastallânî: Bu iki
rek'at namaz, Mekke'ye giderken kıldığı ihram namazı yâhud iki rek'at seferi
ikindi namazı veyâhud da Mekke'den dönüşte kıldığı namazdır,
demiştir.
[34] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Rasûlullah Şecere
yolundan çıkar idi" fıkrası dır.
Rasûlullah'ın Zu'*
'uleyfe'de geceleyip, sabahleyin Medîne'ye hareket etmesi, şehre gündüz girmek
içindir
[35] Akîk vâdîsi, Bakî'a yakın bir vâdîdir ki, Medine ile bu
vâdî arasında dört mil kadar bir mesafe vardır
(Kastallânî).
Cibril'in edâ edilmesini tavsiye ettiği bu namazın, İhram
namazı olduğu açıktır (Kirmânî).
"Hacc içinde umre" ta'bîri, hacc ile umreyi bir ihramda
cem' etmek demek olan Kıran Hacci'nı ifâde eder. Binâenaleyh Peygamber Veda
Haccı'nda Kaarin idi ve bu, vahyin gereği idi. Buna göre Kıran Haccı, İfrâd
Haccı'ndan ve Temettü' Haccı'ndan daha faziletli oluyor. Haccın bu üç nev'i bu
kitâbda çok geçeceği için, bunları kısaca ta'rîf edelim:
İfrâd Haca: Umresiz, yalnız haccdir. Yalnız hacc yapana
Mufrid denir. Haccın diğer iki nev'İnde, hacc İle umre cem'
edilir.
Temettü' Haccı: Hacc ile umreyi ayrı ayrı ihramlarda edâ
etmektir. Şöyle, ki, hacı mîkaatta ihrama girdiği sırada, ihram namazından sonra
"Yâ Allahîı Ben umre yapmak istiyorum. Bana bunu kolaylaştir ve kabul eyle" der
ki, bu, yalnız umreye niyettir. Sonra telbiye eder. Mekke'ye girdiğinde Ka'be'yi
tavaf, — Safa ile Merve arasında sa'y edip tıraş olur. Umresi bu suretle edâ
edilmiş olur. Artık hacı ihramdan çıkıp, mu'tâd olan elbisesini giyer, Mekke'de
kalır, thrâm hâlinde koku sürünmek ve eşi yanında ise onunla cinsî münâsebette
bulunmak gibi haram olan şeyler halâl olur. Nihayet Zu'1-hicce'nin sekizinci
terviye günü, yeniden hacc için ihrama girip, sırasıyle bütün hacc meriseklerini
yerine getirerek haccı da îfâ eder...
Kıran Haccı: Umre ile haccı bir ihramda cem' etmektir.
Umre İle haccın ikisine birden niyet ettiği için, Mekke'ye gelip tavaf ve sa'y
ettikten sonra mutemetti' gibi ihramdan çıkamaz. Bütün hacc menseklerini îfâ
edinceye kadar ihram hâli devam eder.
Bir de Hedy = Kurbanlık
şevki vardır ki, bu nadiren yapılır. Böyle boynuna kılâde ve nişane takılarak
kurbân sevkeden hacı da mîkaattan, haccın sonuna kadar mutemetti' olsa bile
ihramdan çıkamaz.
[36] "Akîk adıyla anılan on yer vardır. Bunlar içinde meşhur
olan ve Arab şiirlerinde kendisinden çok bahsedilen Akîk, Medîne Akîki'dir. Bu
Medine'ye dört mil uzaklıktadır" (Yâkût el-Hamavî).
[37] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Kendindeki kokuyu üç
kerre yıka!" kavlin-dedir. Metindeki halûk, zağferân karıştırılmış boyalı güzel
bir kokudur; Arab-lar'a mahsûstur.
Bu vak'a İbn Hazm ve başkalarının beyânına göre Hicret'in
sekizinci yılında Huneyn gazasından dönülüp ganîmet mallan taksim edildiği
zaman olmuştur. Huneyn ile Cı'râne, birbirine yakın
mesafededir.
Onuncu yılda yapılan Veda Haccı'nda ise Âişe annemizin,
Peygamber'in bizzat ihramı için koku sürdüğünü, bundan sonra gelecek hadîste
göreceğiz.
Muhtemil ki, bu soran zât, ihrama nasıl girileceğini
bilmiyordu. İhram ile beraber eski ve kirli elbiselerini de giymişti. Bu boyalı
koku bedenine ve elbiselerine sinmişti. Zâten hadîs metnindeki "Mutedammıhun"
lâfzı, böyle "boyalı kokuya bulanmış" ma'nâsınadır.
Rasülullah, ona ihrama
girmesini öğretmiş oluyor. Peygamber'in ona "Hac-cmda yapacağın fiiller gibi
umren içinde de yap" buyurmasından, o zâtın daha evvelden hacc fiillerini
bildiği ve fakat umreyi bilmediği anlaşılır.
[38] Atâ'nın İbn Cureyc'e verdiği bü cevâb da, Peygamber'in o
zâta boyalı ve kirli elbiselerini ve bedenini temizletmek ve pampâk eylemek
kasdetmiş olduğu görüşüne kuvvet kazandırıyor.
[39] Buhârî bu başlıkla, bundan önce geçen hadîsteki güzel
kokuyu yıkama emrinin elbiseye nîsbetle olduğunu beyân etmek istemiştir. Çünkü
ihrâmlı, boya sürülmüş birşey giyemez. Nitekim bu husus biraz sonra
gelecektir.
Kokuya gelince, onun
bedende devam etmesi men' olunmaz. Buhârî, koku fıkrasına taranma, yağlanma gibi
şeylerin de dâhil olduğunu ifâde etmiştir (İbn
Hacer).
[40] İbn Abbâs'ın bu sözünü Saîd ibn Mansûr ile İbn Ebî Şeybe
senediyle rivayet etmişlerdir.
er-Reyhân: Râ'nın fethiyle
fesleğen ta'bîr olunan güzel kokulu bitkiye denir. Bir kavle göre mutlaka güzel
kokulu olan bitkiye yâhud uçlarına yâhud yapraklarına denir ki, koku yeridir...
(Kaamûs Ter,).
[41] Atâ'nın bu sözünü İbn Ebî Şeybe senediyle rivayet
etmiştir.
et-Hitnyân, hâ'nın
kesriyle uçkura ve kuşağa denir, ve dağarcığa denir ki, içine zâd ve zade koyup
bele kuşanırlar (Kaamûs Ter.).
[42] İbn Umer'in bu fiilini, Saîd ibn Mansûr senediyle
rivayet etmiştir.
[43] Âişe'nin bu re'yini de Saîd ibn Mansûr senediyle rivayet
etmiştir. Bu rivayette Âişe, beraberinde kendisine hizmet eden oğlanları olduğu
hâlde hacc etmiş, oğlanlar hevdecini bağlarlarken bedenlerinden bâzı yerleri
meydana çıkmış, bunun üzerine onlara ihrâmlı oldukları hâlde kısa iç donları
giymelerini emretmiş, onlar da kısa iç donları giymişlerdir. Bu Âişe'nin
içtihadıdır. Cumhur İse kısası ile uzunu arasını ayırmayıp, ihrâmlıyı don
giymekten men' etmişlerdir (Kas-tallânî).
et-Tubbân, rummân vezninde
galîz avret yerini örtecek küçük iç dona denir. (Kaamûs
Ter.).
[44] Hadîsin başlığa uygunluğu, bu kokunun parıldaması,
Peygamber'in ihrama girerken sürdüğü kokudan ileri gelmesi yönündendir. Bu da
yalnız kokunun devamına değil, koku maddesinin aynının varlığına da delâlet
eder. Aişe ' 'Bakıyor gibiyim" sözüyle, bunun muhakkak olduğuna, kat'ÎIİğine
işaret etmiştir.
[45] Mü'minler anasının bu sözü, ihrama girerken koku
sürünmeyi caiz görmeyen İbn Umer'in sözüne cevâbdır...
Bu hadîslerden ihrama girerken güzel kokular sürünmek
müstehâb olduğu, ve o kokuların ihramdan sonra payidar olmasında bir be's
olmadığı istidlal olunmaktadır. Nitekim imamlardan Sevrî, Şafiî, Ahmed ibn
Hanbel, Dâvûd Zahirî ve diğerleri; sahâbîlerden de Sa'd ibn Ebî Vakkaas, tbn
Abbâs, İbnu'z-Zubeyr, Muâviye, Âişe, Ümmü Habîbe hazretleri ile birçok tabiîler,
fakîhler ve hadîsciler toplulukları bu ictihâddadırlar.
İmamlardan Zuhrî, Mâlik,
Muhammed ibnu'l-Hasen ile birçok sahâbîler ve tabiîler ise bunu caiz
görmezler
[46] el-Teibîd, başın saçlarını yapışkan bir madde ile
birbirine toplayıp tutturmak tır. Telbîdin fâidesi, ihramda saçların dağılmaması
ve eziyet verici haşerelerden korunmaktır. Bundan ihram sırasında saçları böyle
toplamanın müstehâb olduğu hükmü alınmıştır. Şafiî bunun müstehâb lığın a
hükmetmiştir.
[47] İbn Umer'in bu rivâyetiyîe, bundan iki bâb sonra gelecek
İbn Abbâs hadîsi arasındaki zıdlaşmayı gideren ve bundaki darlığı kaldıran bir
hadîs şudur: Ebû Dâvûd ile Hâkim, Saîd ibn Cubeyr tarikiyle İbn Abbâs'tan
rivayet ettiler. Saîd ibn Cubeyr dedi ki: Ben İbn Abbâs'a:
— Rasûlullah'ın
telbiyesi hakkında, Rasûlullah'ın sahâbîleri arasındaki ihtilâftan dolayı
hayret ettim, dedim.
İbn Abbâs şöyle cevâb verdi:
— Rasûlullah Zu'1-Huleyfe Mescidi'nde iki
rek'at namaz kıldı ve namazdan ayrılınca telbiye etti. Bunu bir kısım sahâbî
işitti ve belledi. Sonra devesine bindi, deve doğruluncaya kadar telbiye etti.
Bunu da evvelki telbiyeyi duyma-
[48] Bu hadis ilim Kitabı’nın sonunda da geçmişti. Burada bab
başlığına delaleti meydandadır
[49] Bu hadîsten binekli hacc etmenin fazileti anlaşılmıştır.
Bundan, Akabe cemresini taşlayıncaya kadar telbiye okumaya devam etmek hükmü de
alınmıştır.
Peygamber çok mühim
bulduğu seferlerde sahâbîlerin zekî, hafızası kuvvetli gençlerini devesinin
arkasına bindirirdi. Tâ ki o genç, cereyan edecek hâdiseleri ve onlar hakkında
Peygamber'in sözlerini ve fiillerini iyice bellesin, sonra ümmete nakletsin.
İşte Veda Haccı'nda da Peygamber hacc menseklerini ümmete İyice öğretmek
istediği için yanından redîf eksik etmiyordu. Bundan dolayı hakîkaten hacc
menseklerine dâir hadîsler pek çoktur ve rivayet yolları da
boldur.
[50] Buhârî, bundan önceki bâbda ihrâmlmın giyemiyeceği
şeyleri beyân edince, burada ihrâmlının giyebileceği şeyleri beyân etmeye
başlamıştır. Sıyâb, sevb'in cem'-idir. Sevb, kumaş, elbise ma'nâsınadır. Erdiye,
ridâ'nm cem'idir. Ridâ, vücûdun üst yansım örten bezdir. Uzr veya uzur, izâr'm cem'idir. îzâr ise,
vücûdun alt yarısını örten bez ve kumaştır (Umdetu
'l-Kaarî).
[51] 51 Âişe'nin bu
fiilini Saîd ibn Mansûr, senediyle rivayet etmiştir.. et-Usfur, san boya
yapmakta kullanılan bir bitkidir. Türkçe'de tahrîf ile aspur ve tohumuna aspur
tohumu denir...
[52] Aişe'nin bu sözlerini Beyhakî, senediyle rivayet
etmiştir. el-Lisâm, kitâb vezninde, kadınların ağızlarına tutundukları örtüye
denir ki, yaşmak ta'bîr olunur. et-Telessüm, tefa'ul vezninde, kadın
yaşmaklanmak ma'nâsınadır.
el-Burku', el-Burka', el-Burkû': Kadınların yüzlerine
tutundukları peçeye denir... Teberku', peçelenmek ma'nâsınadır (Kaamûs
Ter.).
el-Vers: Vâv'ın fethi ve
râ'nm sükûnu ile simsim tarzında bir nebat adıdır; Yemen ülkesine mahsûstur. Bir
defa ekildikte yirmi seneye dek çiçek ve meyve vererek kalır... Ve onunla
boyanmış libâs giymek cimâyı kuvvetlendirir. Ve bazen dağ servisi ve dedikleri
nebatta ve şâir eşcârda dahî hâsıl olur. Husû-san Habeş ülkesinde dahî olur,
lâkin ekilmiş olanda alçaktır. Bu nebat, Türkçe'de alaçehre ve Yemen zağferânı
dedikleridir ki, onunla sarı boyanır (Kaamûs Ter.).
[53] Câbir'in bu sözünü, Şafiî ve Müsedded, senediyle rivayet
etmişlerdir.
[54] Aişe'nin bu re'yi "Kadınların tavafı bâbı"nda mevsûlen
gelecektir. Bu kısmını da Ibn Ebî Şeybe, senediyle rivayet
etmiştir.
el-Huff: Hâ'nın dammı ve
fâ'mn teşdîdiyle... insanın ayağına giydiği çizmeye, mest, edik, çedik, tomak
makûlesi ayakkabına denir ki, üzerine mesh müm-kin ola... (Kaamûs
Ter.).
[55] ibrâhîm en-Nahaî'nin bu sözünü Saîd ibn Mansûr ile Ibn
Ebî Şeybe senediyle rivayet etmişlerdir.
[56] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Peygamber giyilmesi
âdet olan ridâlardan, izârlardan hiçbirşeyi nehyetmedi"
fıkrasındadır.
Hadîsin tercemesindeki kavis arasındaki ziyâdeler,
Buhârî'nin diğer rivâ-yetleriyle, Müslim'in Sahih1 indeki rivayetlerden
alınmışlardır. Bunlar metnin aslı derecesinde sahîhdirler.
Hacûn, Muhassab yanında, Akabe Mescidi hizasındaki yüksek
dağdır. Ka'-be'den birbuçuk mil uzaklıktadır (Umde/u
't-Kaarî).
Kılâde; kurbanlık hayvanın boynuna takılan nal ve mezâde
gibi nişanedir. Böyle alâmetli kurbâna Kur'ân dilinde Hedy denilmiştir. Bu
kurbân deveden,
sığırdan^ davardan olur. Kurbân varacağı varıncaya kadar
başlarınızı tıraş etmeyin... "(el-Bakara:196) âyeti gereğince hacının Ka'be'ye
bir ihtiram hediyesi olarak sevkettiği bu kurbân, nahr gününde Minâ'da
kesilmedikçe kurbân sahibi olan hacı tıraş olmaz, ihramdan çıkmaz. Hedy
şevkinin bu zorluğundan dolayı, son zamanlarda beraberinde kurbân sevk etme işi
terkedilmiştir.
Peygamber'in Mekke'ye
varınca tavaf, sa'y ettikten sonra Hacûn mevkiine konup, Arafat'tan dönüp
gelinceye kadar bir daha Ka'be'ye yaklaşmamasının sebebi meşguliyet idi; yoksa
nafile tavaf etmesine hiçbir mâni' yoktu, denilmiştir
(Umdetu'l-Kaarî).
[57] Buhârî'nin bu başlıktan muradı, mîkaatta gecelemenin
meşrû'luğunu isbâttır. Orada gecelemenin, ihramı geciktirme olmayacağı; bunun
mîkaadı ihrâmsız geçen kimseye benzemiyeceğini
göstermektir
[58] Buhârî bununla İbn UmerMn "Peygamber'in Şecere yolundan
çıkışı bâbı"nda geçen hadîsine işaret etmiştir:
[59] Hadîsin bâb başlığına delâleti
açıktır.
[60] Bu da, yukarıdaki hadîsin diğer bir tarîkidir. Bunda
öğle ve ikindi namazları açıkça zikredilmiştir
[61] Bu hadîs, sonundaki ziyâde ile geçen hadîsin başka bir
tarîkidir. Bundan Peygamber'in ve sahâbîlerin telbiyeyi yüksek sesle
söyledikleri, Peygamber'le bir kısım sahâbîlerin Kıran Hacca niyet ettikleri
anlaşılmıştır.
[62] Hadîsin bâb başlığına delîlliği açıktır. Çünkü hadîs,
telbiyenîn lâfızlarını beyân etmektedir. (Kaamûs Ter., I, 481-482'de telbiyenin
güzel bir açıklaması vardır.)
Allah Taâlâ ''İnsanlar
içinde haccı i'lân et!... "(eI~Hacc:27) emriyle insanları Ka'be'yi ziyaret
etmeye çağırmıştı. İşte bu telbiye lâfızlarıyle Allah'ın bu da'-vetine tekrar
tekrar icabet edilmektedir. Bu lâfızlarla İcabet, tâ Ibrâhîm Peygamber'den beri
devam edip gelen ve kıyamete kadar da hiç durmadan devam edecek olan ebedî bir
icabettir
[63] Bu hadîsin de bâb başlığına delâleti bundan önceki
hadîsin delâleti gibidir. Bu Âişe rivayetinde, bundan önceki İbn Umer
rivâyetindeki Ve*l-mülke lâ şerike
'■'- leke kavli, kısaltma olarak düşmüştür.
Buhârî bu hadîsi, ötekinin ardından içinde Peygamber'in telbiyeye devam ettiğine
delîl bulunduğu için getirmiştir.
[64] Bu mutâbaatı Müsedded, kendi Müsned'inde mevsûlen
rivayet etmiştir. Bunu Cûzâkî de, Abdullah ibn Hâşim tarîkinden tahrîc
eylemiştir.
[65] Şu'be'nin bu hadîsini Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, kendi
Müsned'inde senediyle rivayet etmiştir. Ahmed ibn Hanbel de Gunder'den; o da
Şu'be'den olmak üzere tahrîc etmiştir. Bu tarîk, Ebû Atıyye'nin bu hadîsi
Âişe'den işitmesini ifâde etmiştir
[66] Çünkü bunların beraberlerinde kılâdelenmiş hedyleri,
yânî kurbanlıkları yoktu. Bunun için umre yaparak ihramdan
çıktılar
[67] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Rasûlullah Allah'a hamd etti, tesbîh etti
ve tekbîr eyledi..." kavlindedir.
[68] Denildi ki, mübhem olan "bâzıları"ndanmurâd, Ismâîl ibn
Uleyye'dir. Ham-mâd ibn Seleme olması da muhtemildir,
denildi.
Bu hadîsi el-İsmâîlî onun
tarîkinden; o da Eyyûb'dan; o da Ebû Kılâbe'den; o da Enes'ten tahrîc etmiştir.
Böylece o mübhem kişinin Ebû Kılâbe olduğu bilinmiştir...
(Umdetu'l-Kaari).
[69] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu, son fıkrasında
apaçıktır.
[70] Zû Tuvâ, Mekke dışında, kuyularıyle meşhur bir yerin
adıdır. Mekke'ye gelen hacıların bu kuyuların sularıyle yıkanmaları müstehâbdır
(Umdetu'l-Kaarî).
[71] Buhârî, bu mutâbaatı "Mekke'ye giriş sırasında yıkanma
bâbı"nda mevsûlen rivayet etmiştir.
[72] Bu hadîsin geçen hadîsten fazlalığı, ibn Umer'in güzel
kokusu bulunmayan bir yağ ile yağlanması fıkrasidır. ibn Umer bu yağı,
haşereleri kendisinden men* etmek maksadıyle sürerdi. Güzel kokulu şeyden de
ihramı korumak için çekinirdi.
[73] Hadîsin başlığa uygunluğu "Vâdî içinde aşağıya indiğinde
telbiye eder gördüm" fikrasıdır.
Hadîsteki nazar( = bakma), hakîkî bakma ma'nâsınadır.
Allah, Peygamber'in ruhunda müstesna bir kudret yaratmıştır ki, o sayede
bakışlardan uzak olan şeyleri ru'yâda nasıl görürse, onu uyanık iken de aynı
hâlde görürdü, tsrâ hâdisesi bunun en yakın bir şahididir. Şübhesiz
Peygamberler, Allah katında ebedî diridirler, nzıklandırılırîar. Müslim'in Sahîh
'inde Enes'ten gelen rivayette, Peygamber, Musa'yı Mi'râc sırasında kabrinde
ayakta olarak namaz kılarken
görmüştü.
Şu da caizdir ki, Peygamber, Musa'yı ru'yâda telbiye
ederken görmüştü. Fakat Mûsâ ibn Ukbe, bu hadîsi Nâfi'den rivayet ederken, bu
suretle tasrîh etmiştir. Peygamberlerin ru'yâları ise haktır; vahy'dir
(Kastallânî).
ibn Hacer ise; bu konudaki görüşleri sıraladıktan sonra:
Bence mu'temed olan, bunun ru'yâ olmasıdır, demiştir
(Fethu'l-Bârî).
[74] Buhârî burada da âdeti üzere yürüdü. O, Kur'ân'da yâhud
sünnette gelen kelimelerden birçok ma'nâlarda kullanılan bir madde gördüğünde,
bunu zikr ve beyân eder ve birkaç ta'bîr getirir... Burada da asılları meydana
çıkmak ve ses yükseltmek ma'nâsına olan yukarıki fiilleri bunun için ayrı ayrı
bâblardan misalleriyle getirmiştir
(Umdetu'l-Kaarî).
[75] Hadîsin bâb başlığına şâhid olan yeri "Başının saç
örgülerini çöz, saçlarını tara, umreyi terk et ve hacca niyetle telbiye et!"
buyuruğudur.
Bu hadîs, değişik bir
sened ve farklıca bir metin ileHayz Kitâbı'nda da
geçmişti
[76] Bunu Peygamber ikrar edip kabul eylemiştir. Buhârî'nin
burada "Peygamber zamanında" diye zamanla kayıdlaması, Peygamber'den sonra bunun
bizlere caiz olmayacağına bir işarettir. Bu hususta mezheb imamlarının farklı
görüşleri vardır. Bu muallak ihram, fulân zâtın ihrâmlandığı gibi
ihrâmlanıyorum diyerek ihrâmlanmaktır
[77] Buhârî bu İbnu Umer hadîsini Magâzî Kitâbı'nda "Alî'nin
Yemen'e gönderilmesi bâbf'nda getirmiştir-
[78] Bu, Habîb el-Mualiim tarîkinden; o da Atâ'dan; o da
Câbir'den olmak üzere "Ten'îm Umresi bâbi"nda gelmiştir. O hadîste Surâka'nın
Rasûlullah'a, Akabe cemresine taş atarken rast geldiği ve: Yâ Rasûlullah, bu
size has bir şey midir? diye sorduğu; Peygamber'in ona; "Hayır, bize has bir
şey değil, ebediyete kadar böyledir" buyurduğu (yânî, Kaann için umre fiilleri
hacc filleri içine dâima girer, bu, bu yılın hususiyeti değildir buyurduğu)
zikredilmektedir.
Bu hadîsin bâb başlığına
şâhid olan yeri, Peygamber'in Alî'ye: İhramı üzerinde kalmayı devam ettirmesini
emir buyurmasıdır.
[79] Bu hadîsin de bâb başlığına delîlliği
meydandadır.
[80] Bu hadîsin de bâb başlığına şâhidliği, Ebû Mûsâ'mn
Peygamber'in sorusuna: "Ben de Peygamber'in ihrama girişi gibi ihrâmlanıp
telbiye ettim" şeklindeki cevâbıdır.
Buhârî bu hadîsin son kısmını çok kısaltmıştır. Hadîsin
son kısmı, Umer devrindeki görüş ayrılığıdır. Hadîsin bu kısmı Müslim'de daha
geniş olduğu için, oradan nakledelim:
Müslim'in rivayetinde Ebû Mûsâ "Kadın başımı yıkadı"
dedikten sonra, şöyle devam ediyor:
"Sonra ben (Arafat'a çıkılacağı sırada) hacc için ihrama
girdim. Bu hacc fiillerini soranlara ben, Ebû Bekr ve Umer'in halifelik
zamanlarında bu yolda fetva verirdim. Bir hacc mevsiminde yanıma birisi geldi
ve:
— Yâ Ebâ Mûsâ!
Sen Emîrü'l-Mü'minîn'in hacc hususunda ortaya koyduğu şeyi bilmiyorsun (sen
bize başka türlü söylüyorsun), dedi.
Bunun üzerine ben de halka karşı:
— Ey İnsanlar! Biz hacc hakkında kime fetva verdikse
acele etmesin, işte Mü'minlerin Emîri yanınıza geliyor. Onun sözünü alsın
(benimkini bıraksın). Sizler haccımzı Mü'minlerin Emîri'nin emri üzere
tamamlayınız! dedim.
Umer Mekke'ye gelince, ben
kendisine:
— Ey Mü'minlerin Emîri! Hacc fiilleri hakkındaki meydana
çıkardığın bu ictihâd nedir? diye sordum.
Umer:
— Allah'ın Kitâbı'nı ele alırsak, Allah "Haca ve umreyi
Allah için tamamlayınız... " (el-Bakara: 196) buyurdu. Peygamber'in sünnetini
alırsak, o da kurbân kesmeden ihramdan çıkmayı halâl kılmamıştır, dedi (Müslim,
Hacc).
Yânî Umer, haccı feshedip
umreye dönmeyi ve temettü' haccını hoş görmüyor; ihramın devam etmesini ileri
sürüyordu. Ebû Mûsâ ise Mekke'ye gelince tavaf ve sa'y ile ihramdan
çıkılabilir... diyordu.
Yukarıda hacc nevi'lerini anlatmıştık. Hacc fiillerini
tamamlayıncaya kadar ihramın devamı, iki surette olur: Birisi, hacı ih,râma
girerken hacc ile umre-;: yi bir ihramda îfâ etmeye niyet etmekle. Bu kaarın
haccı yapan, Minâ'da kurbân . kesinceye kadar ihramdan çıkamaz. Öbürüsü de:
Kur'ân dilinde hedy denilen 'W ve kurbân edilmek üzere hıll'den hareme getirilen
kurbanlıktır. Hacının bu kur-'"! bânhğıni yanında getirmesiyle olur. Bu hâlde de
hacı, getirdiği kurbanlığını Minâ'da kesmedikçe, ihramdan
çıkamaz.
Ebû Mûsâ, açıkladığımız bu iki hâl, yânî kıran haccına
niyet etmek veyâ-hud hedy sevk etmiş olmak hâlleri dışında ihramın devamına
kaani' değildi. İhramdan çıkılıp temettü' yapılabileceğini de ileri
sürüyordu.
Umer ise temettu'dan nehyediyordu. Nevevî: Umer'in bu
nehyi ifrâd hac-cına tergîb için vâki' olan tenzîhî bir nehiydir, demiştir.
Mâzerî de: Umer, te-mettu'un bâtıllığına değil, fakat ifrâd hacem daha faziletli
olduğuna kanâat ederek men' etmiştir, diyor.
Sonra temettu'un
kerâhatsiz olarak cevazı hakkında icmâ' meydana
gelmiştir.
[81] Yânî buradaki iki âyetin tefsiri hakkında
bâb.
[82] îbn Umer'in bu haberini, Taberî ile Dârakutnî senediyle
mevsûl olarak rivayet etmişlerdir.
[83] İbn Abbâs'ın bu sözünü de tbnu Huzeyme, Dârakutnî ve
Hâkim mevsûlen rivayet etmişlerdir.
[84] Usmân'ın bu içtihadını da Saîd ibn Mansûr senediyle
rivayet etmiştir. Bu Kirman ismi, "Kermân" şeklinde de zabt
edilmiştir
[85] Âişe annemiz, hayızlanmasi sebebiyle umre yapamayacağı
için, hacc ile umreyi cem' edemiyeceğinden dolayı üzülmüştü. Yânî onun ağlaması,
bu hâlde iken hem haccın, hem de umrenin rükünlerinden olan ifâda tavafının
mümkin olamamasıdır. Bilindiği üzere hayızlmm tavafı caiz
değildir.
[86] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Hacc aylarında, hacc
gecelerinde, hacc hâllerinde Rasûlullah'ın beraberinde yola çıktık"
fıkrasmdadır.
[87] Buhârî hadîsteki "Lâ yadîruki( = Sana zarar
vermez)"-kavlinde, biri böyle ec-veften birinci ve ikinci bâblardan, öteki de
muda'aftan "Lâ yadurruki" şeklinde rivayet olunca, bu ecvef fiilin birinci ve
ikinci bâblardan kullanıldığını; ma'nâsının da "Darra yadurru"ya denk olduğunu
bildirmiştir.
[88] Buradaki hacc nevi'lerini daha önce anlatmıştık. Şimdi
kısaca tekrar edelim:
Temettü'Hacc: Hacc aylarında yalnız umre niyetiyle ihrama
girmek, tavaf sa'y, tıraş ile umreyi bitirdikten ve ihramdan çıktıktan sonra,
yine o sene içinde hacc içinde ihrâmlanıp hacc menseklerini îfâ etmektir. Yânî
umre ile haccı ayrı ayrı ihramlarda cem' etmektir.
Ikrân veya Kıran Hacc: Umre ile haccı bir ihramda cem'
etmektir.
Ifrâd Hacc: Mîkaatta yalnız hacc için
ihrâmlanmaktır.
Haccın Feshi: Hacc için
ihrâmlanıp Mekke'ye 'geldikten sonra, hacc niyetini bozup, umre niyetine geçmek
ve umre niyetiyle tavaf ve sa'y ederek İhramdan çıkmak ve bu surette mutemetti'
hacısı olmaktır. Kıran Haca ile îfrâd Haca nda imamlar arasında ihtilâf
geçmemiştir. Haccm feshinin cevazı hakkında ise ihtilâf
edilmiştir.
[89] Mü'minlerin annesinin böyle demesi, eskiden hacc ayları
içinde umreye niyet edilemez tıkaadmda
bulunduğu içindir. Câhiliyet zamanında İbrahim Dîni nin Öğrettiği nüsük ve
ibâdetlerden yalnız hacc ve umrelpâyidâr olmuştu1 ki, o da birçok bid'atler ve
bâtıl İ'tikaadlarla karışmış bir hâlde idi. Bu cümleden olmak üzere hacc aylan
içinde umre niyetiyle ihlâl, yânî ihrama girip telbiye ile ses yükseltmek caiz
sayılmazdı. Veda Haccı'na kadar bu i'tikaadı bozacak yeni bir teşrî' vâki'
olmamıştı. Bundan dolayı müslümânlar ihrama girdikleri vakit hep hacc niyetiyle
girmiş bulunuyorlardı. Bilhassa hedy sevk eden Rasûlullah'm niyetine mutâbaaten,
hepsi o niyette idi. Hacc kaafilesi Mekke'ye yaklaştığında -büyük
ihtimâlle Şerifte- Rasülullah: "Birlikte hedy (kurbân) getirenlerden mâada her kim varsa
haccıfesh ederek umreye niyet etsin" diye teblîğ buyurdu. Câhiliye Arabları'nın
bu husustaki amel ve i'tikaadını bozdu. İsteyenler hacc ayları içinde de umreden
temettu'a yânî istifâdeye imkân buldular. Fakat herhalde Medîne'den çıkarken
umûmun niyeti hacc idi. Bundan dolayı mü'minlerin annesi "Haccdan başka bir
niyetimiz olduğunu bilmeksizin..." demiştir.
Şerif, Mekke'ye takriben on mil mesafede olan bir yerin
İsmidir.
[90] Hadîsin, bâb başlığındaki "Haccm feshi" mes'elesine
delîl olan yeri burasıdır. Peygamber'in beraberlerinde kurbânları bulunmayanlara
umre yapıp ihramdan çıkmalarını emretmesi, hacclarını feshedip, umreye
çevirmelerini emretmesi demektir. Bu emir de, durumu uygun olanlar tarafından
aynen uygulanmıştır.
[91] Bu akrâ ve halkaa kelimelerinin aslı, yaralamak ve
kökünden söküp atmak ma'-nâlarınadır. Bu kelimeler Arablar arasında yayılmış,
kullanılmış; ancak hiçbir zaman va'z olundukları hakîkat ma'nâsi
kasdedilmemiştir. Bunlar "Teribet ye-dâhu, kaatelehullahu" ta'bîrleri gibidir,
denilmiştir. Akr'm kesmek, yaralamak, kan akıtmak; halk'm da tıraş edip kökünden
kazımak ma'nâları; kadının hayız kanı akıtması ve bu musîbeti ile de hacc
kaafilesini Medîne yolundan habsedip ahkoyucu olması ma'nâlarını
sezdirir.
[92] Bundan evvel geçen Âişe hadîsindeki "Hacc seferine
çıktığımızda biz yalnız hacc edileceğini zannediyorduk" sözüyle buradaki
"Kimimiz umre niyetiyle ihrama girip telbiye etmişti..." sözü arasında zıdlık
görülmemelidir. Âişe'nin oradaki bu zannı, Medine'den çıkarken ve Peygamber
tarafından haccın bu üç nev'i tebliğ edilmezden evvel vâki' olan bir kanâat idi.
Âişe'nin bu hadîsinde ise ihram sırasında Peygamber tarafından bildirilerek bu
üç nevi' niyetle ihrama girildiği haber verilmiştir. Bu gibi tercihlere dikkat
edilmezse, Âişe'nin rivayetleri arasında zıdlık var gibi görülür...
(Kirmânî).
[93] Hadîsin başlığa uygunluğu "Alî hacc ve umreye niyet ile
ihram edip.... telbiye eyledi" ifâdesindedir. Alî'nin son cümlesi, kıyamete
kadar eskimeyecek sağlamlık ve güzellikte bir dînî düstûrdur. Bu düstûr, dînî
işlerde Allah ve Peygamber'-den başka hiçbir merci' ve otoritenin sultasının
kabul edilmemesi esâsını en ve-cîz bir tarzda ifâde
etmiştir.
[94] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "Peygamber sahâbîlerine
hacclannı umreye çevirmelerini emretti" kaylindedir. Çünkü bu emir, haccın
feshedilip umreye çevrilmesinden ibarettir.
[95] Buhârî bu hadîsi burada kısaltılmış olarak getirmiştir.
Bunun tamâmı "Peygamber zamanında, Peygamber'in ihrama girişi gibi ihrama giren
kimse bâbı"nda da geçmişti
[96] Hadîs burada iki yoldan
getirilmiştir.
Telbîd, başın saçlarını
yapışkan bir madde ile birbirine tutturmaktır. Bunun fâidesi saçların
dağılmaması ve eziyet verici haşerelerden başı korumaktır. Bunun hakkında daha
önce de bilgi verilmişti.
[97] Hadîsin başlığa hüccetliği "Ben temettü' haccı yapmak
istedim, İnsanlar beni nehyetti... İbn Abbâs bana temettü' haccı yapmamı
emretti" fıkrasidır.
Ebû Cemre'yi temettü'
haccından nehyedenlerin kimler olduğu hadîsin tarîklerinde bildirilmemiştir. Bu
suâl ve nehy vak'ası, Abdullah ibn Zübeyr'in emîr-liği zamanında cereyan
etmiştir. Müslim Sahîh'inde: İbnu Zübeyr'in temettu'dan nehyeder, ifrâd hacca
teşvik eyler olduğunu rivayet etmiştir (tbn Hacer).
[98] Hadîsin bâb başlığına hüccetliği meydandadır. Bâzı
Buhârî nüshalarında bu hadîsin sonunda şu ziyâde vardır: Buhârî dedi ki: Bu Ebû
Şihâb'ın Peygamber'-den, bu hadîsten başka müsned bir hadîsi
yoktur.
[99] Alî, böylece Kıran Haccı'na niyet etmiş oluyor. Hadîsin
başlığa uygunluğu meydandadır.
Usfân, Mekke'ye otuz mil
mesafede büyükçe bir köydür.
[100] Hadîsin başlığa hüccetliği ''Lebbeyke Allâhumme lebbeyke
bVl-hacct" kavlin-dedir. Çünkü hem telbiye etmiş, hem de "bi'1-haccı" sözüyle
ihramının nev'ini isimlendirip ta'yîn eylemiştir. Bundan, haccın nev'ini ta'yîn
etmenin daha faziletli olduğu ve müfrid yâhud mutemetti' yâhud kaarın olsun;
telbiyesi içinde haccının ismini söylemesinin de efdal olduğu hükmü alınmıştır
(Umdetu'l-Kaarî).
[101] Ebû Zerr nüshasında: "Peygamber (S) zamanında temettü*
bâbî" tarzındadır. İbn Hacer ile Aynî, Ebû Zerr nushasındaki başlığı
almışlardır. Hadîsin lâfzı da Ebû Zerr nüshası başlığına daha
uygundur.
[102] İmrân ibn Husayn'ın, temettu'un cevazına dâir Kur'ân'da
nâzii olduğunu bildirdiği âyet: '*... Kim hacca kadar umre ile fâidelenmek
isterse kolayına gelen bir kurbân (keser)... "(el-Bakara:196)
âyetidir.
Müslim'in rivayeti: "Kur'ân'da temet-Eu'u tahrîm eder,
urfıreden nehyeder, surette inmedi; Peygamber de Ölünceye kadar umreden ve
temettu'dannehyetmedi" (yânî nesh olunmak ihtimâli de yoktur)
şeklindedir
İmrân'm re'yi ile söz
söyledi dediği kimse, Umer'dir, demişlerdir. Usmân ile Abdullah ibn Zubeyr'in de
temettu'dan (tenzîhen) nehyeder olduklarını Müslim'den öğrenmiştik. İbn
Abbâs'ın ise bil'akis temettu'u emrettiği biraz evvel
geçmişti.
[103] Âyetteki "Zâlike = Bu" ta'bîri, temettu'a işarettir.
Çünkü "Zâlike = Bu" işaret isminden önce, temettü' sözü
geçmiştir.
Bu âyette temettü' ta'bîri
iki kerre geçmektedir: "Femen temetten bi'1-umreti ile'1-hacc", "Sizden her kim
hacca kadar umre İle fâidelenici olursa" demektir. Bu ise, umre ile haccı
beraberce ihram edeni yâhud evvelâ umre ile ihrama girip, onu bitirdikten sonra
hacc niyetiyle ihram edeni şâmil olur. Bu sonuncusu, hâss ma'nâsıyle
temettu'dur. Âmm ma'nâsıyle temettü' ise, iki kısmı da şâmil olur..
(Umdetu'l-Kaarî)
[104] Hadîsin başlıktaki âyeti tefsir ettiği açıktır. Bu hadîsi el-îsnıâîlî de tamâm senedli olarak
rivayet etmiştir.
Âyet ve İbn Abbâs'ın bu
tefsiri, Mekke ve civarında oturanlar için temettü' ve kıran haecı olmayacağını,
bunların dışında bütün yeryüzünden gelecek hacıların ise temettü' veya kıran
haccı yapmak suretiyle fâidelenebilecekleri ve bu fâidelenme şükrânesi olarak da
bir kurbân kesecekleri; kurbân bulamayan veya bedelini tedârik etmekten âciz
olanlara da ihrama girdikten sonraki hacc fiilleriyle meşgul olduğu zamanlarda
üç gün, haccı tamâmiyle bitirip memleketine döndüğü zaman da yedi gün olmak
üzere, tamâmı on günlük oruç tutmak lâzım geldiği
öğretilmiştir.
[105] Hadîsin başlığa delîl olan yeri: "Zû Tuvâ'da (Mekke'ye
girmek için) yıkanırdı" fikrasıdır. Bu hadîs, şehirlere, medeniyet yuvalarına
girişte, yolculuğun insan üzerindeki maddî manevî bütün kirlerini dışarıda
bırakmak ve şehre tertemiz girmek için, yıkanmayı öğretmektedir, işte İslâm
Dîni, Mekke'nin şahsında, me deniyet merkezleri olan şehirlere en medenî giriş
usûlünü, kıyamete dek eskimeyecek bir esas olarak bütün insanlığa böyle
öğretmiş ve öğütlemiş oluyor.
Buhârî bu hadîsi "Kıbleye yönelerek telbiye etme bâbı"nda
daha uzun olarak getirmişti.
[106] Bu hadîs, bundan önce senediyle mevsûlen geçtiği için,
bu başlıkta senedsiz olarak kısaca getirilmiştir. Bâb altında da aynı hadîsi
başka bir senedle getirmiştir
[107] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu, içinde başlıktaki
sorunun cevâbı bulunması cihetiyledir.
[108] Bu hadîsin de başlığa delîlliği, bundan önceki haşiyede
zikrettiğimiz şekildedir.
[109] Buhârî, bu sözlerinden birincisi ile Müsedded isminin
doğruluk ma'nâsma olan "Sedâd''dan türetilmiş olduğu için, bu zâtın da ismi gibi
çok doğru bir kimse olduğu, binâenaleyh bu zâtın ismi ile tam bir uygunlukta
olduğu söylenirdi, diyor. İkinci sözü ile'de, yukarıdaki tezkiyesiyle
yetinmeyip, devrinde cerh ve ta'-dîl üstadı ve imâmı olan Yahya ibn Maîn'den,
Yahya ibn Saîd el-Kattân'ın, Müsedded'in sağlamlığına dâir sözünü nakletmiştir.
Buhârî bu iki sözü ile Müsedded'in sağlamlık, doğruluk ve sıkalıkta en son ve
pek yüksek derecede olduğunu belîğ bir şekilde ifâde ve isbât etmiş
oluyor.
Bu Senİyyetu'l-Ulyâ'dan MekkelİIer'in makberesi olan
Muallâ'ya inilir. Ve bu yola fetha ve medd ile "Kedâ" denilir, Senİyyetu's-Suflâ
da Mekke'nin alt tarafmdadır. Buna da ötre ve kesr ile "Kudâ" denilir
(Umdetu'l-Kaarî).
Bu Senİyyetu'l-Ulyâ'dan Mekke'nin makberi olan Hacûn'a
inilir. Yükselmesi zor bir yoldur. Sonra sırasıyle Muâviye, Abdulmelik, Mehdî
tarafından düzeltilip düzleştirildi. Sonra zamanımızda evvelâ 811 hicrî yılında,
sonra da 820 yılında Melik Müeyyed tarafından bu yol inşâ edildi... (İbn
Hacer).
Bizim zamanımızda
(1376/1.957) ise Suudî Hükümeti bu yollan geniş geniş asfalt yollar hâlinde
yeniden îmâr ve inşâ etmiştir (M.Sofuoğlu).
[110] Bu hadîsten Mekke'ye Senİyyetu'l-Ulyâ'dan girmek,
çıkarken de Seniyyetu's-Suflâ'dan çıkmak müstehâb olduğu ve bu hükmün hacı,
umreci veya Mekke'ye ihrâmsız giren kimseler için musâvî bulunduğu hususlarında
İstifâde edilmiştir.
[111] Bu da, Âişe hadîsinin diğer bir tarîkidir. Lâkin râvî,
burada giriş ve çıkış yollarında çevirme yapmıştır.
[112] Bu da yine Âişe hadîsinin başka bir tarîkidir. Burada
Hişâm, babası Urve'nİn rivayet ettiği hadîse muhalif olarak, en çok Kedâ
yolundan girmesine, bu yolun ineceği evine yakınlığını gerekçe yapmış ve buna
bir ma'ziret kılmıştır. Urve Mekke'ye oradan girmeyi zarurî görmemiştir. Bunu
arasıra yapmış; çok defa da kolaylık maksadiyle başka yerden girme işini
yapmıştır.
[113] Bu hadîsin Urve üzerine mevkûfluğu veya mürselliği
hususunda ihtilâf edilmiştir. Buhârî iki tariki de zikredip, ayıplı olmadığını
göstermiştir
[114] Bu da aynı hadîsin diğer bir tarîkten rivayetidir.
Buradaki hadîslerin haşiyelerini hep Umdetu'l-Kaarfden özetle
naklettik
[115] Bu âyetlerin Mekke'nin, Harem'in ve onun en meşhur
binası olan Ka'be'nin fazlı ile ilgisi açıktır.
[116] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ka'be bina edilirken..."
kavlinden alınır. Çünkü Ka'be'nin bina edilmesi, Mekke'nin bina edilmesine ve
büyük bir medeniyet ma'-mûresi olmasına sebeb olmuştur. Bu suretle hem sebeb
olan Ka'be'nin, hem de müsebbeb olan Mekke'nin faziletine, hadîste bir uygunluk
ve delîl bulunmuştur.
[117] Bu hadîsin de başlığa hüccetliği yukarıki hadîsteki
gibidir.
[118] îbn Umer'in bu sözü, Âişe'nin rivayetini zayıflatmak ve
doğruluğunda şübheye düşürmek için değildir. Çünkü Âişe, mümkin olan en yüksek
derecede doğru sözlü, ezberleyici ve iyi zabtedicidir. Lâkin Arab kelâmında çok
kerre teşkîk suretinde söz vâki' olur da, bundan takrir ve kesin kanâat murâd
edilir. Bunun Kur'ân'-da da örnekleri vardır: el-Enbiyâ:lll; Sebe':50.
âyetlerihde olduğu gibi.
[119] Âişe'nin bu hadîsleri Ka'be'nin Kureyş zamanındaki
inşâsı, Peygamber'in kendi zamanında Îbrâhîm Peygamber devrindeki aslî hey'etini
diriltme arzusu ve Kureyş'in İslâm'ının yeni oluşu sebebiyle gönüllerinin
kırılmaması için bu işe girişmediği hakkında gayet emîn bilgiler
vermektedirler.
[120] Âişe'nin bu
hadîsleri Ka'be'nin Kureyş zamanındaki inşâsı, Peygamber'in kendi zamanında
Îbrâhîm Peygamber devrindeki aslî hey'etini diriltme arzusu ve Kureyş'in
İslâm'ının yeni oluşu sebebiyle gönüllerinin kırılmaması için bu işe girişmediği
hakkında gayet emîn bilgiler
[121] Hicr, yarım dâire şeklinde 39 zirâ'dır, alçak bir
duvarla çevrili, Ka'be bitişiğinde ma'rûf yerdir. Tavaf, bunun dışından
yapılır. Bunun altı zirâ'ı ihtilafsız Beyt'ten sayılmıştır. Altı zirâ'dan
fazlasının Beyt'ten sayılıp sayılmayacağında ihtilâf
vardır.
[122] en-Neml:91. âyetinin başlıkla ilgisi, Yüce Allah'ın
bütün dünyâ beldeleri arasından Mekke'yi kendine izafe edip ayrı bir hususiyet
bahşetmesi ve onu "Harem" kılması cİhetiyledir.
el-Kasas:57. âyetin
başlığa ilgisi İse, Allah'ın Mekke'ye kendi tarafından bir rızık olarak bütün
maddî ve ma'nevî bereketlerin toplanacağı emin bir Harem kıldığını bildirmiş
olmasıdır
[123] Hadîsin başlığa hüccetliği "Şübhesiz bu beldeyi Allah
Harem kılmıştır... " kav-lindedir. Bu harem kılmada Mekke'nin ta'zîmi vardır.
Ta'zîm edilmesi ise, diğer dünyâ beldeleri arasında Mekke'nin faziletine ve
hususîliğine delâlet eder.
Mekke Haremi, Mescidi Harâm'ı her taraftan çevreleyen bir
arazî sahasıdır. Bu arazînin dâhiline Harem ve Harem havzası, hâricine denilir.
Bu Harem sahasına bir takım dînî hükümler ilgilendiğinden, Mekke Haremi'nin
hududu talyîn buyurulmuş ve nişanlar konulmuştur.
İbn Abbâs'tan rivayet edilen hadîse göre, İbrâhîm
Peygamber, Beyt'in inşâsını tamamladıktan sonra Cebrâîl aleyhi's-selâm gelip,
kendisine Harem hududunu göstermiş, tbrâhîm tarafından buralara birer alâmet
konulmuştur. Sonra İsmâîl, daha sonra Kusayy ibn Kılâb taraflarından bu
alâmetler yenilenmiştir. En sonra Rasûlullah bu alâmetleri yenilemiştir. Umer de
halifeliği zamanında Kureyş'ten dört zâtı gönderip, bunlar ma'rîfetiyle Harem
hududunu gösteren alâmetler dikilmiştir. Daha sonra Muâviye, Abdulmelik
zamanlarında da yeni alâmetler konulmuştur.
Harem'in Hududu: Medine cihetinden üç mil mesafede
bulunan Ten'îm, Irak yolu üzerinde yedi mil uzaklıktaki Seniyyetu'r-Rahi,
Cı'râne yolu üzerinde dokuz mil mesafede bulunan Şa'b; Tâif yolu Üzerinde yedi
mil mesafede Batnu Nemire; Cidde yolu üzerinde dokuz mil mesafede Aşâir İle
hudûdlanan arazî Haretn'dİr. Bunlar arasında Mekke'ye en yakın olanı Ten'îm'dir.
Mekke'den umre yapmak İsteyenler ihrama girmek için Ten'îm'e çıktıklanndan,
buraya Umre de denilir. îşte bu yerler Harem hududu olduğundan, Mekke'ye
gidenler için buralara ihrâmsız girmek günâh sayılır.
Bu Harem hududu, mîkaatlardan başkadır. Mîkaatlar ihrama
girme hududu ve Mekke'ye daha uzaktır.
"Harem " unvanı Beyt'ten
ve Mescid'den başka Kur'ân dilinde Mekke şehrine de verilmiş bir şeref
unvanıdır. İşte burasının yeryüzünde başka bir örneği bulunmayan hurmetliği,
emînliği, bereketliliği ve hükümleri vardır. Bunlar ilerideki hadîslerde daha
çok açıklanacaktır.
[124] el-Mescidu'l-Harâm'dan maksad, yukarıda hudûdları
tanıtılmış olan Harem'in bütünüdür.
[125] Bu âyet Mescidi Harâm'da yerli, misafir bütün insanların
müsâvî olduklarının Kur'ân'dan delili olmak üzere getirilmiştir. Çünkü âyette bu
eşitlik açıkça belirtilmiştir.
[126] Bunlar, Buhârî tarafından ma'nâ İle yapılan
tefsirlerdir. Târî, misâfır'dir. Nitekim Akif de mukîm, yânî ikaamet edici
ma'nâsınadır
[127] Bâzı âlimler: Rasûlullah'm bu hadîste bahsettiği ev,
Hâşim ibn Abdi Menâfin evi idi. Hâşim öldükten sonra oğlu Abdulmuttalib'e kaldı.
Abdulmuttalib de çocukları arasında bölüştürdü. Rasûlullah da babası Abdullah'ın
mirasını aldı ve burada dünyâya geldi, demiştir (Kirmanı).
Rasûlullah: Akîl bize evden yâhud yurddan birşey bıraktı
mı? buyurduğuna göre, bu ev, Rasûlullah'm mülkü idi. Şu da muhtemildir ki, Ebû
Sufyân'-m muhacir evlerinde tasarruf ettiği gibi, Akîl de Rasûlullah'm evinde
tasarruf eylemiştir.
Ebû Tâlib'İn dört oğlundan
Akîl ile Tâlib, Ebû Tâlib'in evine tasarruf ederlerken, Tâlib Bedr harbinde
ölmüş, Akîl onun hissesini de alarak yalnız olarak Ebû Tâlib'in mirasına
tasarruf etmiştir. Mekke fethinden sonra Rasûlullah, Ku-reyş'ten müslümân
olanların kalblerini alıştırmak için Câhiliyet tasarruflarını olduğu gibi ibkaa
etmişti. Bu suretle bu mallar Akîl'in üzerinde kaldı. Akîl'in ölümünde Haccâc'ın
kardeşi Muhammed ibn Yûsuf tarafından binyüz dînâra satın alınıncaya kadar,
çocuklarının tasarrufunda kalmıştır.
[128] Umer'in bu sözü mevkuf hadîstir. Buhârî bu hükmü Mağâzî
Kitâbı'nda merfû' hadîs olarak da getirmiştir. Umer'in ve Peygamber'in
hadîslerindekî bu hüküm, el-Enfâl: 72. âyetinin devamından istifâde
edilmiştir.
[129] Muhacirler ve Ensâr hicret ve yardımla, akraba
olmaksızın birbirlerine vâris olurlardı. Nihayet bu hüküm: "... Hısımlar
Allah'ın Kitâbı'nca birbirlerine daha yakındırlar. Allah herseyi hakkıyle
bilendir'^{e!-Enfâi:75) âyetiyle kaldırılmıştır. Bu âyetle hısımların birbirine
vâris olacakları hükmü sabit olmuştur.
Yukarıki 72. âyetteki
mü'minlerin birbirlerine vâris olacakları hükmünden, mü'minin kâfire vâris
olmayacağı hükmü lâzım gelmez. Lâkin bu ikinci hüküm o âyetin devamı olan "...
îmân getirip de hicret etmeyenlere ise, hicret edecekleri zamana kadar, sizin
onlara hiçbir şey ile velayetiniz yoktur" fıkrasından alınmıştır (Aynî ve
Kastallânî).
[130] Bâb başlığından Buhârî'nin maksadı, Peygamber'in indiği
yeri tesbît etmektir. Hadîs, bu yeri tesbît
etmektedir.
[131] Bu, hadîsin diğer bir tarîkidir. Hadîsteki "Gad", buıada
yarın ma'nâsına de-ğü, mecazen "öbürsü günü" ma'nâsmadır. Çünkü Minâ'dan
Muhassab mevkiine zu'l-hi ecenin onüçüncü günü inildiği
bilinmektedir.
Hadîsin sonunda yapıldığı
bildirilen yemînleşme, bir parça üzerine yazılıp Ka'be'ye asılmış bulunan meşhur
boykot-nâmedir
[132] Buhârî burada hadîsin diğer bir tarîkini getirmiştir ki,
bu tarîki, İbn Huzeyme mevsûlen rivayet etmiştir. Bir de Buhârî buradaki
Muttalib oğullan ta'bîrinin doğru olduğunu bildirmiştir. Muttalib oğulları
ta'bîri daha doğrudur; çünkü Ab-dulmuttalib, Hâşim'in oğludur. Öyleyse "Hâşim"
lâfzı ondan (Abd lâfzından) müstağnidir. Muttalib ise, Hâşim'in kardeşidir.
Bunların ikisi Abdi M«nâf in oğullandır. Murâd, onların Abdi Menâf oğulları
aleyhine yemînleşmiş olduklarıdır (Kastallânî).
[133] Buhârî bu başlık altında hadîs getirmemiştir. Sanki o,
Îbrâhîm Peygamber'in Hâcer ile oğlu İsmail'i Mekke'nin kurulacağı yerde iskân
etmesi kıssası hakkındaki İbn Abbâs hadîsine işaret etmiş gibidir. Bu İbn Abbâs
hadîsi, inşâallah Ehâdîsu'I-Enbiyâ Kitâbı'nda, genişletilmiş olarak gelecektir
(İbn Hacer).
Mekke kayalık, zirâate elverişsiz bir yerdi. Rivayete
göre Hâcer, Sâre'nin cariyesi idi. İbrâhîm Peygamber'e bağışladı. Ondan îsmâîl
dünyâya gelince, beşeriyet gereği kendisinde bir kıskançlık hâsıl oldu.
Onların, nezdinden çıkarılmalarını ısrar İle istedi, tbrâhîm Peygamber de
kendilerini Mekke tarafına götürdü. Mekke susuz, çorak, kayalık bir yerdi. Yüce
Allah orada Zemzem suyunu meydana çıkardı. Bu suretle orası
şenlendi.
Allah Taâlâ, İbrahim'in bu duasını kabul buyurdu.
Mekke'yi emîn bir yer kıldı. Orada her mevsimde meyvelerin, mahsûllerin
nevi'lerini toplayıp çoğalttı (Beydâvî).
Zamanımızda ise
(1395/1975) Suudî Arabistan ülkesi çöldeki petrol denizi sebebiyle dünyânın en
zengin memleketlerinden biri olup, ora halkı hakîkaten maddî ve ma'nevî
zenginliklere gömülmüş bir hâldedir.
[134] Bu âyet, insanların İşlerinin kıvamı, dîn ve dünyâ
işlerinin kalkınması Ka'be ile olacağı; Ka'be'nin bütün devirlerde ta'zîm
edileceği; ziyaretçilerinin kıyamete dek kesilmeyeceği; Ka'be mevcûd olduğu ve
ona beş vakit namazda yönelmek suretiyle ta'zîm devam ettiği müddetçe, dînin de
ayakta kalacağı hususlarına delâlet etmektedir.
Buhârî bu âyetle,
insanların işlerinin kıvamı, dîn ve dünyâ işlerinin kalkınması Ka'be ile
olacağına; Ka'be o iki cılız bacaklı eliyle yok olunca, insanların işlerinin de
bozulacağına işaret etmiştir. Buna da âyetteki "Kıyameti IVn-nâs" sözü delâlet
etmektedir.
[135] Hadîs, bundan önceki haşiyede işaret edilen hususa delîl
olmak üzere sevk edilmiştir.
[136] Bu Âişe hadîsi de Ka'be'nin çok eskiden beri ta'zîm
edildiğini, perde ile, kisve ile örtüldüğünü bildirmiş; binâenaleyh başlık
âyetİndeki ''Hürmetli Beyt" ta'-bîriyle muhterem kılınan Ka'be'nin bu ihtiramı
ile hadîs arasında uygunluk olmuştur
[137] Bu Ebû Saîd hadîsi de, içinde tavsîf edilemez şiddetler
ve mihnetler bulunacak olan Ye'cûc ve Me'cûc'un çıkışından sonra da Ka'be
ziyaretçilerinin kesilmeyeceğini bildirmektedir. Böylece başlık âyetİndeki
Ka'be'nin Hürmetli Beyt, insanlar için bir kıvam ve nizâm kılınmış olması
husûslanyle uygunluk meydana gelmiş olur.
[138] Bu zevatın mutâbaalarını Ahmed ibn Hanbel ile Ebû Ya'lâ
ve ve İbn Huzeyme, senedleriyle rivayet etmişlerdir.
[139] Abdurrahmân'in rivayetini de Hâkim, Ahmed ibn Hanbel
tarîkinden, senediyle rivayet etmiştir. Buhârî buradaki son ifadeleriyle,
hadîsteki tedlîs ihtimâlini en kuvvetli bir uslûbla yok edip, hadîsin bütün
tarîklerinin kuvvetini göstermiştir.
[140] Câhiliyet zamanından beri her devirde birçok hükümdarlar
ve emirler Ka'be'ye hediyeler ve teberru'lar yapagelmişlerdir. Bunların pek
mühim olanları Ka'be naziresinde muhafaza edilmiştir. Ka'be'ye âid kıymetli
eşyadan birisi de Ka'-be'nin kisvesi, yânî örtüşüdür. İşte Buhârî bu hadîsi bu
sebeble Ka'be örtüsü ' babında zikretmiş ve Ka'be eşyası ile Ka'be örtüsü
üzerindeki tasarrufun hükmünü meydana çıkarmak
istemiştir.
Umer'in içtihadına göre, fakîrlerin ihtiyâcını
hafifletmek, Ka'be'ye kisve giydirmekten daha faziletlidir. Umer evvelâ
fakîrlerin menfâatlerini tercîh etmiştir. Fakat ne Rasûlullah'ın, ne de Halîfe
Ebû Bekr'in böyle bir işe girişmedikleri kendisine hatırlatılınca, böyle bir
hareketten çekinmiştir, Umer'in Ubeyy ibn Ka'b İle de böyle bir konuşmasını
Hasen Basrî tarîki ile Abdurrazzâk rivayet etmiştir. Bu defa da Ubeyy ibn Ka'b:
Yâ Emîre'l-Mü'minîn, senden evvel iki dostun böyle bir iş işlemediler. Bunda bir
hayr ve menfâat olaydı, onlar yaparlardı, demiş. Umer de îbn Ka'b'ı
doğrulamıştır.
Rasûlullah ile iki halîfesinin Ka'be örtüsünü tecâvüz
etmemeleri, Ka'be kisvesinin ehemmiyetini ifâde eder.
Şârih îbn Battal: "Ka'be'ye hediye edilen eşya ve bu
arada Ka'be Örtüsü vakf demektir. Vakıflar hakkında câri olan hükümlere
tâbi'dir, vechinden değiştirilmesi caiz değildir. Bunda İslâm'ı ta'zîm ve
düşmanları korkutmak vardır" demiştir (Kirmânî, İbn Hacer, Aynî,
Kastallânî).
Bu hususta birçok görüşler ve tafsilât vardır. Özetle
ifâde edilirse zahir olan mezhebe göre eski örtü gün geçtikçe bozulacak ye helak
olacağından taksîm edilip Beytu'l-mâFca lüzumuna göre kullanılmalıdır
denilmiştir.
Buhârî bu hadîsi I'tisâm
Kitâbı'nda da getirmiş, Ebû Dâvûd ile Tirmizî de Hacc Kitâblannda rivayet
etmi
[141] Aişe'nin bu hadîsi, Kitâbu'l-Buyû'da geniş olarak
gelecek olan aynı hadîsin bir tarafıdır.
[142] Bu İbn Abbâs hadîsinin başlığa delâleti
meydandadır.
[143] Bu Ebû Hureyre hadîsi "Yüce Allah'ın: Allah Ka'be'yt
hürmetli bir beyt yaptı... kavli babı"nda geçmişti.
[144] Hz. Umer'in Haceri Esved'e karşı söylediği bu sözündeki
maksadı hakkında Mu-hammed ibn Cerir et-Taberî şunları
söylemiştir:
Arab Yarımadası halkı
öteden beri puta tapandır. Bunların müslümânhğı, Câhiliyet ve putataparhk
devirlerine pek yakın bulunduğundan, Umer, Haceri Esved isti'lâmını, câhil bir
sınıf halkın eskiden beri Arablar'ın sanemlere hürmet ve ibâdeti kabilinden bir
ihtiram sanmalarından endîşe etmişti. Ve bu sözüyle: Haceri Esved isti'lamından
gaye bu taş parçasına taabbüd değil, fakat doğrudan doğruya ve yalnız Allah'a
ta'zîm ve Peygamber'in emri ve tebliği karşısında kayıdsız şartsız durmaktan
ibarettir. Allah bu taşa ta'zîmi emretmiş ve ta'Zîmi haccın menseklerinden
saymıştır. Binâenaleyh müşriklerin sanemlere ibâ-detleriyle, müslümânların, bu
İlâhî emrin tecellîsine mazhar olan bir taşa hürmet etmeleri arasında kıyâs
kaabil olmayacak derecede bir fark bulunduğunu bildirmek istemiştir. İbâdet
ancak âsîlere zarar ve ceza, itaatlilere de menfaat ye mükafat verecek derecede
mutlak bir kudret sahibine mahsûs olduğuna, buna da ancak Celâl sahibi olan
Allah Taâlâ sâhib bulunduğuna tenbîh etmiştir (Umdetu'l-Kaarî, IV,
606).
[145] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Üzerlerine kapıyı
kapadılar.." sözlerindedir.
[146] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Bu hadîs, Namaz
Kitâbı'nda "Direkler arasında namaz bâbı"nda da
geçmişti.
[147] ibn Umer'in fiiliyle ilgili olan bu ta'lîki Sufyân
es-Sevrî, senediyle kendi Cami'-inde, Tâvûs şöyle dedi diyerek rivayet
etmiştir.
Buhârî bu başlıkla, hacc
ve umre sırasında Ka'be'ye girmeyi hacc ve umre menseklerinden zannedenleri
reddetmek istemiş; Ka'be'ye girmenin hacc menseklerinden olmadığına hüccet
yapmak için de İbn Umer'in fiilini getirmiştir.
[148] Rasûlullah'ın bu umresi, Mekke fethinden evvel yedinci
hicret yılında îfâ ettiği kaza umresi olduğu bildirilmiştir. Rasûlullah'ın bu
umrede Ka'be İçine girmemesinin sebebini Nevevî şöyle açıklıyor: Ka'be'nin içi
putlarla, duvarları suretlerle dolu idi. Rasûlullah bu halde Ka'be'ye
giremezdi. Müşrikler de başka ziyaretçileri içeriye bırakmıyorlardı. Fetih günü
ise bu putların hepsi yere serilmiştir...
Kastallânî: Kaza umresinde
Rasûlullah'ın Ka'be İçine girmemesi, Hudey-biye sulh andlaşmasında buna dâir bir
madde bulunmamasından dolayı olması da muhtemildir. Binâenaleyh Ka'be'ye girmek
İsteseydi, Kureyş muhakkak men' ederdi. Nitekim Mekke'de üç günden fazla ikaamet
edilmesine müsâade etmemişlerdi. Rasûlullah böyle bir engellemeye uğramamak
için ka'be içine girmek istememişti, diyor.
[149] Hadîsin başlığa delîlliği "Beyt'e girdi ve her tarafında
tekbîr getirdi" fıkrasın-dadır. Hadîsteki "Ezlâm", "Zelem"in cem'idir. Zelem,
fâl kalemi ve fâl oku demektir. Bu oklar üç parça olup, birinde "Yap", öbüründe
"Yapma" yazılı, üçüncüsü de boş olurdu. Bir iş tutmak isteyen, bir yola çıkacak
olan kimse, bu işin ve bu yolculuğun kârlı ve kazançlı olup olmadığını bu
fallarla anlamak is-. terdi. İslâm Dîni bütün bu hurafeler ve câhilce
zihniyetleri reddetmiş, falcılığı da yasak etmiştir (el-Mâide:
90).
Rasûlullah bu hadîste, İbrâhîm ve ismâîl Peygamberleri
böyle çirkin şeylerle kısmet aramaktan tenzih eylemiştir.
Bu hadîste ibn Abbâs,
Peygamber'in Beyt'e girip tekbîr getirdiğini, fakat namaz kılmadığım; ibn Umer
ise BilâPden naklen namaz kıldığım bildirdiğinden, bu iki hadîs arasında zahirî
bir tenakuz görülmektedir. İbn Hıbbân: Bu tenakuzu kaldırmak, bence bu iki
haberin başka başka girişlere âid olmasıdır. Biri Mekke fethi günü Ka'be'ye
girişi, Öbürüsü de Veda Haccı'nda girişidir. Birincide Beyt'te namaz kılmış,
Bilâl bunu rivayet etmiş, Veda Haccı'nda kılmadığını da İbn Abbâs rivayet
etmiştir. Fakat namaz kıldığına dâir rivayetler daha çoktur., demiştir
(Umdetu'l-Kaarî).
[150] Hadîsin başlıktaki soruya cevâb olmak üzere uygunluğu,
Peygamber'in berâ-j, berinde Mekke'ye gelenlere remel yapmalarım
emretmiş olmasıdır ki, işte bu emir, remelin meşru'iyetinin başlangıcı
olmuştur.
Eşvât, şavfm cem'idir. Şavt, bir başlangıç noktasından
sona kadar gidip oradan dönerek hareket noktasına gelmeye denir ki, defa ve
kerre ma'nâsına-dır. Beyt'in etrafım bir defa dolaşmağa şavt denir. Remel de
yelmek ve koşmak ma'nâsınadır.
Tavaftaki bu remelin
hükmünde âlimler: Remel, haccın ve tavafın sünnetlerinden midir? Terki caiz
midir, değil midir? Remel bir sebeble işlenmişti; bilâhare bu illet yok
olmuştur, bunun fiili ihtiyarî olmuş demek midir? sorularının cevâblannda
ihtilâf etmişlerdir. Umer, İbn Mes'ûd, Ibn Umer, Ebû Hanîfe, Mâlik, Şafiî,
Ahmed sünnettir demişlerdir. Diğer bâzıları da sünnet değildir; dileyen işler,
dileyen terkeder, demişlerdir, tbn Abbâs, Tâvûs, Atâ, Hasen Basrî, Kaasım,
Sâlim'in bu görüşte oldukları nakledilmiştir.
[151] Bu başlıktaki tavaf, Ka'be etrafını Haceri Esved'den
başlayıp yine oraya gelinceye kadar dolaşmak ma'nâsınadır ki, buna şavt
dendiğini daha evvel bildirmiştik.
[152] Hadîsin bâb baslığına uygunluğu çok açıktır. Çünkü
hadîsin ma'nâsımüsâvî olarak başlığın ma'nâsıdır.
Ibn Umer bu haberinde hacc menseklerinden ikisini ve bu
hususta Peygamber'in fiillerini bildirmiştir. Bunlar da: Mescidi Harâm'a
girildiğinde sünnet olan evvelâ Haceri Esved'in isti'lâm edilip selâmlanması,
sonra tavafın yedi şavtın-dan ilk üçünde link ile yürünmesi fiilleridir. Bunları
da Safa ile Merve arasında sa'y ta'kîb eder. İsti'lâm ile remelin hacc
menseklerinden olduğu hadîsten ziyâde Buhârî'nin koyduğu bâb unvanında remelin
isti'lâm üzerine atıfla zikredilmiş bulunmasından açıkça anlaşılmıştır. Hadîsin
metninde bu açıklık yoktur. Buhârî bu ünvân ile adetâ hadîsi
şerhetmİştir.
Hadîsteki Habb fiilinin de remel ma'nâsına olduğu yine bu
unvandan anlaşılır. Habb'm bu ma'nâsı da cûş u hurûşa gelmek ma'nâsından
alınmıştır. Kaa-mûs Tercemesi'ndc remel, link yürümek ve hervele denildikten
sonra, hervele de aynen şöyle ta'rîf ediliyor: Hervele, dahrece vezninde
seğirtme ile yürüme arasında olan yürümektir ki, yelmek ta'bîr olunur. Yâhud
sür'atle yürümektir; hulâsası link ile yürümektir (Hervele
maddesi).
[153] Hadîsin başlığa delîlliği "Hacc ve umrede..." şeklindeki
devamıdır.
[154] Bu mutâbaatı, Nesâî ile Beyhakî mevsûlen rivayet
etmişlerdir.
[155] Bu hadîsin değişik bir senedle kısa bir rivayeti, daha
önce de geçmişti. Hadîsin başlığa delîlliği gayet
açıktır.
[156] Yemânî iki rükün, Haceri Esved rüknü ile ona yakın olan
asıl Yemen doğrultusundaki rükündür. Tağlîb yoluyla her ikisine Yemâniyân
denilmiştir, Ebâvân gibi. Bu iki rükün (yânî Ka'be'nin bu iki köşesi) İbrahim'in
temelleri üzeri olduklarından, hassaten ta'zîm edilmiştir. Haceri Esved
rüknünde hem Haceri Esved bulunması, hem de İbrâhîm temeli üzerine kurulu
olmasından dolayı iki fazilet vardır. İkinci rükünde ise, yalnız ibrâhîm
temelinde bulunmak fazileti vardır. Haceri Esved'in bulunduğu rükün, işte bu iki
faziletinden dolayı Yemânî rükünden daha ziyâde isti'lâm ve ta'zîme tahsis
edilmiştir.
Ka'be'nin diğer iki rüknü
yine tağlîben Şâmiyân'dır. Bunlar Hıcr'a yakın olan köşelerdir. Bunlar
İbrahim'in köşeleri üzere tamamlanmamışlardır.
[157] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri "Haceri Esved'i
mihcen ile isti'lâm ederek..." sözleridir.
Mihcen, ucu eğri olan bir
deynektir ki, onunla deve sevkedıhr, yere düşen bir şey de buna takılarak
alınır. Peygamber'in deve üzerinde tavaf ettiği herkes tarafından görülmek ve
herkes şübhesini sorabilmek maksadıyle böyle yapıldığı söylenmiştir.
Peygamber'in bu sırada biraz rahatsız olduğu için böyle deve Üzerinde tavaf edip
deynekle isti'lâm ettiği, tavaftan sonra devesinden inip, Ma-kaamı İbrahim'de
iki rek'at tavaf namazı kıldığı da rivayet edilmiştir (Ebû
Dâvûd).
[158] Bu mutâbaatı el-İsmâîlî, senediyle rivayet
etmiştir.
[159] Câbir ibn Zeyd'İn bu sözünü Ahmed ibn Hanbel senediyle
rivayet etmiştir.
[160] Muâviye'nin bu fiil ve sözünü Ahmed, Tirmizî ve Hâkim,
senediyle, mevsûlen rivayet etmişlerdir.
Başlığa delîl olan yer,
İbn Abbâs'ın "Bu iki Şâmî köşe isti'lâm olunmaz" sözüdür. Şâmî olan iki köşe
isti'lâm olunmayınca, isti'lâm, Yemânî olan iki köşeye münhasır
olur.
[161] İbnu'z-Zubeyr'in bu fiilini de İbn Ebî Şeybe mevsûlen
rivayet etmiştir. İbn Zubeyr Ka'be'yi ta'mîr ettiği ve onu İbrâhîm temelleri
üzerine tamamladığı zaman, artık Ka'be'nİn dört köşesi de îbrâhîm temelleri
üzerinde bulunduğu için hepsini de isti'lâm etmiştir
(Umdetu'l-Kaarî).
[162] Hadîsin bâb başlığına delîlliği
apaçıktır.
[163] Hadîsin bâb başlığına delîlliği açıktır. Bu hadîs "Hacc
ve umrede remel yapmak bâbı"nda bundan daha tamâm olarak geçmiş
idi.
[164] Yânî ben sana Rasûlullah'in bu taşa el sürüp öptüğünü
gördüm, diyorum. Burada artık re'y ve içtihada yer yok. Sen "Eraeyte = Ne
dersin?" sorularını Ye-men'e götür, demiş oluyor. Bu sözlerinden, ibn Umer'in
sıkışıklığı ve mağlûb edilmeyi istı'lâmı terketmekte bir ma'ziret görmediği
anlaşılıyor
[165] Yânî tavafta Haceri Esved'e geldiği zaman ona el sürmek
suretiyle İsti'lâm etmekten âciz olduğunda, sâdece ona işaret etmekle yetinen
kimse babı.
[166] Hadîsin başlığa delâleti açıktır. Bu hadîs "Rüknü,
mihcen ile isti'Iâm bâbı"nda da geçmişti. Hadîs buradaki rivayette daha
tafsîllidir.
[167] Bu da Abdullah ibn Abbâs hadîsinin diğer bir tarîkten
gelen rivayetidir. Bu rivayette "Yanında bulunan bir şeyle işaret etti ve
tekbîr getirdi" fıkrası ziyâde olmuştur. Bu da tavafın her savu başında Haceri
Esved'e her gelişte tekbîr etmenin müstehâblığma delîl
olmuştur.
[168] Bu mutâbaatı Buhârî Talâk Kitâbı'nda mevsûlen
getirmiştir. Buhârî, bu mutâ-baatı, bundan önceki bâbda geçen Abdulvahhâb
rivayetinin tekbîr maddesinden ârî olması, Hâlid ibn Abdillah'ın bu ziyâdesinde
bir ayıblama yapmayacağını tenbîh için getirmiştir. Çünkü İbrâhîm'in mutâbaatı
vardır
[169] Buhârî'nin bu bâbdan maksadı, Mekke'ye hacı yâhud umreci
olarak gelen kim senin Ka'be'yİ tavaf edeceği, sonra iki rek'at namaz kılacağı,
sonra Safâ'ya çıkıp sa'y edeceği; eğer umreci ise tıraş olup ihramdan çıkacağı;
eğer hacc için ihrama girmiş ise tâ terviye günü hacc fiilleri için Minâ'ya
çıkıncaya ve haccı îfâ edinceye kadar ihramı üzerinde sabit kalacağım beyân
etmektir (Aynî). Sev-kedilen hadîs de bu beyânın kat'î bir
delilidir.
[170] Buhârî, hadîsin sâdece Urve'den merfû' olan kısmım almış
olup, diğer kısımlarını almamıştır. Bu hadîsin Müslim'deki şevki daha geniş ve
mükemmeldir: Hadîsin üçüncü derecede râvîsi olan Muhammed ibn Abdirrahmân dedi
ki: Bana Iraklı bir zât, bu hadîsin ikinci râvîsi bulunan Urve ibn Zubeyr'e
şöyle bir suâl sormaklığımı söyledi:
— Bir kimse hacc niyetiyle ihrama girse tavaf ve sa'y ile
İhramdan çıkabilir mi, çıkamaz mı? Eğer Urve "Çıkamaz" derse, sen de: Bir zât
"Bil'akis çıkar diyor" dersin, dedi.
Yine İbn Abdirrahmân dedi ki: Bu havale edilen suâli
Urve'ye sordum. Urve cevaben:
— Hacc niyetiyle
ihrama giren kimse, yalnız haccı edâ etmekle ihramdan çıkabilir, dedi; haccı
feshetmeye cevaz vermedi.
Ben:
— Birisi, haccı feshederek umreye çevirmekle ihramdan
çıkabilir diyor; sen buna ne dersin? dedim.
Cevaben:
— Bu adam çok
fena söylemiş, dedi.
Irakh zât bana rast
geldiğinde Urve'nin bu cevâbını anlattım. Bu defa
Urve'ye:
— Birisi Rasûlullah'ın böyle yaptığını haber veriyor;
(Urve'nin ebeveynine de işaret ederek) Esma bintu Ebî Bekr ile Zubeyr de haccı
umreye çevirmişlerdir diyor, siz ne dersiniz? diye sormakhğımı rica etti.
Ben ikinci defa Urve'ye gelip böylece söyledim. Urve
bana:
— Bu adam kimdir?
diye sordu.
Ben de:
— Bilmiyorum,
dedim.
Bunun üzerine Urve İbn Zubeyr:
— Bu adam niçin kendi gelip. sormuyor?Zannsdersem bu
Iraklı'dır, dedi. Ben de:
— Bilmiyorum,
dedim. Bu defa Urve:
— Bu adam yalan söylemiştir. Rasûlullah hacc etmiştir;
fakat haccını umreye çevirmemiştir, diye cevâb verdi ve: Bana Âişe haber verdi
ki, diyerek metindeki hadîsi şevketti (İbn Hacer, Aynî,
Kastallânî),
[171] Âişe'nin Veda Haccı'nda hayızlı bulunduğu, umreyi sonra
yaptığı yukarıdaki hadîslerde geçmişti. Burada Esmâ'mn Urve'ye haber verdiği
rivayet edilen hacc, Âişe'nin Veda Haccı'ndan başka Peygamber'in vefatından
sonra yaptığı hacc-lardan olacaktır.
[172] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "Mekke'ye gelişinin
evvelinde..." ifâdeleridir.
[173] Bu hadîs de yukarıda geçen tbn Umer hadîsinin başka bir
tarîkten rivayetidir. Burada Peygamber'in Safa ile Merve arasında sa'y ederken
vâdînin karnında yânî vâdînin içinde yine koştuğu ziyâdesi
vardır.
Batnu'l-Mesîİ: Sel suyunun
biriktiği yer demektir. Fakat daha sonraları bu sel suyunun birikecek çukur yeri
dolmuş, zamanla gelen seller bu çukurluğu doldurmuştur. Sonra sa'y esnasında
koşulacak olan bu mahalli göstermek için iki tane yeşil direkcik konulmuştur.
Altı zira' boyunda olan bu iki direkciğin biri Mescid'in duvarında, öbürüsü de
Abbâs'ın evine konulmuştu (Kastallânî).
[174] Bu isnadın lâtîfliklerinden biri şudur: Buhârî, kendi
şeyhî Amr ibn Alî'den zikrediyor; o da aynı zamanda Buhârî'nin şeyhi olan Ebû
Âsim en-Nebîl'den rivayet ediyor (Aynî).
[175] Atâ ile İbn Cureyc arasında cereyan eden bu çok güzel ve
ilmî konuşmanın bâb başlığına delâleti açıktır.
Bu, Buhârî'nin Müslim'den
ayrı olarak rivayet ettiklerindendir. Bu arz ve müzâkere nev'inden güzel bir
metindir. Bâzı Buhârî nüshalarında düşmüştür. Fakat asıllarda ve Etraf
Kitâblannda mevcûddur. Bunu Beyhakî ile Mustahrâc yazan iki arkadaşı
zikretmişlerdir. Ebû Nuaym ise: Bu, çıkış yeri dar, çok kıymetli bir hadîstir,
demiştir (Aynî).
[176] Hadîsin başlığa mutâbakaatı "fasonların arka tarafından
tavaf et!" kavimdedir. Bu lâfızdan, kadınların erkeklerin beraberinde tavaf
edebilecekleri, ancak mürakin olduğunca erkeklerin arka taraflarından tavaf
etmeleri daha iyi olacağı anlaşılır. Tavaf, namaza benzer bir ibâdettir.
Namazda nasıl kadınlar erkeklerin arkasında dururlarsa, tavafta da öyle
olmaları gerekir.
Bir de bu hadîsten; ma'ziretlinin bİnekli olarak tavaf
edebileceği hükmü alınmış ve bunda ittifak edilmiştir. Ma'ziretsizin binekli
tavafında İhtilâf edilmiştir...
Buhârî bu hadîsi,
Kitâbu's-Salât'ta "Mescid'e deve girdirilmesi bâbı"nda da başka bir senedle
getirmişti.
[177] Hadîsin başlığa hüccetliği "Bunu eliyle yed!"
buyruğudur. Peygamber, "Bu İpi çöz de bunu eliyle yed!'' buyurmakla, insana
hürmetin en yüksek dînî ve medenî bir gerek olduğunu, Allah'ın takrîmine mazhar
olan Âdem evlâdının hayvanlar gibi iple yedirmesinin gerilik eseri olduğunu
İşaret etmiştir
[178] Bu hadîs, geçen İbn Abbâs hadîsinin başka bir tarîkten
gelen rivayetidir. Bunda da insanın mekruh ve çirkin sayılacak bir fiil, bir
şey veya herhangi birşey gördüğünde, o çirkinliği bertaraf etmesi gerektiği en
belîğ biçimde ifâde edilmiştir. Hayvanı bağlayıp yedmekte kullanılan yular ve
çilbir nev'inden şeylerle, Allah tarafından mükerrem kılınan (el-İsrâ:70)
insanın bağlanıp sevkedilmiye bu fiilin medeniyete zıdd bir gerilik ve ilkellik
olduğu öğretilmiş oluyor.
[179] Câhiliyet devrinde Ka'be'yi erkek kadın çıplak olarak
tavaf etme bid'ati çıkmıştır. "Ey Âdem oğullan, size çirkin yerlerinizi örtecek
bir libâs, bir de giyinip süsleneceğiniz bir libâs indirdik. Takva libâsı ise,
o daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın âyetlerindendlr. Tâ ki iyice
düşünsünler"
'Ey Âdem oğullan, şeytân ana-babamzı, fena yerlerini
kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardıysa,
sakın size de bir fitne yapmasın... "(el-A'râf:26-27);
"Ey Âdem oğullan, her mescid huzurunda zînetinizi alın,
yiyin için, israf etmeyin. Çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez" (eI-A'râf:3l)
âyetlerinin indirilmesini müteâkib, hicretin dokuzuncu yılındaki bu haccda bu
bid'at'er böylece kaldırılmıştır.
Bu hadîsin bir rivayeti
Kitâbu's-Salât; "Avreti örtecek şey bâbi"nda
geçmişti
[180] Buhârî bu hususta görüş ayrılıkları bulunduğu için,
hükmü bildirrneyip, mutlak olarak mes'eleyi ortaya koymuştur. Cumhur, tavaf
eden kişiye, t»vâfı esnasında birşey arız olur da durursa, sonra onun üzerine
bina edip tavafım tamamlar; yeniden başlamaz demiştir. Bâzıları da yeniden
başlar demiştir.
[181] Buhârî bu başlık altında hadîs getirmeyip, büyük tabiî
âlimi Atâ'nın görüşü ile İki sahâbînin sözlerini getirmekle yetinmiştir. Çünkü
bunların sözleri ve görüşleri de Peygamber'den yansımış ilmî bir er, asıldır.
Atâ'nın bu sözünü Abdurraz-zâk, ibn Cureyc'den mevsûlen rivayet
etmiştir.
İbn Umer'in sözünü, Saîd
ibn Mansûr, Abdurrahmân1 m sözünü de Ab-durrazzâk, senedleriyle mevsûl olarak
rivayet etmişlerdir.
[182] Nâfi'nin bu hadîsini Abdurrazzâk, Sevrî'den; o da Mûsâ
ibn Ukbe'den; o da Sâlim'den; o da îbn Umer'den senediyle mevsûlen rivayet
etmiştir.
[183] İsmâîl ibn Uleyye'nin bu haberini Abdurrazzâk ile İbn
Ebî Şeybe senediyle mevsûlen rivayet etmişlerdir.
[184] Hadîsin başlığa uygunluğu (el-Azhâb:2l) âyetinden
alınır. Çünkü tbn Umer bu âyeti söylemekle, sünnetin yedi dolaşma akabinde iki
rek'at namaz kılmak sonra Safa ile Merve arasında sa'y etmek olduğunu; çünkü
Rasûlullah'ın böyle yaptığım bildirmek istemiştir.
Bu hadîs, Kitâbu's-Salât;
"tbrâhîm Makaamı'ndan bir namazgah edinin bâbi"nda da
geçmişti.
[185] Hadîsin başlığa delâleti açıktır. Çünkü hacı üzerine
kudüm yânî geliş tarafından başka tâ Arafat'a gidip gelinceye kadar hacc
menseki olarak bir tavaf vazî-r fesi yoktur. Geliş tavafı ise ihrâmlı olsun
olmasın, Mekke'ye gelen her kişiye müstehâbdır. Amma isteyen bu geliş tavafından
başka bu arada nafile tavaflar yapabilir. Zâten bu "Hâriçten gelenler için
Ka'be'de nafile tavaf, nafile namaz
kılmaktan efdaldir" denilerek, bâzı âlimlerce teşvik de
edilmiştir.
Rasûlullah'ın Veda Hacci'nda geliş tavafından başka
nafile tavaf yapmaması, bunun haccın gereğidir sanılmaması ve ümmetine kolaylık
sağlamak içindir (Umdetu'UKaart).
[186] Bu bâb iki rek'at tavaf namazını Mescidi Harâm'dan
dışarıda kılmanın cevazını beyân İçin getirildi. Yânî iki rek'at tavaf namazı
için muayyen bir yer yoktur, Tavaf eden kişi bu namazı istediği yerde kılabilir.
Bu caizdir. Yalnız Makaam'-ın arkasında kılmak daha faziletlidir, işte bu
fazîletten ötürü Buhârî, bu bâb-dan sonra, orada kılmakla ilgili babı
getirmiştir.
Buhârî burada Umer'in
fiilini de getirdi, Umer sabah namazından sonra tavaf yaptığı için ve kendisi
sabah namazından sonra mutlak olarak nafile kılmayı kerîh gördüğü için, gereken
tavaf namazını sonra Harem'den dışarıda kılmıştır. Umer'in bu fiilini Beyhakî
senediyle rivayet etti.
[187] Hadîsin başlığa hüccetliği "Ümmü Seleme iki rek'at tavaf
namazını kılmadı ve Harem'den çıktı" ifadesidir. Ümmü Seleme bu namazı Harem
dışında kılmıştır. Bu da Peygamber'in huzurunda yapılıp, O'nun tarafından
takrîr ve tasvîb edildiği için, tavaf namazının Harem dışına kadar geri
bırakılmasının cevazına delâlet etmiştir...
(Umdetu'l-Kaarî).
[188] Müslim'de Veda Haccı'nın sıfatı hakkındaki Câbir'in uzun
hadîsinde: Peygamber tavaf etti. Sonra "İbrâhîm MakaamVnda bir namazgah
ed/nm"(el-Bakara:l25 âyetini okudu ve Makaam'ın yanında iki rek'at namaz
kıldı... şeklindedir. Bundan anlaşılan ma'nâ, âyetin bu iki rek'atı kılmayı
emredici olmasıdır. Emr ise Şafiî'ye göre vucûb İçindir, Lâkin bu vucûb
"Üzerimde başka namaz var mıdır?"hadîsine muarız olduğu için vucûbluğu değil,
sünnetliği delîl olur... (Kas-tallânî).
[189] İbn Uiher'in bu fiilini Saîd ibn Mansûr, Umer'in fiilini
de İmâm Mâlik el-Muvatta'da rivayet etmiştir. el-Esrem de bunun benzeri bir
ibareyi rivayet etmiştir.
[190] Bundan anlaşılan ma'nâ Âişe'nin bu nehyi umûmu üzere
hamleder olduğudur. Bunu Atâ'nın kendisinden rivayet ettiği şu haber te'yîd
ediyor: İbn Ebî Şeybe'-nin rivayetinde Âişe, Atâ'ya: Sabah veya ikindi
namazından sonra Beyt'i tavaf etmek istediğinde tavaf et de tavaf namazım güneş
kayboluncaya yâhud doğuncaya kadar geri bırak. Ve her yedi dolaşma için iki
rek'at namaz kıl, demiştir. Bu, Mâlİkîler'in mezhebidir. Hanefîler ise mekruh
vakitlerde bu iki rek'at kı-inmaz; eğer mekruh vakitler içinde küımrsa kerâhatle
beraber sahih olur, demişlerdir (Kastallânî).
[191] Bunun başlığa mutabakatı, bundan önce geçen hadîsten
bilinmiştir. Bunun bahisleri de Kitâbu's-Salât'taki "Namaz vakitleri bâbı"nda
geçmişti.
[192] ibnu'z-Zubeyr sabah namazından sonra namaz kılma
cevazım, ikindiden son-rakî namazın cevazından istinbât etmiş gibidir. O bunu, o
cevazın umûmî olduğu i'tikaadına binâen yapıyordu. Şafiî'nin mezhebi,
vakitlerin hepsinde kerâhatsiz olarak tavaf sünnetinin kılınmasının cevazıdır...
(Kastallânî).
[193] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu meydandadır. Bu hadîsin
birazcık farklı bir rivayeti yakında "Haceri Esved yanında tekbîr getirme
bâbı"nda geçmişti. _
[194] Bunun da başlığa uygunluğu ve delîlliği meydandadır.
Bunun da farklıca bir rivayeti yakında "Kadınların erkeklerin beraberinde tavafı
bâbı"nda geçmişti.
[195] Kureyş, hacılara suda yapılmış kuru üzüm şırası
içirirlerdi. Bu işi Câhiliyet'te babası Abdulmuttalib'den sonra Abbâs üzerine
almıştı. Peygamber İslâm devrinde onun bu vazifesini takrîr etti, artık bu
vazife kıyamete kadar onun ailesi için bir hakktır. İşte Peygamber, Abbâs'a bu
iş için Minâ'nın 11., 12., ve 13. gecelerinde Mekke'de ikaametine izin vermişti.
(Kastallânî).
[196] Hadîsin başlığa hüccetliği ve Yüce Peygamber'in
erişilmez tevâzu'u ve halkçılığı bu hadîste güneş kadar
açıktır!...
[197] Hadîsin başlığa uygun yeri "Cibril indi, sonra göğsümü
açıp Zemzem suyu ile yıkadı" kelâmıdır. Cibril'in bu fiili Zemzem'in faziletine
delâlet etmiştir. Zîrâ Cibril, Peygamber'in göğsünü ondan başka olan sulardan
hiçbiriyle değil de, yalnız Zemzem ile yıkamıştır. Şeyhu'l-îslâm Bulkînî:
Zemzem, Kevser'den daha faziletlidir. Çünkü Peygamber'in kalbi bununla yıkandı.
Hâlbuki kalb ancak suların en faziletlisi ile yıkanır, demiştir
(Kastallânî).
Bu hadîs,
Kitâbu's-Salât'ın başında "Isrâ'da namaz nasıl farz olundu bâ-bı"nda uzun
uzadıya geçmişti.
[198] Bunun başlığa uygunluğu, içinde Zemzem zikredilmesi
sebebiyledir.
[199]Yânî Kıran Haccı yapana bir defa tavaf yapması yeter mi?
Yâhud ona da iki tavaf zarurî midir? Bu konuda ihtilâf olduğu için, Buhârî hükmü
beyân etmeyip, böyle mutlak olarak söylemiştir.
[200] Hadîsin başlığa delîlliği "Hacc İle umreyi (bir ihramda)
cem' edenlere gelince..." fıkrasındadır. Çünkü böyle yapan kaarın'dir. Burada
kaannın tavafının bir defa olduğu beyân edilmiştir. Bu hadîs "Hayızlı ve nifâsh
kadınlar nasıl ihrama girip telbiye ederler bâbı"nda da
geçmişti.
[201] Hadîsin başlığa delîl yeri "Hacc ve umre için bir defa
tavaf yaptı" fıkrasındadır.
İbn Umer'e göre kıran haccı yapanın tavafı işte budur.
Şafiî ile onun sözüne uyanlar da bu görüşe gitmişlerdir.
Kaarın için de iki tavaf
ve iki sa'y'e kaail olanlar, bu bir tavaf sözüyle, umre ve haccın herbiri için
bir tavaf kasdedilmiştir, derler
[202] Hadîsin başlığa delîlliği "Nahr günü yaptığı bu İlk
tavafı ile hacc ve umre tavafını edâ etmiş olduğu görüşünde bulundu ve
Rasûlullah da böyle yaptı dedi" kavlindedir. Hadîsin bu son fıkrası, kaarın hacc
olan ihrâmlı iki tavafa muhtâc olmaz diyenlerin delilidir. Hanefîler'e göre
kaarın için de iki tavaf lâzımdır. Onların bu konuda başka delîlleri
vardır.
Burada Beyt'i tavaf ile
maksad, haccın rüknü olan ifâde tavafıdır. Hacı kaarın olsun, mufrid olsun,
kudüm, yânî geliş tavafı bu ifâda tavafı yerine geçmez. O geliş tavafı,
Mekke'ye her gelenin yapması gereken müstehâb bir tavaftır. Bu hadîs, geçen
hadîsin İkinci bir tarîkten rivayetidir (Bu babın haşiyeleri Aynî ile
Kastallânî'dendir.)
[203] Hadîsin bâb başlığa hüccetüği "Mekke'ye geldiği zaman
ilk yaptığı iş abdest alması oldu" sözündedir.
[204] "Haceri Esved rüknüne el sürdüklerinde halâl oldular"
sözünün ma'nâsı, tavaf ettiler, sa'y ettiler ve tıraş oldular da ihramdan
çıktılar demektir. Bu mukadder sözler bilindiği için
hazfedilmişlerdir.
Eğer bu son kısım bundan önceki' 'Esma ile Âişe Beyt'i
tavaf ettiler, sonra halâl olmadılar" fıkrasına aykırıdır, binâenaleyh bunun
zikrinde ne fâide vardır? dersen, ben derim ki: İlki hacc hakkında idi;
ikincisi ise umre hakkındadır. Onun garazı şudur: Onlar umre niyetiyle ihrama
girdiklerinde tavaftan sonra ihramdan çıkıyorlar. Çünkü onlar tavaftan sonra
ihramdan çıkmadıkları zaman umreciler olmadıklarını ve hacclannı fesh
edemiyeceklerini biliyorlardı. Bunun da sebebi şudur: Çünkü haccda yapılan ilk
tavaf, geliş içindir; umredeki tavaf ise umrenin rüknüdür"
(Kirmânî).
Bu hadîs "Mekke'ye geldiği
zaman Beyt'i tavaf eden kimse bâbı"nda da geçmişti
[205] Şeâir, Şofre'nİncem'idir. Şaîre de, alâmet ve nişan
demektir. Yânî, bu tepeler Allah'a ibâdet etmeye vesîle kılman alâmetler ve
nişanelerdir. Allah onlar arasında sa'y etmeyi de, hacc ve umre menseklerinden
kılmıştır
[206] Safâ ile Merve, Mekke'de iki tepenin ismidir. Câhiliyet
zamanında Safâ'da erkek suretinde Isâf, Merve'de kadın suretinde Naile
isimlerinde meşhur birer put vardı. Mekke'nin fethinden sonra o putlar kırıldı.
Bu putların zihinlerde bırak tığı çirkin hâtıralardan dolayı müslümânlar bu iki
tepe arasında sa'y etmekte tereddüd gösterdiler. Allah bu tereddüdü gidermek
üzere bu (el-Bakara:l58) âyeti indirdi.
Bu hadîste Urve'nin "Onları tavaf etmekte günâh yoktur"
kavlinden, Safa ile Merve arasında sa'yin mübâh olduğuna istidlaline, Âişe'nin
fena bir icti-hâd demesi ve Rasûlullah'ın bu sa'yı fiiliyle de bir kaanûn
yaptığını bildirmesi ve en sonra, kimse için Safa ile Merve arasında sa'yi terk
caiz değildir içtihadında bulunması, âyetin zahirinden sa'yin mübâhhğını
anlamaya mâni' olduğundan ve sa'yin farz olduğuna hükmedecek derecede kat'iyet
de bulunmadığından, Hanefî imamları sa'yin farzhğına değil de, vâcibliğine kaail
olmuşlar ve haccın rükünlerinden saymamışlardır. Mâlikî, Şafiî ve Hanbelîler
ise, sa'yi haccın rükünlerinden saymışlardır.
[207] Abdurrahmân oğlu Ebû Bekr'in verdiği bu bilgiler,
Âişe'nin verdiği bilgileri reddetmiyor, bil'akis onları daha da açıklayıp
te'kîd etmiş oluyor. Bilhassa burada zikredilen âyetlerin iniş târihlerinin
evvellik ve sonralığını da bildirmek suretiyle, âyetlerin inişine sebeb
olanların her iki fırkaya dâhil olanlar olduğunu ortaya
koyuyor
[208] İbn Umer'in bu sözünü İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet
etmiştir. O rivayette Usmân ibnu'l-Esved: Ben Mucâhid ile Atâ'yı, Abbâd oğullan
kapısından Ebû Huseyn oğullan sokağına kadar koşarlarken gördüm. Onlar bu
koşmayı, İbn Umer'e nisbet ediyorlardı, demiştir.
Bu sözün başlığa
uygunluğu, koşmanın Abbâd oğulları evinden başlayıp Ebû Huseyn oğullan sokağına
kadardır, sözündedir.
[209] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sel yerinin karnında koşardı"
sözündedir. Bu hî. Hîs "Mekke've eeldiginde Beyt'i tavaf eden kimse bâbı"nda da
geçmişti.
[210] Bâb başlığına uygunluğu "Safa ile Merve arasında yedi
kerre dolaştı" sözündedir. Bu hadîs de daha evvel
geçmişti.
[211] Bu da, bundan önce zikredilen hadîsin diğer
tarîkidir.
[212] Bunun
başlığa uygunluğu, içindeki
âyette Safa ile
Merve arasında sa'y( = koşma)in
isbâtı bulunması cihetiyledir.
[213] Bunun da başlığa uygunluğu meydandadır. Bunda tbn Abbâs
tavaf ve sa'ydaki koşmayı, Peygamber'in kendi kuvvetini müşriklere göstermesi
sebebine hasretmektedir. İbn Abbâs'tan diğer bir sebeb daha gelmiştir ki, o da,
babamız îbrâ-hîm'in koşmasıdır; hattâ bu koşmanın sebebinin Hacer'in koşması
olduğu da gelmiştir.
[214] Humeydî'nin bu ziyâdesinin fâidesi buradaki râvîlerin
hadîsi birbirlerinden an'ane ile değil de, işitme ile almış olduklarını isbât
etmiş olmasıdır.
[215] Buhâri başlığın birinci kısmında hükmü açıkça bildirdi.
İkinci kısımda ise, görüş ayrılığı bulunduğu için, hükmü bildirmeğe girişmedi.
Hasen el-Basrî, sa'y için temizliği şart kılmıştır, Hanbelîler'den bir rivayet
de böyledir.
[216] Hadîsin başlığa hüccetliği "Beyt'i tavaf hâric, hacının
yapacağı işler gibi yap" kavimdedir.
Bu hadîs, Hayz Kitâbı'nda
"Hayızlı Beyt'i tavaf hâric, bütün hacc fiillerini yerine getirir bâbı"nda da
geçmişti.
[217] Hadîsin başlığa hüccetliği
meydandadır.
[218] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Bu hayızlı kadmlar
Arafat'ta hâzır bulunmuyorlar mı?..." kavlinden alınır. Fulân ve fulân yer diye
kinayeli söyledikleri Muzdelıfe de, Minâ'da, cemre atmada hâzır bulunmadılar mı,
demektir Yağmur duası yapılan yerlerde de hâzır bulundukları
sabittir.
Hayr meclislerinden maksad, dînlerini öğrenecekleri
meclisler, Kur'ân, hadîs fıkıh meclisleri, bütün öğretim kurumlan, hasta
bakılacak hasta evleri ve bütün sağlık kurumlan, ve benzerleri gibi hayırlı ve
sevâbh olan yerler ve işlerdir. İslâm kadınları bütün bu dînî ve dünyevî
işlerde erkeklerle beraber çalışır, yetişir ve faaliyet gösterirler. îşte bu
hadîsler bu hususta Peygamber'in eskimez emirleri ve her asırda geçerli
ta'lîmleridir.
Bununla beraber kadınların bu gibi hayr meclislerine
gidip hâzır bulunmaları, duâ etmeleri, duâ edenlerle beraber "Âmîn" demeleri
müstehab ise de, genç ve güzel olanlarının böyle yere çıkmalarının daha selef
zamanında, tabiîler devrinde bile -fitne korkusundan dolayı- men'İ hakkında
görüşler İleri sürülmüş,
fetvalar verilmiştir.
Bu hadîs, Hayz Kitâbı'nda "Hayızlılarm İki bayram
namazında hâzır bulunması bâbı"nda da geçmişti.
[219] Yânı Mekkeli'nin ve temettü' haccı yapanın ihrama girme
yeri, Mekke'nin kendisidir. Bunlar Harem hâricinden değil, Mekke'nin bütün
bölgelerinden ihrama girerler. Çünkü Rasülullah (S) "Hattâ Mekke ahâlîsi
Mekke'den ihrama girsin" buyurdu.
[220] Atâ'nın bu sözünü Saîd ibn Mansûr rivayet etmiştir. Yânî
İbn Umer, bineğine bindiği şehirden çıkma başlangıcında telbiye
ederdi
[221] Bu sözden, onların çıkış sırasında ihrâmlı oldukları
bilinmiştir. Bu Abdulme-Hk, Âbdulmelik ibn Ebî Süleyman veya Abdulmelik ibn
Cureyc olması muhte-mildir. İkincisininkini Müslim rivayet
etmiştir.
[222] Ebu'z-Zubeyr'in bu haberini Ahmed ibn Hanbel, Müsned'de;
Müslim de Sa-hîh'te rivayet etmiştir.
[223] Buhârî, tbn Cureyc ve tbn Umer'in bu haberini "İki
ayağın iki na'hn için de yıkanması bâbı"nda uzunca bir metin olarak mevsûlen
rivayet etmiştir.
[224] Hadîsin başlığa cevâbhğı açıktır. Ebtah, Mekke ile Minâ
arasında geniş bir yerdir. Buraya Muhassab da
denilir.
[225] Bu, yukanki hadîsin diğer bir tarîkidir. Buhârî bunu
İshâk el-Ezrâk rivayetini kuvvetlendirmek için
getirmiştir.
Bu hadîslerde emîr
sahihlerine uymaya ve cemâate muhalefetten sakınmaya işaret vardır. (Çünkü bu
vâcib bir nüsk değildir, müstehâbdır.) Emirler, Pey-gamber'in yaptığı gibi
Ebtah'a inerler ve öğle ile ikindiyi ancak Minâ'da kılarlardı. İşte bunun için
dört imâm ve diğerleri bunu müstehâb saymışlardır
(Umdetu'l-Kaari).
[226] Yânî Minâ'da dört rek'atlı namazlar olduğu gibi mi,
yoksa kısaltılarak mı kılınacaktır? Buhârî burada üç hadîs getirdi ki, bunları
namazı kısaltma bâbların-da da aynı başlıkla
getirmişti.
[227] Müslim'in bir rivayetinde Usmân'ın Minâ'da namazı
kısaltarak kıldırması sekiz veya altı sene devam ettikten sonra orada mukîm
namazı kılmağa başlamış ve bu yüzden bâzı sahâbîlerin ta'rîzlerine uğramıştır.
Lâkin kısaltmanın da, dört kılmanın da caiz olduğunu beyân etmek
istemişti.
[228] Hadîsin bâb başlığına delîlliği
meydandadır.
Harise ibn Vehb'in bu
hadîsinden, seferde korku olmaksızın da namazı kısaltmanın cevazı alınmaktadır
ki, cumhurun kavli budur. Namazı kısaltmanın harb ve korku zamanına hass
olduğunu zannedenlere karşı da pek kuvvetli bir
hüccettir.
[229] Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Hadîs burada biraz
kısaltılmıştır. Aslında İbn Mes'ûd, Usmân'ın dört rek'at kıldırdığı kendisine
söylendiğinde: "Innâ İiilâhi ve itine İleyhi râciûn " (el-Bakara: 156)
istircâını okuduktan sonra, bu hadîsi söylemiştir. Bu istircâ' âyetini
okumasının sebebi, Usmân'ın Minâ'da dört rek'at kıldınşmı sünnete aykırı bulmuş
olmasıdır.
Bir de İbn Mes'ûd bu hadîste "Yollar sizi ayırdı"
demiştir ki, bunun da ma'nâsı "Namazı kısaltmak ve kısaltmamak hususunda ihtilâf
ettiniz de kiminiz kısaltır, kiminiz kısaltmaz oldu"
demektir.
İbn Mes'ûd'un son sözü Hanefîler'ce seferde namazı
kısaltmanın vucûbuna, diğer mezheblerce bil'akis dört kılmanın cevazına delâlet
eder gibi görünmüştür.
Askalânî: îbn Mes'ûd
itmamı caiz görmeseydi "Keski dört rek'attan payımı...." demezdi. Çünkü kasr
vâcib olsa, itmam namazı bozar. Bozulan namazdan ise hazz alınmaz. İstircâ'ın sebebi: Usmân'ın fiilini, evlânın hilafı
gördüğündendir, diyor.
[230] Arefe günü oruç tutmak mes'elesi ihtilaflı olduğu için,
Buhârî başlıkta hüküm beyân etmedi; mes'eleyi hadîse bıraktı ve hadîsle
cevâbladı
[231] Hadîsin başlığa cevâb olması, içinde Peygamber'in arefe
günü orucu terk ettiğinin .bildirilmiş olması
cihetiyledir.
Ümmü'1-Fadl Lubâbe, İbn Abbâs'ınanasıdır.Fadl büyük oğlu
olduğu için Ümmü'1-Fadl diye künyelenmiştir.
Peygamber'in Arafat'ta
hutbe yaparken oruçlu olup olmadığı sahâbîler arasında konuşulmuş. Bunu işiten
Ümmü'1-Fadl, bir bardak içecek gönderip mes'eleyi kesinliğe kavuşturmak
istemiş, Peygamber bunu içtiği için oruçlu olmadığı anlaşılmıştır. Bu sebeble
hacılar için Arafat'ta oruçlu "bulunmamak müstehâb sayılmıştır
(Kastallânî).
[232] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Bu ve benzeri
hadîslere göre Peygamber'in, sahâbîlerin bu fiillerini takrîr etmesinden,
Arafat'a çıkan hacı adaylarının telbiye ve tekbîr yapmakta muhayyer oldukları
anlaşılır.
Bu hadîs, İki Bayram
bâblarında "Minâ'dan Arafat'a gidişte ve Minâ günlerinde tekbîr bâbı"nda da
geçmişti
[233] Hadîsin başlığa delîlliği "Bu saat mı?..." sözünden
alınır. Çünkü bu söz, güneşin tam ortadan meylettiği zamana işarettir. Bu ise
vakfe yapılacak yere gitmek vaktidir.
Ayrıca bu hadîsten, fâcir
vâlînin arkasında namaz kılmanın cevazı, ednâ-nın, efdal ve daha âlim kişi
üzerine emirliğinin cevazı, Arafat'ta hutbenin luzû-mu... gibi daha birçok
hükümler çıkarılmıştır.
[234] Hadîsin başlığa delîlliği "Peygamber devesi üzerinde
vakfe yaparken..." sözün-dedir. Bu hadîs iki bâb önce de
geçti.
[235] îbn Umer'in bu cem' işini İbrâhîm el-Harbî
el-Menâsik'tt, Sufyân es-Sevrî de Cömi'inde mevsûlen rivayet
etmişlerdir.
[236] Bu haberin başlığa uygunluğu "Çünkü onlar sünnette öğle
ile ikindi namazlarını birleştiriyorlardı." kavlindedir.
Bu haber burada ta'lîk
suretinde getirilmiştir. Bundan önceki 86. bâbda ise bu haberin aslı mevsûlen
geçmişti. Bu haberi buradaki şekliyle İsmâîlî, Yahya ibn Bukeyr ile Ebû Salih
tarîkinden beraberce Leys'ten olmak üzere mevsûlen de rivayet etmiştir
(Umdetu'l-Kaarî).
[237] Hadîsin başlığa hüccetliği son fıkrasındadır. Bu hadîs,
biraz önce de.geçmişti.
[238] Buhârî nüshalarının çoğu bu başlıkta hadîs
zikretmediler. Ebû Zerr ve İbn Asâ-kir nüshalarında ise bu başlık yoktur. Lâkin
Ebû Zerr, bâzı Buhârî nüshalarında bu başlıktan sonra şunları gördüğünü
söyledi: Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: "Burada bundan önce zikredilen imâm
Mâlik hadîsi zikredilir. Lâkin ben bu kitabın içine tekrar edilmiş hiçbir hadîs
koymak istemem. îçinde şayet tekrarı îhâm eden birşey görürsen -İyice dikkat
et, anlarsın ki, gerek isnâdda ve gerek -mühmeli kayıdlama, mübhemi tefsir, bir
ziyâdeyi ihtiva gibi-metne âid bir fâide için yazılmıştır. Bu nüktelere ancak
kitabı iyice tetebbu' eden vâkıf olabilir. Bu dediğim gayelerden hâlî olarak bir
tekrar vâki' olmuş ise, kasdım olmaksızın olmuştur. Hem de böylesi nadiren vuku'
bulmuştur" (Aynî, Umdetu'l-Kaarî, IV, 675; Kastallânî, III, 199; Tecrîd Ter., I,
489 haşiyede). Bu-hârî'nin buradaki sözleri es-Sagânî nüshasında da küçük bir
farkla mevcûddur ;(lbn Hacer).
[239] el-Hums, el-Ahmes sıfatının cem'idİr. Ahmes nefsi ve
dîni hususunda şiddetli hamâsetli demektir. Bu, Câhiliyet'te Kureyş'in îcâd
ettiği bir dînî asalet ve şereflilik unvanıdır. Kureyşlüer Fil Vak'ası'ndan
evvel veya sonra, Harem içinde yaşayan Kureyş, Huzâa, Kinâne gibi kabilelerin
Hıll'de yaşayanlarla müsâvî olmadıklarını, Harem dâhilinde yaşayanların
Ka'be'ye izafetle asâletli olduklarını ileri sürdüler. Ve bu asâletli
kabilelere hums unvanı verip, bunların Arafat'ta diğer Arab kabîleleriyle bir
arada vakfe ve ifâda yapmalarının uygun olmayacağına karar verdiler. Böylece
herkes Arafat'ta vakfe ve ifâda yaparken bu hums kabileleri Müzdelife'de
toplanır, husûsî vakfe yaparlardı.
"Arafat'tan boşanıp
akdığımz zaman Meş'arı Harâm'ın yanında Allah'ı zikredin. O size nasıl hidâyet
verdiyse siz de Onu öylece anın. Siz bundan evvel gerçek sapıklardandınız. Sonra
insanların döndüğü yerden siz de dönün..." (el-Bakara:l98-199) âyetleriyle bu
Câhiliyet bid'atma son verilmiş ve Peygamber sa-hâbîlçriyle beraber halkın vakfe
ve ifâda yaptığı yerde vakfe ve ifâda yapmıştır. Cubeyr ibn Mut'ım Veda
Haccı'ndan evvel Mekke'nin fethi sırasında müs-lümân olmuş ise de, bu âyetin
inmesinden ve hums bid'atımn kaldırıldığından haberi yoktu.Humeydî'nin
Müsned'İndeki rivayete göre, Veda Haccı'na da iştirak etmemişti. Devesini
arayarak Arafat'a gelmiş, Peygamber'i orada halk ile beraber vakfede görünce
şaşarak, hadîsteki sözleri söylemiştir
[240] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "Sonra siz de insanların
ifâda yaptıktan yerden ifâda yapınız. "(el-Bakara:l98-199) kavlinden alınır.
Çünkü insanların İfâda yaptıkları yerden ifâda yapmak emri, ancak Arafat'la
vakfe yaptıktan sonra olur. İşte bu suretle Arafat'ta vakfe yapmakla da
emredilmiş oldular.
Hadîsle ilgili diğer
bilgiler, bundan önceki hadîsin haşiyesinde
verilmişti.
[241] Hadîsin bastığa uygunluğu "Anak yürüyüşü ile yürürdü"
sözündedir. Çünkü bu, Peygamber'in Arafat'tan ayrıldığı zamanki yürüyüşünün
sıfatıdır.
el-Anak; Deve ve şâir hayvanlara mahsûs bir günâ yürüyüşe
denir ki, adımları açıp, boyunlarını sundurup yere döşenerek eşkin yürüyüşünden
İbarettir.
"Neşâl ve sür'atle ol resme
yürürler
Tarîk-ı Hicaz'da gece içre
develer"..,
en-Nass: Bir haberi isnâd
ile söyleyicisine dek ref eylemek ve davarın yürümesinin gayetini çıkarmak için
şiddetle sürmek ve harekete getirmek ma'nâ-sınadır (Kaamûs
Ter.).
[242] Buhârî buradaki kelimelerin müfred ve cemi'Ierini
misâllendirerek göstermiştir. Birde Nass ile Sâd:3 âyetindeki Menâs'in aynı
fiilden olmadıklarını, Nass'-in mudaaf, Menâs'ın ise vâvî ecvef olup, ma'nâsının
da kaçmak olduğunu bildirip tenbîh etmiştir.
[243] Bu bâb, Arafat ile Müzdelife arasında herhangi bir
ihtiyâcı yerine getirmek için inilmesinin hacc menseklerinden olmadığını beyân
kasdiyle getirilmiştir.
[244] Bâb başlığına uygunluğu "Rasûlullah iki dağ arasındaki
yola saptı ve hacetini yerine getirdi..." kelâmmdadır. Çünkü bunun ma'nâsı
Arafat ileMüzdelife arasında bulunan bu yerde indi
demektir.
[245] Başlığa uygunluğu "Şu kadar ki, o da yolda Rasûlulîah'ın
girmiş olduğu iki dağ arası yoluna girer, orada hacetini giderir..." sözlerinden
alınır.
[246] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûlullah, Müzdelife'nin
berisinde bulunan o iki dağ arasındaki sol yola ulaşınca devesini çöktürdü,
orada işedi..." sözündedir. Çünkü deveyi çöktürme ve işeme fiilleri ancak
inmekle olurlar.
Hadîsin daha sonraki kısmı
da Rasûlullah'ın akşam ve yatsı namazlarını cem'i te'hir ile Müzdelife'de cem'
ettiğini, ertesi günün.sabahında da Fadlar: kasına bindirdiği ve tâ Akabe
cemresine ulaşıncaya kadar telbiye okumakta devam eylediği açıkça
görülmektedir.
[247] Başlıkta iki kısım vardır: Peygamber'in sahâbîlere
sükûnet emretmesi ve kam-çısıyla onlara işaret eylemesi. Hadîste bu iki kısma
delîl olan kısımlar açıkça görülmektedir.
[248] Buhârî âdeti üzere bu hadîste geçen ei-Iydâ' masdarmın
ma'nâsıni Kur'ân'da geçtiği âyete işaret ederek tefsîr etmektedir: "Eğer
içinizde onlar da (savaşa) çık-salardı sizde şen ve fesadı artırmaktan başka
birşey yapmazlar, aranıza muhakkak ki fitne sokmak isteyerek, bozgunculuğa
koşarlardı. İçinizde onlara iyice kulak verecekler de vardır. Allah o zâlimleri
çok güzel bilendir "(et-TevbeAl).
Buhârî "Hılâlekum "un
ma'nâsım te'kîdye lugata âid fâideleri çoğaltmak için "Bu iki bağ mahsûlünü
vermiş, bundan bir şeyi eksik bırakmamıştı. Onların arasından bir de ırmak
fışkırtmıştık" (d-Kehf: 33) âyetini de getirdi
(Umdetu'l-Kaarî).
[249] Hadîsin başlığa hüccetliği meydandadır. Bu hadîs Abdest
Alma Kitâbı'nda da biraz farklı olarak geçmişti.
[250] Bu hadîsin başlığa delâleti gayet
açıktır
[251] Hadîsin başlığa delâleti
meydandadır.
[252] Hadîsin başlığa delîlliği iki yerde "Ezan okuttu ve
ikaamet ettirdi*' sözündedir.
[253] Hadîslerin başlığa uygunluğu açıktır. Abdullah ibn Abbâs
o zamâh delikanlı bir genç bulunduğundan, belki de yardım etmesi için kadınların
bâzısı ile birlikte önden Minâ'ya gönderilmiştir.
[254] Bu bâblar ve hadîslerde anılan bâzı İsimler hakkında şu
bilgiler verilmiştir:
Yevmu Arefe, Arefe, Arafat ve
Meş'aru'l-Harâm
Yevmu Arefe: Harfu ta'rîfsiz, zu'1-hicce ayının dokuzuncu
günüdür ki, hacıların Arafat'ta vukufu günüdür. Te'nîs ve alamiyet illetleriyle
sarftan mem-nû'dur.
Arafat: Hacıların arefe gününde vukuf ettikleri mevkıfın
ismidir. Mekke'ye onikİ mil mesafededir. Bu İsmin verilmesinde birçok vecihler
beyân ettiler. Ezcümle Hz. Âdem ve Havva'nın cennetten Arz'a indiklerinde
herbiri bir tarafa İnerek, bir zaman sonra burada buluşup taâruf eylemeleriyle
o mahalle Arafat ismi verildi. Yâhud Cibril aleyhi's-selâm îbrâhîm'e bu yerde
hacc menseklerini öğrettiğinde "Ea'rafte, ea'rafte( = Bildin rni, bildin mi)?"
diye sormasıyle, İb-râhîm'in de "Araftu, araftu (= Bildim, bildim)" diye cevâb
vermesi, bu tesmiyenin sebebidir. Yâhud da bu arazî muazzam, mukaddes bir yer
olduğu için gûyâki ta'rîf yânî güzel koku ile kokulandırılmış olması, bu isimle
adlandırılmasına sebeb olmuştur.
tşbu Arafat lâfzı, her ne kadar bir kavle göre cemi'
olursa da, cemi' sîgası üzere İsim olduğundan cem'lenmez, Zîrâ mekânlar zail
olmamaları sebebiyle bir şey mesabesinde olur. Bu ma'rifedir ve munsarıftır.
Zîrâ sonundaki "tâ" harfi, Müslimîn ve Müslimûn kelimelerinin sonlarında olan
"yâ, vâv"menzile-sindedir. Arafat'ın nisbetinde Arabi vezninde Arafî denir. Ve
Zunful İbn Şed-dâd el-Arafî ki, etbâu tâbiîn'dendir, Arafat'ta sakin olduğu için
oraya nisbet [plundu. Arafat lâfzının sıhhat üzere müfredi yoktur. Arablar'm
"Nezelnâ ara-Şete{ = Arafeye indik)" demeleri müvelled kelâma
benzer.
Şârih der ki: İbn Hâcib ve
şâir üstâdlar zikredilen mevkıfın alemi Arefe ve Arafat olduğuna kaaildirler.
Nitekim yevmu arefe ona muzâftır. "Ve 'l-haccu âra/e/un( = Ve hacc arefedİr)"
hadîsi, o ta'bîrin sonradan çıkmış olmadığının sahîh delilidir. Hulâsa gerek
Arefe ve gerek Arafat o mevkıfın alemidir. Ve her tarafın mevkıf olması
i'tibâriyle cem' olunmuştur. Ve Arafât'm elifi işbâiyye olmak dahî muhtemildir.
Nitekim kelimenin ortasında elifi işbâiyye şâyi'dir. Bu-hârî şârihi Kirmânî'nin
kelâmından Arefe adı söylenen günün ve Arafat müte-addid mahaller i'tibârıyle
zikredilen mevkıfın ismi olduğu anlaşılır {Kaamûs Ter., III,
673-674).
[255] Bu, üst taraftaki ibn Abbâs hadîsinin başka bir
tarîkidir.
[256] Hadîsin başlığa hüccetliği "Haydi yollanın dedi, biz de
yollandık" sözündedir. Çünkü onların bu hareketi ayın kaybolması akîbinde
olmuştur. O gece ayın kaybolması yânî batması, gecenin on üçte biri
evvellerindedir
[257] Hadîsin başlığa uygunluğu, Sevde'nin geceleyin önden
Minâ'ya gönderilmiş olan zaîflerden olması
cihetiyledir
[258] Bu da yukarıki hadîsin daha tafsîlli bir rivayetidir.
Bunda Âişe annemizin halkın kalabalıklığı sebebiyle izdiham ve sıkışıklıktan
çok üzülmüş olduğu, onun için geceden izin alıp da Şevde gibi tenhâca Minâ'ya
Önden gitmiş olmasını pek sevinilecek birşey saydığı
anlaşılıyor.
[259] Bu başlık Ibn Hacer ile Aynî'nin de esas aldıkları
Buhârî nüshalarında burada ki gibidir. Bâzı nüshalarda ise "Sabah namazını
Müzdelife'de kılan kimse babı" şeklinde gelmiştir. Birincisi daha doğru ve daha
açıktır.
[260] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sabah namazını kendi
vaktinden önce kıldı" sö-zündedir. Bunun ma'nâsı, alışılan vaktinden önce kıldı
demektir. Yoksa sabah namazını meşru' vaktinin girmesinden önceye düşürdü demek
değildir. Sâdece çok karanlıkta kılındığını bildirmek kasdedümiştir
(Aynî).
[261] Bu hadîs, bundan önceki İbn Mes'ûd hadîsinin diğer bir
tarîkidir. Başlığa hüc-cetliği aynı şekildedir.
îbn Mes'ûd'un bu hadîslerinin zahirine tutunan Hanefîler,
bu, hazarda olsun, seferde olsun herhangi ikî namazı cem) etmenin cevazını
bildiren bütün hadîsler ile ameli İbtâl etmiştir, derler. Arafat'ta öğle ile
ikindiyi cem'i takdîm, Müzdelife'de akşam ile yatsıyı cem'i te'hîrin dışında
namazları birleştirmeyi caiz görmezler. Onlar cevaza dâir hadîsleri, Peygamber
birini son vaktinde, diğerini de ilk vaktinde kılmıştır da birleştirmiş gibi
olmuştur diye te'vîl ederler. Diğer imamlar ise, buralardan başka seferde gündüz
farzlarını yânî öğle ile ikindiyi, gecede akşam İle yatsıyı birleştirirler.
Bunlara âîd bilgiler daha evvel ilgili yerde, geçmişti.
Bu hadîste telbiyenin
devam süresi nahr'günü Akabe cemresini taşlayınca-ya kadar olduğu bildirildi.
Sahâbîler ve âlimlerin bir kısmı da bu görüştedir. Bâzı sahâbîler arefe günü
güneş batıncaya kadar telbiye devam eder, güneş batınca kesilir derler. Bu
hususta daha başka tafsilât da vardır.
[262] Hadîsin başlıktaki soruya cevâb oluşu "Sonra güneş
doğmadan evvel Müzdelife'den Minâ'ya hareket etti" sözündedir. Böylece
Müzdelife'den hareketin güneş doğmadan evvel olduğunu beyân
etti.
Sebîr, Müzdelife'de bir
dağ ismidir. Müşrikler, o dağ güneş ışıklarıyle par-ladıktan sonra Minâ'ya
hareket ederlermiş.
[263] Bu başlık üç şeyi ihtiva etmektedir: Telbiye, tekbîr ve
binicinin bindiği bineğin arka tarafına bir insan daha bindirmesi. Hadîsler bu
üç şeyin delili olmak üzere sevk edilmiştir
[264] Bu hadîs daha evvel de geçmiş idi; başlığa hüccetliği
açıktır.
[265] Bu da yukarıki hadîsin başka bir tarîkidir; başlığa
delâleti meydandadır. Çünkü her iki şâhid de Peygamberin redifi olmuşlar, bu
fırsatla Peygamber'in bu yolculuktaki fiillerini olduğu gibi zabt ve nakl
etmişlerdir. Allah onlardan razı olsun!
[266] Buhârî'nin bu âyetle maksadı, hedy'i tefsîr etmektir.
Şöyle ki: Buhârî haccm buraya kadarkİ sıfatlarını anlatıp Minâ'ya kadar
ulaşınca, burada hedy'İn ve nahrın hükümlerini beyân etmek istedi. Çünkü kurbân
kesme işi ekseriya Mi-nâ'da olur (İbn Hacer).
Ben derim ki: Buhârî'nin
maksadını sırf buna hasr etmeye sebeb yoktur. Buhârî bu âyeti umre, temettü' ve
bununla ilgili kurbân, oruç gibi birçok mes'-eleleri ihtiva ettiği için burada
zikretmiştir (Aynî).
[267] Bâb başlığına uygunluğu meydandadır. Bu hadîs "Temettü'
ve ıkrân haccı bâbı"nda da geçmişti.
[268] Buhârî, Âdem İbn Ebî Iyâs'ın hadîsini, Temettü' ve ıkrân
bâbı'nda mevsûlen getirdi. Vehb ibn Cerîr'in hadîsini Beyhakî mevsûlen rivayet
etti.
Muhammed ibn Ca'fer
el-Basrî'den ibaret olan Gunder1'in hadîsini de Ah-med ibn Hanbel mevsûlen
rivayet etmiştir. Buhârî bu rivayetleri haber vermekle hem hadîsteki küçük bir
takdîm-te'hîr farkını, hem de hadîsin yaygınlığını ve dolayısiyle kuvvetini
göstermek istemiştir.
[269] Buhârî kurbanlık develere binmenin cevazını bu âyetten
istidlal etmiştir. İstidlal yeri "Onlarda sîzin için -binme, süt, vb.
nev'İnden- hayr vardır" kelâmıdır
[270] Mucâhid bu ma'nâyı îmâm Halil'den
naKIetmiştir
[271] Bu, Buhârî'nin kelâmındandir. îbn Abbâs, Saîd ibn
Müseyyeb, Hasen el-Basrî böyle tefsîr etmişlerdir
[272] Şaîre, hacc için nişanlanmış olan kurbân devesine
denilir. Hediye edilmiş bedene ma'nâsma cem'i Şeâir gelir. Şaîre, Meş'ar ve
Şiâre gibi hacc mensekleri mevziine, yânî edâ edilecek mahalline ıtlak olunur.
Şeâiru 'l-hacc ki, müfredi mezbûr Şaîre'd\r, mensekleri, alâmetleri ve
eserlerinden ibarettir. Tavaf, sa'y, taşlar atmak, vukuf ve kurbânlar kesmek
gibi. Bir kavle göre, hacc alâmetlerine denir ki, Hakk Taâlâ'nm kullarına
oralarda kıyam ve mensekleri edâ ile emreylediğİ alâmetler ve ta'yîn edilmiş
mevzilerden ibarettir: Safa, Merve, Minâ, Arafat'gibi
(Okyanus).
Dinin şeari, Allhın kendisine ibadet vesil olmak üzere
saygı göstermeyedir. Bu i'tibâr ile hacc ameııerme Maâlim de şeâir demektir. Yollardaki
kilometreleri, kavşakları bildiren taşlar, yazılar, ordu sancakları birer
ma'lemdir. Dağa alem denilmesi dahî bundandır. Dînin maâlimi veya şeâiri, dînin
adetâ nîrengi noktalarıdır (Meali Kerîm).
[273] Bunlarda işaret edilen âyetlerdeki bu kelimelerin
tefsirleridir.
[274] Hadîsin başlığa delâleti
meydandadır
[275] Bu da aynı hadîsin, diğer sahâbî olan Enes tarafından
rivayetidir.
[276] Hadîsin bâb başlığına mutâbaakatı "Beraberinde (Hıll'den
Harem'e) kurbanlık hayvan şevketti" kavimdedir. Beraberinde kurbanlık
sevkedenlerin Ka'be'-yi tavaf ve Safa ile Merve arasını sa'yden sonra ihramdan
çıkmayacakları, tâ bütün hacc fiillerini yerine getirinceye kadar ihram
hallerinin devam edeceği hususu, bundan önce geçen hadîslerden de iyice
bilinmiştir.
[277] Buhârî bu hadîsin diğer tarîkten de aynı şekilde
geldiğini göstermiş ve hadîsi daha da kuvvetlendirmiş
oluyor
[278] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri "Sonra Kudeyd
mevkiinden kurbanlık satın aldı" cümlesidir. Çünkü Kudeyd, Harem dışında ve yol
üzerinde bir mevkidir.
Hadîsin son fıkrası Kıran haccı yapan ihrâmlı, iki tavafa
muhtâc olmaz diyen fakîhlere delildir. Hanefîler'e göre ise, kıran haccı yapan
için de iki tavaf lâzımdır. Bu tavafta farz olan ifâda tavafıdır, geliş tavafı
ayrıdır. Bu hadîs daha önce de geçmiş ve bâzı bilgiler
verilmişti.
[279] Başlığa uygunluğu İbn Umer'in Zu'1-Huleyfe'de
kurbanlığına gerdanlık takıp alâmetler olmasıdır. Çünkü gerdanlık takma ve
alâmetleme ile başlaması, İbn Umer'in bu iki işi ihrama girmeden önce yaptığına
delâlet eder. Başlık da böyledir.
ibn Umer'in bu fiilini İmâm Mâlik el-Muvatta'da. mevsûlen
rivayet etmiştir.
el-Iş'âr:... ve hacc menseklerinden kurbân devesine i'lâm
İçin alâmet ve nişan eylemek ma'nâsınadır ki, murâd, hörgücün sağ tarafını
bıçakla bir mıkdâr yarıp yâhud bir nesne ile dürtüp kanadırlar, tâ ki kurbanlık
olduğuna nişan ola (Kaamûs Ter.).
eş-Şefre: Büyük bıçağa
denir; yatağan gibi.
[280] Başlığa delîlliği, Peygamber'in kurbanlıklarına
gerdanlık takma ve alâmetleme işinden sonra ihrama girmiş olmasıdır. Başlık da
alâmetleme, gerdanlık takma, sonra ihrama girme
hakkındadır
[281] Başlığa delîlliği "Sonra develere gerdanlık taktı ve
alâmetledi..." sözündedır.
Hadîsin son fıkrası,
Müzdelife'de bu işleri yapıncaya kadar Peygamber'e ihramın haram kıldığı
şeylerden hiçbirinin haram olmadığı açıkça
bildirilmiştir.
[282] Bu hadîs "Temettü' ve ikrân bâbı"nda da ayrı bir isnâdla
geçmişti. Oradaki haşiyede bâzı bilgiler verildi. Hadîsin başlığa uygunluğu
meydandadır
[283] Yânî Rasûlullah ihrama girmediği hâlde kurbanlıkları
gönderirdi. İşte bundan dolayı, yânî henüz ihrama girmediği için ihramın haram
kıldığı şeylerden çekinmezdi. Demek ki kurbanlık gönderen kimse, kurbanlık
göndermekle ihrama girmiş olmaz. Tâ ihrama girinceye kadar ihrâmlının
çekineceği şeylerden çekinmez...
(Aynî).
[284] Buhârî bu Misver ibn Mahrame hadîsini biraz önce mevsûl
olarak rivayet etmişti.
[285] Buhârî bu hadîsi de biraz önce farklı bir isnâd ile
getirmişti. Buhârî bu babı ve altındaki hadîsleri gerek sened, gerek metin
bakımından bâzı ziyâde ifâdeler sebebiyle
getirmiştir.
[286] Mektûb sahibi Ziyâd ibn Ebî Sufyân'ın annesi Sumeyye,
Ubeyd'in karışıdır. Ziyâd da bunun döşeğinde dünyâya gelmiştir. Bu sebebden ona
Ziyâd ibn Ubeyd denilirdi. Bilâhare Muâviye'nin halifeliği zamanında birçok
kimseler Ebû Suf-yân'm "Ziyâd benim oğlumdur" dediğine şehâdet ettiklerinden,
Muâviye bu Ziyâd'ı Sufyân ailesine kattı. Ziyâd'ın nesebi başlangıçta böyle
meçhul olduğu için "Ziyâd ibn Ebîhi( = Babasının oğlu Ziyâd)" diye de meşhurdur.
Ziyâd idare - işlerinde müdhiş bir dehâ sahibi olduğu için, Muâviye onu Irakayn,
yânı Basra ile Küfe vilâyetlerinin ikisine birden vâlî ta'yîn etmişti. Ve
esasen Ziyâd'ı bu maksadla kendi soyuna katıp kardeşi olduğunu i'lân etmişti
(Kastallânî).
Ziyâd, Arab'ın meşhur dahî
ve hatîblerindendir. Umer devrinde Medine'de ilk defa olarak büyük topluluk
huzurunda bir hutbe yapmış, bu hitabesi herkesin takdirini toplamış,
dinleyiciler birbirlerine: Bu hatîb kimin oğludur? diye sormağa başlamışlar. Bu
sırada Ebû Sufyân yanındakilere: "Ziyâd'ın kimin oğlu olduğunu ben bilirim,
fakat Umer'in kırbacından korkarım" diyerek, kendisinin gayrı meşru' döşek
mahsûlü olduğuna işaret etmişti. İşte Muâviye o kimselerin Ebû Sufyân'ın bu
sözleri söylediğine şehâdetleri üzerine onu kendi soyuna katmış ve kardeşi
olduğunu i'lân etmiştir.
[287] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûlullah onlara kendi
elleriyle gerdanlık taktı..." sözündedir.
[288] el-Ganem, koyun cinsine konulmuş isimdir ve müennestir.
Lâfzından müfredi, yoktur. Şât müfredidir. Erkek ve dişiden herbirine ve karışık
olduklarında mec-mû'una "Ganem" denilir. Bunun cem'i Ağnam, Guhûm ve Ağânim
gelrf ve iki sürü iradesiyle tesniye kılınıp Ganemânî denir (Kaamûs
Ter.).
[289] Buradaki hadîslerin dördü de Âişe hadîsinin ayrı
senedlerden ve tarîklerden rivayetleridir. Metinlerde ve senedlerde ayrılıklar
ve ziyâdelikler ihtiva ettikleri için, ayrı hadîsler sayılmışlardır. Bu
hadîslerden koyun kurbanlıkları için de gerdanlık takılması sabit olmaktadır
(Aynî).
[290] Hadisin başlığı deliliği
meydandadır
[291] en-Na'l: Nûn'un fethi ve ayn'ın sükunuyla-ayağı yere
çıplak dokunmaktan koruyacak nesneye denir ki, ayakkabı ve pâbûş ta'bîr
olunur..., bütün nevi'lerini şâmildir. Her mahalle bir gûnâ dikip ayaklarına
giyerler. Türkçe'de "Nalın" dedikleri, ki, çamurlukta giyilir; "Na'leyn"
muharreridir... (Kaatnüs Ter.). Hadîsin başlığa delîlliği "Boynunda na'l vardı"
sözündedir. Hadîs daha Önce de geçmişti.
[292] İbarenin zahiri, Muhammed.ibn Beşşâr, Muhammed ibnu'
1-Musennâ'ya mu tabaat etmiştir... Bundan sonraki senedde geleceği üzere,
haddizatında AK ibnu'l-Mubârek, Ma'mer'e mutâbaat etmiştir
(Aynî).
Zahire göre mutâbaa olunan
Ma'mer, mutâbaat eden Muhammed ibnu Beşşâr'dır. Lâkin tahkikte o Alî ibnu'
1-Mabârek'tir. Ma'mer onun yanında bu mutâbaaya muhtâc oldu. Çünkü Basralılar'ın
ondan rivayetlerinde söz vardır. O, onlara Basra'da ezberinden tahdîs etmiştir.
Bu İse Basralılar'ın rivâyetindendir (İbn Hacer).
[293] Buhârî bu tarîkle, bundan evvel zikrettiğimiz veçhile,
Alî ibnu'l-Mubârek'in Ma'mer'e mutâbaatını işaret etmiştir
(Aynî).
[294] îbn Umer'İn bu haberinin bir kısmını İmâm Mâlik
el-Muvatta'da mevsûlen rivayet etmiştir.
el-Culi, -cem'i: Cilal-
deve, at, eşek, katır gibi hayvanların sırtı üzerine atılan örtüdür. Bu örf
yönünden böyledir. Fakat âlimler et-Tedî!= Çullama ta'-bîri, Örtü ve benzeri
nev'inden deveye hâsstır demişlerdir (Aynî).
[295] Hadîsin başlığa delâleti
meydandadır
[296] Bu başlığı, bundan sekiz bâb önce "Gerdanlık takdı"
kısmı hâriç, getirmişti. Burada gerdanlık taktı kısmını ilâve
etmiştir.
[297] Hadîsin başlığa uygunluğu "Satın aldığı kurbanlığı
gerdanlık takılmış olarak şevketti" sözündedir. Hadîs, zikredilen önceki bâbda
farklı bir isnâdla, biraz değişik bir lâfızla
geçmişti.
[298] Hadîs ile başlık arasında uygunluk yoktur. Çünkü
başlıkta kesmek, hadîste nahr etmek lafzıyle gelmiştir, denilmiştir. Fakat
Buhârî, hadîsin bâzı tarîklerinde "kesmek" lâfzıyle geldiğine işaret etmiştir
diyecevâb verilmiştir. Bu hadîs, yedi bâb sonra da
gelecektir.
Hadîsin son kısmında kadın
râvîsi Amre'nin doğrulanması, oaun ezberlemesi ye zabt etmesinin sağlamlığını
haber verme vardır.
[299] Hadîsin başlığa uygunluğu "Rasûlullah'ın kurbân kestiği
yer" sözündedir.
tbnu't-Tîn: Peygamber'in kurbân kestiği yer, birinci
cemrenin yanında ve Minâ Mescidi'ne yakın olan mahaldedir,
demiştir.
el-Fâkîhî de İbn
Cureyc'den; o da Atâ'dan; o da TâvûVtan, Peygamber'in Minâ'daki menzili
musallanın sol tarafında idi diye rivayet etmiştir...
(Umdetu'l-Kaarî).
[300] Bu hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Buhârî,
Nâfi'den gelen bu Ukbe hadîsini, ancak içinde kurbân kesecek yerin Rasûlullah'a
izafesi tasrîh edilmiş olduğu için, geçen hadîsin ardından
getirmiştir.
Bir de bu hadîste İbn
Umer'in kurbânını, köleler ve hürrlerin beraber bulunduğu bir hacılar
kaafilesiyle yolladığı bildirildi ki, bu da bu işte köle ve hürr diye bir ayırım
yapılmadığını gösterir (Umdetu'l-Kaarî).
[301] Bu bâb ve hadîs, Buhâri nüshalarının çoğunda yoktur. Bu
yalnız Ebû Zerr'İn Müstemlî'den gelen rivayetinde vardır. es-Sagânî nüshasında
başlıktan sonra Sehl ibn Bekkâr'ın Vuheyb'den rivayet ettiği hadîs vardır
diyerek, sâdece işaret etmekle yetinmiştir (İbn Hacer).
Hadîsin başlığa delîlliği
"Peygamber yedi deveyi kendi eliyle kesti.." sözündedir
(Aynî).
[302] Hadîsin başlığa delîlliği "Ayakta ve bağlı olarak kes"
sözündedir
[303] Bunu zikretmesinin fâidesi, Yûnus'un hadîsi Ziyâd'dan
işitmesini göstermektir.
[304] Buhârî, îbn Umer'in bu sözünü bundan Önce geçen bâbda
mevsûlen getirmişti
[305]
İbn Abbâs'ın bu tefsirini Saîd ibn Mansûr mevsûlen
rivayet etmiştir.
"Biz kurbanlık
develeri de sizin için Allah 'm şeâirinden kıldık. Onlarda sizin için hayr
vardır. O hâlde onlar ayaktalarken üzerlerine Allah 'in ismini anın. Yanlan-üstü
düştükleri vakit de ondan hem kendiniz yiyin, hem ihtiyâcını gizleyen ve
gizlemeyip dilenen fakirlere yedirin. Onları şükredesiniz diye böylece, size
musahhar (el-Hacc:36).
İşte bu âyetteki "Develer ayakta oldukları hâlde
üzerlerine Allah ismini zikrederek kurbân ediniz" kavlindeki "Savâffe" lâfzını
îbn Abbâs ayakta olmakla tefsir etmiştir. Deve bu vaziyette, yânî bir ayağı
bağlı ve üç ayağı üzerinde dikildiği hâlde gerdanından boğazlanır. Böyle
boğazlamaya "Nahr*' denir. Sığır ve davar İse, yatırılıp üç ayağı bağlanarak
kesilir. Buna da "Zebh" denir. Nahr'da da, zebh'de de Allah'ın ismi zikrolumır:
"Bismillah, Vallâhu Ekber, Atlâhumme minke îleyke(Allah ismiyle keserim. Allah
herşeyden büyüktür. Yâ Allah, senden sana" denilip bıçak vurulur.
el-Hâkim, el-Mustedrek'mte
İbn Abbâs'm bu tefsirini "Üç ayak üzerinde dikelmiş ve bağlı olarak kesiniz"
şeklinde rivayet etmiştir.
[306] Hadîsin başlığa uygunluğu "Peygamber (S) kendi eliyle
ayakta oldukları hâlde yedi deve kesti" kavlindedir.
Bu hadîs kısaltılmış
olarak aynen bu isnâdla bundan bir bâb önceki (118.) bâbda da
geçmişti.
[307] Bu da Enes hadîsinin baş kısmı hakkında diğer bir
tarîktir.
[308] Bu, meçhul bir isnâddır, lâkin mutâbaat yoluyla
zikredilmiştir. Mutâbaalar, asılların taşımadığım taşıyabilirler. Bir de
buradaki meçhulden murâd, Ebû Kılâ-be'dir, denilmiştir
(el-Kirmânî).
[309] Hadîsin başlığa hüccetliği "Kesilme ücretleri hususunda
kisiciye birşey vermememi emretti" sözündedir.
[310] Bu hadîs de yukarıki hadîsin başka bir tarîkidir.
Başlığa delâleti meydandadır. Bu hadîslerden kurbânın kesilmesi, etinin taksimi,
derilerin ve çulların taksîmi hususlarında vekâlet caiz olduğu; kurbânın kesme
ücretini kurbân etinden vermenin caiz olmadığı istidlal edilmiştir. Kurbân
kesenin ücreti ayrıca verilecektir. Kesici fakîr İse, kesme ücreti tamamen
verildikten sonra kurbân etinden sadaka verilmesi caiz
görülmüştür
[311] Buda Alî hadîsinin bir başka tarîkidir. Başlığa
delîlliği meydandadır. Bu hadîsin fâidesi, bunda Peygamber'in Veda Haccı'ndaki
kurbânlarının sayısmın.yüz deve olarak tesbît edilmiş
bulunmasıdır.
[312] Buhârî bu âyetler, hacc ve kurbân ile ilgili birçok
hükümleri şâmil bulundukları için, bilhassa bu hükümlerin ehemmiyetine bir
tenbîh olmak üzere, bunları burada sırf başlık hâlinde zikretmiştir. Bu
hükümler: Beyt'İn tavaf edenler, namaz kılanlar için putlardan, fetişlerden,
pisliklerden temizlenmesi; Allah'ın Ra-sûlü'ne insanlara haccı i'lân ve da'vet
etmesi emri; hacc ibâdetine mahsûs olan dînî ve dünyevî menfâatlerde hâzır
bulunmak; belli günlerde Allah'ın ismini telbiye, tekbîr, teşbih ve tehlîllerle
anmak; kesecekleri kurbanlık hayvanlar nev'-inden Allah'ın nzık olarak
ihsanlarına karşı Ona şükretmeleri; bu kurbânlardan yemek ve fakîrlere yedirmek
emri; tıraş olmak ve temizlenmek gibi işleri yapmak; adakları yerine getirmek;
Beyti Atîk'ı tavaf ile Allah'ın hürmetli kıldığı şeyleri ta'zîm eylemek gibi
hükümlerdir (Aynî).
[313] İbn Umer'in bu haberini îbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet
etti.
[314] Atâ'nın bu sözünü Abdurrazzâk, İbn Cureyc'den mevsûlen
rivayet etmiştir
[315] Hadîsin başlığa uygunluğu "Yiyiniz ve azık edininiz.."
kavimdedir.
Bu hadîsin rivayet tarîkleri çoktur ve muhteliftir.
Meselâ Müslim'de hadisin sonu: Atâ: Evet, dedi tarzında vâki' olmuştur. Bu
sebeble âlimler kurbân etinin ne mıkdârı yenilip, ne mıkdârı sadaka edileceği
hususunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Alkame'nin beyânına göre, İbn Mes'ûd,
Alkame'ye, kurbân etini üç parçaya ayırmasını; bunun birini sadaka, birini
hediye etmesini, üçüncü üçte birini de ailesiyle yemesini emretmiştir. Bu kavi
Atâ'dan da nakledilmiştir. Şafiî, Ahmed, Ishâk'ın da görüşleri budur. Sufyân
Sevrî kurbânın çok mıkdârı sadaka yapılmalıdır, demiştir.
Ebû Hanîfe üçte birden az mıkdârı sadaka edilmesi
görüşünde bulunmuştur.
Hidâye sahibi: Kurbân etinin yenilmesinin cevazını
bildirdikten sonra, bu hükmün adak olmayan kurbâna mahsûs olduğunu, adak
kurbânında ise adayan kimsenin ister zengin olsun, ister fakîr bulunsun, adak
etinden yemesi caiz olmadığını zikretmiştir.
Mâlik, Şafiî ve Ahmed'in mezhebleri de
böyledir.
Sonra kurbân etinden
sahibinin yemesi âlimlerin çoğuna göre müstehâb-dır.
(Umdetu'l-Kaarî).
[316] Bu hadîs "Erkeğin kadınları adına sığır kurbânı kesmesi
bâbı"nda ayrı bir isnâdla geçmişti
[317] Peygamber'in iki defa "Darlık yok, darlık yok"
buyurması, aslolan kurbân kesmenin tıraştan önce olduğuna; ve bunun önce
yapılmasının da cevazına delâlet etmektedir. Böylece hadîs başlıkta zımnen
sunulmakta olan hükmü beyân etmiş oluyor
[318] Bu hadîs de bundan önceki hadîsin başka bir tarîkidir,
bâb başlığına delâleti de yine aynı şekildedir.
[319] Buhârî burada aynı hadîsin ayrı ayrı rivayet yollarından
birkaç tanesini arka arkaya getirmiş ve bu rivayetlerle de hadîsin aslının bir
olduğu ve fakat bâzı lâfız farkları bulunduğunu göstermek istemiştir. Buhârî'nin
burada getirdiği se-nedlerl'e gelen hadîslerin bâzısını kendisi Sahîh'min diğer
yerlerinde, bâzısını da diğer hadîs imamları mevsûlen rivayet
etmişlerdir
[320] Bu da îbn Abbâs hadîsinin diğer bir tarîkidir; başlığa
delâleti meydandadır. Cemre taşlamak, kurbân kesmek, tıraş olmak, farz olan
ifâda tavafı yapmak için hacc menseklerinin sıra ile yapılması sünnet midir?
Yoksa vâcib midir? İmâm Şafiî ile İmâm Ahmed ibn Hanbel ve daha önceki
imamlardan Atâ, Tâvûs, Mucâhid tertîb ve sıranın sünnetliğine kaail olup,
menseklerin hangisi evvel yapılsa, ötekinin geri bırakılmasından dolayı keffâret
olarak kurbân kesmek lâzım gelmez demişlerdir. Delilleri de bu hadîs ile buna
benzer diğer hadîslerdir, tmâm Ebû Hanîfe ile İmâm Mâlik ve kendilerinden önce
gelen imamlardan Saîd ibn Cubeyr, Hasen el-Basrî, İbrâhîm en-Nahaî, Katâde
tertîbin (sıranın) vucûbuna ve tertîbi bozanlara keffâret olarak kurbân kesmek
lâzım geleceğine kaail olmuşladır. Her iki tarafın delillerinin tafsîli fıkıh
kitâblarındadır.
[321] Hadîsin başlığa delîlliğİ "Kurbân, kesileceği yere
ulaşıncaya kadar.." sözünden alınır. Çünkü kurbânın kesilme yerine ulaşması,
orada kesilmesinden ibarettir. Kesmenin geri bırakılması İse ruhsat yoluyladır.
Bu hadîsin bir rivayeti de "Peygamber zamanında Peygamber'in ihrama girişi gibi ihrama giren kimse
bâbı"nda geçmişti.
[322] Hadîsin başlığa uygunluk ciheti "Ben başımın saçlarını
toplayıp keçeleştirdim" kavimdedir. Hadîste saç kestirmek zikredilmemiş ise de
bu husus gelecek olan îbn Umer hadîsinde zikredilmektedir. Binâenaleyh hadîsin,
başlığın bir kısmına delâleti kâfi görülüp, her iki kısmına delâleti şart
kılınmaz.
Bu hadîs ayniyle "Temettü'
ve ıkrân haccı bâbı"nda da geçmişti.
[323] Hadîsin başlığa uygunluğu "Rasûlullah saçlarını
kestirdi" kavlİndedir.
Rasûlullah'm bu tıraşı
Hudeybiye'de mi, yoksa Veda Haccı'nda mı olduğu sarahatle bildirilmemiştir.
Fakat Veda Haccı'nda tıraş olduğuna delâlet eden sahîh hadîsler
vardır.
[324] Hadîsin bâb başlığına delâleti meydandadır. Çünkü hadîs
saç kesmek ve saç kısaltmak hakkındadır.
[325] el-Leys'ten ve Ubeydullah'tan gelen bu hadîsleri Müslim
de Sahîh'indt mevsû-len rivayet etmiştir.
Rasûlullah'in bu dualarında Veda Haccı'nda mı, yoksa
Hudeybiye'de mi yapıldığı açıkça bildirilmemiştir. Bunun için bâzıları bunun
Hudeybiye'de Pey-gamber'in sahâbîlerine ihramdan çıkıp tıraş olma emri verdiği
zaman tereddüd gösterip ağır davranmaları üzerine yapıldığına, bâzıları da Veda
Haccı'nda da böyle duâ ettiğine kaail olmuşlardır.
Aynî'nin de dediği gihi,
bu duanın hem Hudeybiye günü, hem de Veda Haccı'nda yapılmış olduğu kabul
edilebilir. Her ikisinde de Peygamber tıraş olmalarını emrettiği zaman
sahâbîlerde bir tereddüd ve ağır davranma görmüştü. Arablar'm âdeti başları
üzerinden biraz saç almak şeklinde idi. Onlarda saçı tamamen kesmek az olurdu.
Saçı tamamen kesmek onlara ağır gelirdi. Bunun için saç kısaltmağa
meyletmişlerdi. Burada da görüleceği gibi, kimisi saçlarını kesmiş, kimisi de
sâdece biraz kısaltmakla yetinmişti... (Umdetu'l-Kaari, IV,
741-742).
[326] Bu hadîsin de başlığa uygunluğu açıktır. Bu, Ebû Hureyre
hadîsinin öncekinden bir farkı "Merhamet eyle" duası yerinde "Mağfiret eyle"
duasının gelmiş olmasıdır. Bundan Rasûlullah'ın her iki ta'bîr ile de duâ etmiş
olduğu anlaşılıyor.
[327] Hadîsin başlığa delâleti açıktır.
Bu hadîs ihramdan çıkışta saçı kestirmenin, saç
kısaltmaktan daha faziletli olduğuna delâlet etmekle beraber, saç kısaltmanın
da cevazına delâlet etmektedir
Nitekim şu âyette bunların ikisi de
zikredilmiştir:
"Andolsun ki Allah,
Rasûlü''nün gördüğü ru'yânm hakk olduğunu tasdik etmiştir. İnşâattan hepiniz
emniyet içinde, (kiminiz) başlarınızı kazıtarak, (kiminiz) saçlarınızı
kısaltarak korkusuzca mutlaka Mescidi Haram 'a gireceksiniz*..
"(e!-Feth:27).
[328] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ben, Rasûlullah'ın saçından
kısalttım..." sözün-dedir. Bu hadîs de saç kısaltmanın cevazına açıkça delâlet
etmektedir.
[329] Bu hadîste mutemetti' hacı adayının saçını tamamen
kestirmek veya birazını kısaltmak şıkklan arasında muhayyer kılınması
vardır.
[330] Bu ta'lîki, Tirmizî mevsûlen rivayet etmiş ve: Bu sahîh
hasen bir hadîstir, demiştir. Bunu başka sened ile Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce
de rivayet etmiştir.
[331] Bunu Beyhakî ve Taberânî el-Kebîr'dc mevsûlen rivayet
ettiler.
[332] Bunu el-İsmâîlî mevsûlen rivayet
etti
[333] Bunu da el-İsmâîlî mevsûlen rivayet
etti.
[334] Hadîsin başlığa delîlliği "Biz nahr günü ifâde yaptık"
sözündedir. Çünkü bunun ma'nâsı, biz bayramın birinci günü ifâda tavafını
yaptık, demektir
[335] Bu mutâbaalardan el-Kaasım'inicini Müslim;
diğerlerininkini Buhârî Sahîh'min Magâzî ve Hacc Kitâblan'nda mevsûlen
getirmiştir. Buhârî bununla Ebû Sele-me'nin Âişe'den yalnız kalmadığını
göstermiş, hadîsi ma'nâ olarak naklettiği için cezim sîgası kullanmamış da
"Yüzkeru" demiştir (Aynî, Kastallânî).
[336] Hadîsin başlığa delâleti meydandadır. Çünkü hadîs o hacc
fiillerinden herhangi birini öne geçirmek ve geriye bırakmak hakkındadır.
Başlıktaki "Unutarak veya bilmeyerek" kayıdlarının dayanağı, bundan sonra
gelecek bâbdaki Abdullah ibn Amr hadîsinde açıkça
gelmiştir.
[337] Bu da İbn Abbâs hadîsinin başka bir
tarîkidir.
el-Mesâ: Semâ vezninde,
akşam vaktine denir ki, öğleden akşam namazına kadar vakitten ibarettir...
el-tmsâ: akşamlamak ve akşama kalmak ma'nâsına-dır., (Kaamûs
Ter:).
[338] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûluflah Veda Haccı'nda
durdu" sözünden alınır. Çünkü bunun ma'nâsı deve üzerinde durdu demektir.
Nitekim bunu ta'kîbeden hadîsinde Abdullah, bunu açıkça söylemiştir. Buharı bu
bâbda onun hadîsini üç tarîkten getirmiştir: Birinde "Veda Haccı'nda durdu";
ikincisinde "Hutbe yaparken hâzır bulundu"; üçüncüsünde "Dişi devesi üzerinde
durdu" demiştir.
[339] Başlığa delîlliği "Nahr günü hutbe yaparken..." sözünden
alınır.
[340] Bu, aynı hadîsin üçüncü
tarîkidir.
[341] Bu isnâdla Zuhrî'den gelen bu mutâbaada Abdullah: Ben
Rasûlullah'ı Minâ'da devesi üzerinde gördüm, demiş ve yukarıki hadîsi
zikretmiştir.
Yukarıda İbn Abbâs hadîsinin haşiyesinde de söylediğimiz
gibi hacc men-seklerinden kurbân kesmek, taş atmak, tıraş olmak, ifâda tavafı
yapmak gibi işlerin sıra ile yapılması sünnet midir, vâcib midir hususunda ayrı
görüş vardır: İmâm Şafiî ile İmâm Ahmed ve daha evvelki imamlardan Atâ, Tâvûs,
Mu-câhid tertibin sünnetliğine kaail olup, bu menseklerden hangisi evvel yapılsa
ötekinin geri bırakılmasından dolayı keffâret olan kurbân kesmek lâzım
gelmez demişlerdir. Delilleri bu hadîs
ile benzeri diğer hadîslerdir.
İmâm Ebû Hanîfe ile îmâm
Mâlik ve kendilerinden evvel gelen imâmlar-,, dan Saîd ibn Cubeyr, Hasen Basrî, tbrâhîm
Nahaî, Katâde tertibin vucûbuna ve sırayı bozanlara keffâret olarak kurbân
kesmek lâzım geleceğine kaail olmuşlardır. Her iki taraf in .delillerinin
tafsili fıkıh kitâblanndadir.
[342] Minâ günlerinde, yânî nahr günü ile onu ta'kîbeden üç
günde hutbenin meşrû'-luğu babı. O günlerde insanlara yapacakları işleri
öğretmek maksadıyle hitâb etmenin meşruluğu, bu başlıkla isbât edilmek
istenmiştir.
Buhârî bununla, Minâ'da
nahr günü hacılar için hutbe yoktur diyenlere reddi kasdetti de denilmiştir.
Çünkü bu hadîste zikredilen şeyler, haccın şeâirinden değil, umûmî vasiyetler
kabîlindendir. Buhârî râvînin, Arafat'ta vaki' olan konuşmaya hutbe ismi
verdiği gibi, bu Minâ konuşmasına da hutbe ismini verdiğini beyân etmek
istemiştir.
[343] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûlullah (S), nahr günü
Minâ'da insanlara hitâb etti..." sözündedir. Daha önce de zikrettik ki,
buradaki "Hitâb etti" ta'bîri, ma1-lûm olan hutbe değildir. Bu hitabeye hutbe
denilmesi, bunun da aslında kelâm etmek ve söz söylemekten ibaret olduğundan
dolayıdır.
[344] Görünürde bu hadîsin başlığa uygunluğu yoktur. Lâkin ibn
Abbâs'tan "Nahr günü Peygamber'in hitabesi" rivayeti bulunduğu ve nahr günü de
Minâ günlerinden olduğu İçin başlığa uygun düşmüş oluyor. O hadîsi, İbn
Abbâs'tan olduğu ve bu kadarcık uygunluk ciheti bulunduğu için, burada yine
zikretmiştir.
[345] Buhârî bu hadîsin asimda başlığa mutâbaat ettiğini
işaret etmiş oluyor. Buhârî râvînin bu mutâbaatta "Arafat'ta" sözünü
söylemediğini hatırlatmak suretiyle yukanki hadîsin bu mutâbaatla başlığa tam
uyduğunu göstermek istemiştir. Bu mutâbaaü Ahmed ibn Hanbel de Müsned'inde
mevsûlen rivayet etmiştir.
[346] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır.
Peygamber'in bu nutku, hadîs ve sîret kitâblarında
şöhretle nakledilmiştir. Bilhassa Buhârî buradan başka Sahıh'inin İlim,
Bed'u'1-Halk, Tefsir, Fiten ve Udhıye kitâblarında bâzı sened ve metin
farkhhklanyle rivayet etmiştir. Bu cihetle metodoloji bakımından bu hitabenin
de Arafat nutku gibi Peygamber'in belâgatli dilinden çıktığında kimsenin az veya
çok şübhe etmeye ilmen hakkı yoktur.
Bir gün evvel Rasûlullah Arafat hutbesinde Arablar'ın
dînî, medenî, ikti sâdî bütün âdetlerini Arafat meydanında yıkmış ve çiğnemiş
bulunduğundan, sahâbîler, Peygamber'in bu hitâbesindeki suâlleri üzerine ayın,
günün ve Mekke'nin adlarını değiştirecek sanmalarında hakkh
idiler.
Peygamber can, mal, ırz ve şeref masuniyetlerinin
ehemmiyetini gözönün-de tutarak, bunları en sâde kafalara da iyice yerleştirmek
için suâl - cevâb tarzında gayet belîğ bir uslûb ile ifâde etmiştir.
[347] Hadîsin başlığa delîüiği "Peygamber Minâ'da: "Bilir
misiniz?..." diye sordu sözünden alınır. Çünkü bu kelimeleri söylemesi, O'nun
MinâMaki hutbesinden ibarettir. Lâkin bu hitabe, yukarıda da zikrettiğimiz gibi,
içinde hacc mensekle-rinden birşey olan hakîkî bir hutbe
değildir.
[348] Bu Hişâm ibnu'1-Gâzî (157)'nin hadîsini, Ebû Dâvûd da
mevsûlen rivayet etmiştir.
Mİnâ hutbesi şöyle başlamış ve devam
etmiştir:
Rasûlullah Minâ'ya gelince, Muhâcirler'in kıblenin sağ
tarafında, Ensâr'-ın solda, diğer cemâatin de karşıda saff saff yer almalarını
emretti. Yine deve üstünde, yüzbinlik bu büyük cemâat karşısında İslâm mkilâbımn
en müessir bir hutbesini daha şu suretle îrâd etti:
"Ey İnsanlar! Allah'a hamd
ve sena, tekbîr ve tehlîl ettikten sonra derim ki: Sizi Allah'ın Kitâbı'na
bağlayan Peygamberinizin sözlerini iyi dinleyiniz ve O'na itâai ediniz! Hacc
ibâdetlerinizin bütün şekillerini benden gördüğünüz gibi ifâ ediniz, öyle
sanıyorum ki, ben bu seneden sonra bir daha hacc edemem..." demiş ve devamında
yukanki hadîs metninde verilen sözleri söylemiştir (Ibnu'l-Kayyım, Zâdu'l-Meâd;
Kastallânî, el-Mevâhibu'l-Ledunniyye
bi'l-Maahi'l-Muhammediyye).
[349] Su içirme vazifesi olan ile ondan başka özürlü, hasta
yâhud oduncular, çobanlar gibi meşguliyet sahibi kimseler Minâ geceleri
süresinde Mekke'de ikaamet edebilirler mi? Buhârî, sorunun cevâbını zikretmeyip,
hadîsle yetinmiştir.
[350] Buhârî bu hadîsi burada arka arkaya üç tarîkten rivayet
etmiş ve en kısadan genişe doğru bir sıralama
yapmıştır.
[351] Bu mutâbaalardan birincisini Müslim; ikincisini İbnu Ebî
Şeybe; üçüncüsünü ise Buhârî "Hacıları sulama bâbı"nda mevsûlen rivayet
etmişlerdir.
[352] Câbir ibn Abdillah'm bu hadîsini Müslim, Sahfh'inde
mevsûlen rivayet etmiştir.
[353] Cemreler Minâ'da birbirleriyle farklı uzaklıklarda ve
bir yol üzerinde üç tanedir. Mekke tarafında bulunana Akabe cemresi denir. Nahr
günü kuşluk vaktinde yalnız bu taşlanır. Diğer teşrîk günlerinde, her gün
öğleden akşama kadarki zaman içinde sıra İle her üçüne de yedişer taş
atılır.
Birinci cemre ile orta cemre arasındaki uzaklık takriben
116 m.;
Orta cemre ile Akabe cemresi arasındaki uzaklık takrîben
160 m.;
Mekke Haremi ile Minâ arası mesafe takrîben 7
km.;
Minâ ile Cebeli Rahmet
arası mesafe takriben 14 km. (er-Risâletu't-Fârûkıyye,
s.51).
[354] îbn Mes'ûd'un bu hadîsi, Akabe cemresinin vâdînin
ortasından, aşağıdan yukarıya doğru atıiniasmın sünnetliğini te'kîdli olarak
ifâde eder. Halktan bâzılarının Akabe cemresini vâdînin üstünden attıklarını
Abdurrahmân'm bildirmesi üzerine, Şâri'in sünnetine sarîh bir muhalefet olan bu
durum, İbn Mes'ûd'un vicdanında derin bir te'sîr hâsıl etmiş ve sözünü yemîn ile
te'kîd eylemiştir. Hacc mensekleri birkaç sûrede zikredilmişken, İbn Mes'ûd'un
bilhassa el-Bakara Sû-resi'ni zikretmesi, Hacc menseklerinin hükümlerinin
çoğunun bu sûrede anılmış olmasındandır.
îbn Mes'ûd, cemre taşlamak
vaktine ilgisi İ'tibâriyle "Bir de sayılı günlerde Allah11!
z/ftraÖn"(el-Bakara:203) âyetine telmih etmiş oluyor. Buna göre İbn Mes'ûd:
Hacc mensekleri kendisine indirilen ve bütün hacc işleri kendisinden alınacak
olan Peygamber, taşlamanın keyfiyetini kendisinden almaya, Akabe cemresini
yukarıdan atan kimselerden daha hakkhdır, demiş
oluyor.
[355] Bunu Abdurrahmân ibnu Mende mevsûlen rivayet etmiştir.
Bunu zikretmesinin fâidesi, Sufyân es-Sevrî'nin el-A'meş'ten bunu işitmiş
olmasını beyân etmektir.
[356] İbn Umer'in bu hadîsi, yakında "İki cemreyi taşladığı
zaman.. bâbı"nda mevsûlen gelecektir.
[357] ibn Mes'ûd'un bu fiili ve sözü, âlimler cumhurunun
mezhebidir. Cumhura göre yedi çakıldan eksik atmak kâfi değildir. Yedi taş
atılması vâcibdir. İbn Mes'ûd hadîsi cumhurun en kuvvetli delilidir. İbn
Umer'den, Câbir'den ve îbn Abbâs'tan da yedi adedi açıkça rivayet
edilmiştir.
[358] Yedi taş atmanın sebebi, yedi tekbîrin sayısını
unutmamaktır. Bunun benzeri, namazdan sonra tesbîh sayısını muhafaza için
parmaklarımızın ek yerlerine müracaat eder, onunla hesâb
ederiz.
[359] İbn Umer'in bu hadîsi biraz sonra "İki cemreyi attığı
zaman.. bâbı"nda mev-sûlen gelecektir.
[360] Hadîsin başlığa delîlliği "Herbir taşın beraberinde
tekbîr getirirdi.." sözünde-dir. Bu hadîs, îbn Mes'ûd hadîsinin diğer bir
tarîkidir.
Haccâc minberde bu hutbeyi
yaptığı sırada, Emevî Halîfesi Abdulmelik ibn Mervân tarafından Irak Vâlîsi ve
Hacc Emîrİ bulunuyordu. Haccâc'ın sûre isimlerini söyleyiş şekli kendisine
sorulunca İbrâhîm, İbn Mes'ûd'un söyleyiş şeklini, yânî doğrudan doğruya
el-Bakara güresi şeklinde söylediğini bildiren hadîsi rivayet
etmiştir.
[361] Buhârî bu bâb başlığı altında İbn Umer'in bu hadîsine
işaret etmekle yetinmiştir. İbn Umer'in bu hadîsini de bundan sonraki bâbda
mevsûlen getirecektir
[362] Bu hadîste haber verilen iki cemre yanındaki duruş
süresinde görüş ayrılığı olmuştur. İbn Mes'ûd iki kerre el-Bakara Sûresi
okuyacak kadar durur ve duâ edermiş. îbn Umer'in iki cemrede el-Bakara Sûresi
okuyacak kadar vakfe yaptığı rivayet edilmiştir. İbn Abbâs'm da yüz âyetli bir
sûre okuyacak kadar vakfe yaptığı haber verilmiştir.
Âlimlerin çoğu bu vakfelerin zİkr ve duâ için
yapıldığını, binâenaleyh vakfe yapmamakta bir be's olmadığına kaail
olmuşlardır.
el-Cemretu'd-Dünyâ: Minâ'daki Hayf Mescidi cihetine yakın
olan cemredir. Bu cemre, ikinci nahr günü taşlanan cemrelerin birincisidir. Bu
cemre Mi-nâ'ya en yakın, Mekke'ye de en uzak olan
cemredir.
Atılan çakılların sayısı: Dört İmâm'a ve cumhura göre,
çakılların sayısı 7O'dir. Bunlardan yedisi bayramın ilk günü Büyük Cemre'ye,
yânı Akabe cemresine atılır. Teşrik günlerinde, yânî bayramın ikinci, üçüncü,
dördüncü günlerinde her gün sıra İle her Üç cemreye yedişerden 21 taş atılır.
Üç günde atılan taş sayısı 63 olur. İlk günü atılan yedi taşla beraber, toplam
70 olur.
Yalnız İmâm Ahmed'den bir
rivayete göre, her cemreye altı taş atılarak toplam 60 olur. Bir veya iki günün
atışını kasden veya unutarak terk ederse, geri kalan günlerde telâfi caizdir ve
kaza değil, edadır. Çünkü taş atma günleri bir vakit hükmündedir (Kastallânî,
III, 348).
[363] Bu, ayniyle bundan önce zikredilmiş olan hadîstir.
Buhârî, geliş yolu ayrı olduğu için tekrar etmiş ve başlığa açıkça bir delîl
yapmıştır
[364] Buhârî bu Muhammed'in hangi Muhammed olduğunu
belirtmemiş, böyle nis-bet etmeksizin, sâdece ismini zikretmiştir. Sarihler: Bu,
Muhammed ibn Beş-şâr'dır, yâhud Muhammed ibnu'l-Musannâ'dır yâhud da Muhammed
ibn Yahya ez-Zuhlî'dir demişlerdir
[365] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "İki elini kaldırarak
duâ ederdi" sözündedir. Buhârî bu hadîsin senedinin bir kısmını, yânî Zuhrî'ye
kadarki kısmını verdikten sonra hadîs metnini sevketmiş, sonunda da senedin
Peygamber'e kadar ulaşan kısmını vermiştir. Hadîsçilerden bir cemâat bunu caiz
görmüştür. Ahmed ibn Hanbel de, Buhârî de bunlardandır. Senedi böyle ayırma
mevsûllüğe mâni' olmaz. İbn Hacer: Bu şekilde sevkedilen isnadın mevsûl olduğu
hususunda hadîs âlimleri arasında hiçbir ihtilâf yoktur,
demiştir.
[366] Hadîsin başlığa uygunluğu şu cihetledir: Rasûlullah
Müzdelife'den hareket ettiği zaman Âişe O'nun beraberinde yürümüş değildi.
Hâlbuki Peygamber'in Aka-s be
cemresini taşlayıncaya kadar binekli olmakta devam ettiği sabit olmuştur. Bu ise
Âişe'nin Peygamber'e güzel koku sürmesi, Akabe, cemresini taşlamasından sonra
vâki' olduğuna delâlet etmiştir.
İfâda tavafından önce tıraş olmaya gelince, çünkü
Peygamber, Akabe cemresini taşlayıp döndüğü zaman Minâ'da başını tıraş
ettirmiştir.
Buhârî'nİn hadîsten
başlıktaki hükmü alması, koku sürmek cihetindendir. j Çünkü koku sürmek, ancak
ihramdan çıktıktan sonra olur. Birinci ihramdan j çıkış ise, üç işten ikisini
yapmakla olur: Akabe cemresini taşlamak, tıraş olmak, ; ifâda tavafı. Peygamber,
cemreyi taşladıktan sonra tıraş olmasaydı, koku sü-', rünmezdi... (İbh
Hacer).
[367] Buna "Sader tavafı" da denir. Buhârî hükmü zikretmeyip,
hadîsi bildirmekle yetindi
[368] Hadîsin başlığa uygunluğu "Hacc işlerinizin sonu Beyt'le
olsun" sözünden alı-, nır. Beyt'le
olacak iş ise, tavaftan başkası olmaz. O da, hacc işlerinin sonu olan veda
tavafıdır (Aynî).
Müslim'in îbn Abbâs'tan bir rivayetinde: İnsanlar hacc
sonunda etrafa dağılıvermek i'tiyâdında idiler. Rasûlullah (S): "Sakın hâ,
sizden hiçbiriniz dağıtmasın. Tâ ki, son vazifesi Beyt'i tavaf olsun"
buyurmuştur. Nevevî: Hadîsteki emr,
vûcûb içindir. Bize göre sahîh olan vacibi terk ile kurbân lâzım gelir,
âlimlerin çoğunun kavli de budur, demiştir. İmâm Mâlik, j Dâvûd Zahirî, İbn
Münzir ise, veda tavafı sünnettir; terk edilirse birşey lâzım gelmez,
demişlerdir. Hanefîler, afakîlere vâcib; Mekkeliler'e vâcib değildir,
demişlerdir.
Hayızhya, nifâslıya, umre yapana vâcib
değildir...
Şârih Kastallânî, veda
haccının vucübuna, hadîsin sonundaki "Veda tavafı hayızlı hakkında
hafifletildi" cümlesiyle istidlal etmiştir. Hakîkaten hayızlı hakkında
hafifletilen hüküm, başkaları hakkında teşdîd ve te'kîdi gerektirir ki, , bu da
vucûbdur. Ve hafifletme yalnız müekked işlerden
olabilir
[369] Hadîsin başlığa uygunluğu *'Sonra binip Beyt'e hareket
etti ve ona tavaf yaptı" sözündedir. Çünkü bu tavafla murâd, veda tavafıdır
(Aynî).
[370] Bu mutâbaatı, el-Bezzâr ile Taberânî mevsûlen rivayet
etmişlerdir.
[371] Bu başlıkta "İzâ"nın cevâbı söylenmemiştir. Takdîri
şöyledir: Bu kadına veda tavafı vâcib olur mu? Yoksa hayızı sebebiyle kadından
bu tavaf düşer mi? Vâcib olduğunda kurbân lâzım gelir mi, yâhud gelmez mi?
Buhârî bu soruların cevâbını hadîslerle verdirmeyi daha emîn yol görüp, kendisi
başlıkta hiçbir hüküm bildirmemiştir
[372] Hadîsin başlığa uygunluğu "Safiyye ifâda tavafını
yapmıştı, dediler. Rasûlullah: O takdirde bizi habsetmesi yoktur" sözündedir.
Bunun ma'nâsı, veda tavafının hayızlıdan düşmesidir. Çünkü Rasûlullah'a
Safiyye'nin hayz olması haberi verildiğinde "O bizi habsedici mi oldu?" buyurdu.
Fakat Safiyye'nin hayızdan önce ifâda tavafını yaptığı haber verilince: "O
takdirde bizi habs'etmiyecektir" buyurdu. Çünkü Safiyye haccm rüknü olan farz
tavafı edâ etmiştir (Aynî).
[373] Hadîsin başlığa hüccetliği "Ümmü Süleym: Safiyye
hadîsini zikretti" sözünden alınır.
[374] Hâlid'in hadîsini Beyhakî; Katâde'ninkini de Ebû Dâvûd
et-Tayâlisî mevsûlen rivayet etmişlerdir.
[375] Hadîsin başlığa uygunluğu "ifâda tavafını yaptığı zaman
hayızh kadına memleketine hareket etmesine ruhsat verildi" sözünden alınır.
Çünkü bunun ma'nâsı, hayızh kadın, farz olan ifâda tavafını yapmış olduğu zaman
memleketine hareket eder ve veda tavafını terketmesinden ötürü üzerine bİrşey
lâzım gelmez,
demektir (Aynî).
Buradaki îbn Abbâs ve aynı senedle gelen îbn Umer
hadîslerinin her ikisi de sahâbînİn mürselleri nev'indendir. Çünkü bu her iki
sahâbî de bu müsâadeyi bizzat Peygamber'den değil, kendisine müsâade verilmiş
olan kadınlardan öğrenmişlerdir. Bu gibi sahâbî mürsellerinin merfû' hükmünde
olduğu bilinen bir
hakikattir.
Bu ibn Abbâs ve İbn Umer
hadîslerinden de, temizken farz olan İfâda tavafını yapmış da sonra hayz hâline
giren kadından, veda tavafının düştüğü sâbit oluyor.
[376] Ten'îm, Mekkeliler'in mîkaatlarından biridir. Harem
hâricinde ve Mekke'ye bir fersah mesafededir. Orada sonraları Âişe Mescidi
dedikleri bir mescid inşâ edilmiştir.
Muhassab, Mekke ile Minâ
arasında bir yerdir. Teşrîk günlerinden sonraki gece -ki bayramın dördüncü günü
bittikten sonraki gecedir- orada geçirilir. Buraya Benû Kinâne Hayfı da
denilir.
[377] Hadîsin başlığa delâleti "Ve Safiyye de hayz oldu...
öyleyse be's yoktur; haydi yola çık!" sözlerinden alınır. Çünkü bunda
Safiyye'nin İfâda tavafını yapmasından sonra hayızlandığı sabittir. Başlık da
böyledir.
Bu hadîs, Temettü' ve Ikrân hacdan babında da
geçmişti.
Bu münâsebetle hacc nevi'lerini bir kerre daha
özetleyelim:
Hacc aylan içinde hacc ile umreyi cem' etmenin üç yolu
vardır: Birincisi îfrâd'dır. Hacı adayı mîkaatta yalnız hacca niyet eder. Ve
hacc ibâdetini tamamlayıp, halâl olduktan, yânî ihramdan çıktıktan sonra
-ayniyle Mekke'nin yerlisi gibi- Harem haricindeki Cırrâne, Ten'îm, Hudeybiye
gibi bir yerden um-s re niyetiyle
tekrar ihrâmlanıp vakfeden mâada menseklerİ yeniden yapar. Böyle olana Müfrid
denir.
İkincisi Kırân'dır. Hacı adayı mîkaatta hacc ile umreye
birlikte niyet eder ve tavaf, sa'y, tıraş gibi hacc amellerini tekrarlamaksızın
hem hacı, hem mu'te-mir yânî umre yapıcı olur. Böyle niyet edene Kaann
denir.
Üçüncüsü Temettu'dm. Hacı
adayı hacc ayları içinde-mîkaatta yalnız umreye niyet eder. Ve Arefe gününden
evvel vakfeden mâada mensekleri edâ edip, halâl olduktan sonra -ayniyle
Mekke'nin yerlisi gibi- hacc gününde Mekke'den bir hacc inşâ edip vakfe, tavaf,
sa'y gibi mensekleri yapar. Böyle olana Mutemetti' denir. Çünkü Câhiliye âdeti
hilâfına olarak hacc aylan içinde umreden istifâde etmiş olur... (Tecrîd Ter.,
I, 191-194)
[378] Bu mutâbaat temettü' ve Ikrân hacdan babında Usmân ibn
Ebî Şeybe tarîkinden mevsûlen geçmişti.
[379] Hadîsin başlığa uygunluğu "Peygamber ikindiyi Abtah'da
kıldı sozundedır. Hadîs "Terviye günü öğleyi nerede kıldı bâbı"nda da
başka bir tarîkle geçmişti.
Abtah, Bathâ, Muhassab ve
Kinane oğulları Hayfı İsimleri aynı yerin adlarıdır. Mekke ile Minâ arasında
geniş bir yerdir.
[380] Bunun da başlığa uygunluğu "İkindiyi Abtah'da kıldı"
sözündedir. Bu hadîs de "Veda tavafı bâbı"nda başka bir tarîkle
geçmişti.
[381] Biraz Önceki haşiyede de bildirdiğimiz gibi, bu
Muhassab'a Abtah, Bathâ, Kİ-nâne oğullan Hayfı da denilir. Bu isimlerin hepsi
aynı yeri gösterir.
Âişe'nİn bu hadîsi,
Buradaki konaklamanın İbâdet kasdiyle olmadığım ve haccm gereklerinden
olmadığını ifâde etmektedir. Bâzı âlimler Peygamber'in ve ondan sonra
halîfelerin burada konaklama yapmış olmalarından dolayı, Pey-gamber'e uymak için
burada konaklamanın müstehâb olduğunu söylemişlerdir. Nevevî,-: Muhassab'da
konaklamak ŞâfİÎ ve Mâlİkî'de müstehâbdır; âlimlerin cumhuruna göre de böyledir,
diyor.
[382] Bu İbn Abbâs hadîsinde de "Muhassab menzilinde
konaklamak birşey değildir" demesinden dolayı, bunun haccın sünnetlerinden
olmadığı anlaşılmıştır. Bütün sarihler bu sözü "Hacc menseklerinden-sayılmış
değildir" diye tefsîr etmişlerdir
[383] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Zû Tuvâ'da
konaklardı... haccı bitirip Mekke'den ayrıldığı zamanda.." sözlerinden
alınır.
Sonra iyi bil ki, Mekke'ye girmeden önce Zû Tuvâ'da
konaklamak, dönüşü sırasında da Zu'1-Huleyfe'deki Bathâ'da konaklamak, hacc
menseklerinden olarak yapılması gerekli birşey değildir. Hacı isterse bu
yerlerde konaklama yapar, isterse terkeder (Aynî).
Peygamber ve halîfeleri bu
yerlerde konakladıkları için, onların bu fiillerini taklîd ederek konaklamakta
elbet bir hikmet ve hayr vardır (İbn Hacer).
[384] Bu hadîs de, diğerinde olan hususlara bâzı ziyâdelerle
delâlet etmektedir.
[385] Bu Zû Tuvâ'da geceleme işi de biraz önce geçtiği gibi,
hacc menseklerinden değildir. Bundan da ancak Peygamber'in konaklama yerleri
alınır ve sâdece O'nun fiillerine uymak için bu yerlerde konaklanabilir. Çünkü
O'nun fiillerinden hiçbiri hikmet ve hayrdan boş değildir
(Kastallânî).
[386] Câhiliyet devrinde Hicaz'da Mekke yakınlarında senenin
belli zamanlarında başlıca dört panayır kurulurdu. Arabistan'ın her tarafından
buralara kervanlar gelir, alış verişler yapılır, şiir ve hitabe yarışları
düzenlenirdi. Bunlar Ukâz, Zu'1-Mecâz, Mecenne, Hubâşe panayırları idi. Ukâz,
zu'1-ka'de evvelinde kurulur ve yirmi gün devam ederdi. Mevkii, Arafat'a
yakındı. Şâirlerin şür ve hitabe yarışları en çok Ukâz panayırında olurdu.
Rasûlullah, ünlü hatîb Kurs ibn Sâide'yi Ukâz'da görmüş ve cihan edebiyat
târihine geçen meşhur hitabesini burada dinleyip ezberlemişti. 129 hicret
yılında Haricîler zamanında ilk terkedilen panayırdır. Sonra Zu'1-Mecâz ve
Mecenne panayırları terkedildi.
Zu'1-Mecâz'ı îbn İshâk, Arafat'ın bir tarafında
kurulurdu, diyor. Reşâtî de Arafat'ın sağ tarafında olduğunu ve sonraları
terkedildiğini bildiriyor.
Mecenne de Mekke'ye birkaç mil mesafede idî. Civânnda
bahçeler, bostanlar bulunduğu için Mecenne denilirdi.
Hubâşe Mekke'nin sağ
tarafında, altı mil uzaklıkta idi. 197 hicrî yılında en son bu panayır
terkedildi. Bundan sonra insanlar Arafat, Minâ ve Mekke panayırları ile
yetindiler. İbn Abbâs hadîsinde bunlardan ilk ikisi zikredilmiştir (îbn Hacer,
Aynî, Kastallânî).
[387] Bu âyet, İbn Abbâs kıraatinde "Fî mevâsımVl-hacc"
şeklinde okunmuştur.
Bu âyet, hacc mevsiminde müslümânların alış veriş
yapmalarında, ticâret etmelerinde, Rabb'lerinin rızkından kazanmak istemelerinde
kendilerine bir günâh olmadığını bildirmiş oluyor. İbn Abbâs da âyeti bu
maksada delîl olmak üzere okumuştur.
Buhârî'nin bunu bâb
başlığına delîl yapması ciheti meydanda ve açıktır.
[388] el-Idlâc, if'al babından, gecenin evvelinde kalkıp yola
gitmek;
el-Iddilâc, ifti'âl babından, hemzenin ve şeddeli dâl'in
kesresiyle, gecenin âhir vaktinde kalkıp yola gitmek
ma'nâsmadır.
ez-Zemahşerî el-Esâs'da,
ed-Delec ve ed-Decle, akşamdan kalkıp bütün gece gitmek ve dâl'in dammıyle
ed-Dulce, gecenin sonunda gitmek ma'nâsına isim olmak üzere ve birincisinden
fiili if'âl babından; ikincisinden fiili ifti'âl bâbındandır.. ibaresiyle
yazılmıştırMtsbâh'ta da bu veçhile beyân edilmiştir... (Kaamûs
Ter.).
[389] Bu hadîsin bir rivayeti daha önce sened ve metin
farkıyle geçmişti.
[390] Bu Muhammed, Ebû Alî ibnu Seken'in rivayetinde Muhammed
ibn Selâm şeklindedir. es-Sagânî ise: O, Muhammed ibn Yahya ez-Zuhlî'dir
demiştir
[391] Bu hadîs de daha önce geçmişti. Buhârî buradaki
Peygamber'in hâlini gösteren "Muddilicen" kelimesinin ifti'âl babından ismi fail
olduğuna dayanarak, bâb başlığına açıkça delîl teşkîl ettiğini göstermek
istemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder